top of page

ALDATILMAK

     Hava soğuk mu soğuk, gerçek bir kış havası var. Buna karşılık gökyüzü berrak ve parlak, insanı ürkütecek kadar içine işliyor. Bu balıkçı kasabasının pek alışık olmadığım bir havası var. Gözlerimle denizin üstünü tarıyorum sanki bir deniz feneri misali. Havadaki delici derin parlaklık gözlerimi rahatsız ediyor. İçimde tarif edemediğim bir huzursuzluk hissediyorum. Dar patika yolda yürümeye devam ederek tepelere çıkmayı hedefliyorum. Yüzümde rüzgârı duyumsamak biraz üşütse de beni rahatlatıyor. Tepeye ulaştığımda tekrar denizi seyrediyorum. Hırçın mı hırçın bir deniz var karşımda, kayalara çarpan dalgaların beyaz köpükleri çevreye dağılırken hoş bir armoni yaratıyor. Ürküntü verici ama bir o kadar da cezbedici bir manzara. Ta uzaklarda küçük bir balıkçı teknesi, bata çıka ilerliyor açık sularda. Sanki uzakları yakına getirecek gibi mücadeleye girişmiş dalgalarla. Gökyüzünde martıların çığlıkları bu erken sabaha gerilimli bir sesle katılıyor. Uzun süre hareket etmeyince üşüyor insan. Ağır ağır yürüyorum, geldiğim yolu uzatarak geri dönmek istiyorum. Tepenin ardında kasabada olağandışı bir hareketlilik izliyorum. Biraz yaklaştığımda Pazar yeri kurulduğunu anlıyorum. Çevre köylerden gelen üreticiler birer ikişer gruplaşmış hazırlık yapıyorlar. Hazırlığını bitirmiş olan tezgâhlar da ise yeşilin her tonu var. Köylüler adını sanını bilmediğim muhtelif otlar sergiliyorlar. Bazıları soğuktan korunmak için odun kömürü yakmış küçük tenekelerin içinde. Çevresine oturmuşlar, çaylarını içerlerken bir yandan alevlerin dansını seyredip bir yandan da laflıyorlar. Bir an için düşünüyorum, burası sanki farklı bir dünya gibi.

     Gece karanlığında geldiğim otelime dönüyorum. Gündüz gözüyle bakıldığında güzel ve şık bir görünümü olduğunu kabul ediyorum. Üstelik sakin mi sakin, başka müşteri görünmüyor şimdilik ortalıkta. Çalışanları da oldukça güler yüzlü. Otellerin insanlara farklı duyguları da beraberinde yaşattıklarına inanırım. İster lüks olsun ister basit ve gösterişsiz aslında hepsinin vardır yaşanmış birçok hikâyesi. Benden önce burada kimler konakladı, ne aşklar ne hüzünler yaşandı kim bilir? Odamın döşemesinde serili duran halıyı bugüne kadar kimler ezip geçti. Bunları düşünürseniz otellerin sizi maziye sürüklediğini de göreceksiniz. Bir oda seçip içine yerleşenler kendilerini toplumdan izole ediverir. Buna karşılık insan kafasındaki takıntılardan maalesef kurtulamıyor. Burada konaklayanların kimi karnını doyurabilmek için iş seyahatine çıkmış kimi tatil amacı ile uğramış. Kimileri de benim gibi bazı şeylerden kaçıyordur belkide. Ben aslında kimseden kaçmıyorum lakin çok şeyden kaçıyorum gibi geliyor bana. Aslında çok ta fazla bir şey istediğimi sanmıyorum yaşadığım hayattan. İstediğim sadece aldatılmayan bir insan olarak yaşamak. Aldatılmak çok ağrıma gidiyor nedense. Birçok insan da benim gibi aynı duyguları yaşıyor, oysaki buna isyan edenlerin sayısı bir elin parmak sayısını geçmiyor. Ben kaldıramıyorum aldatılmayı, o nedenle en yakınıma bile anlatamıyorum içimde çığ gibi büyüyen derdi. Aldatılmak travma yaşatıyor bana. Her aldatılışımdan sonra uykuya dalmakta güçlük çekiyor, mide bulantısı ve baş dönmesi hissediyorum. Bazen konsantrasyon güçlüğüne kadar uzanıyor belirtiler. Şüphe, dalgınlık, umutsuzluk zaten hak getire. Bu yüzden kaçtım, biliyorum giderek yakınlaşıyor bana. Hissedebiliyorum artık, uzun süredir çok içli dışlı olduk onunla. Her seferinde sessizce ve gülümseyerek yaklaştı bana. Kendimi bildim bileli kaç kez işittim bu son, bundan sonra olmayacak sözlerini. Bazı atasözleri vardır, söylendiği zaman “cuk” oturur da, bu atasözlerini genellikle doğru kullanmak toplumca ayıp sayılır. Bu nedenle atasözündeki kilit söz yerine edeplisi konularak kullanılır. Nasıl olsa yabancı biri yok aramızda, ben doğrusunu söylemek istiyorum. Alışmadık götte don durmaz derler bizim yörede. Bizimki de o hesap bu kaçıncı aldatış veya aldatılış. Allahtan çetelesini tutmadım ki tutanlar dahi varmış duyduğuma göre. Çağımızın hastalığı güvensizlik diyorlar, doğal olarak ilişkileri de derinden etkiliyor mecburen. Aldatıldığını öğrenmenin de muhtelif yolları var ama inanınki en korkuncu insanın kendi gözleri ile görmesi. İnsan aldatıldığını anladığında ilk tepkisini intikam almak isteği ile gösteriyor. Hiç bu konulara girmeyecektim ama yeniden girmiş bulundum işte. Güya bütün bu konuları unutmak için gelmiştim buraya. Odamın balkon kapısını açıp dışarı çıkıyorum, görüntü gerçekten enfes. Hava ise soğuk mu soğuk. Kurşun gibi soğuk insanın içine işliyor. Sarılıyorum beni her zaman sıcak tutan hatıralarıma, sanki bir hırka gibi. Bir an için ısınıyorum, içimde yeniden yeşeren bir umutla. Bu kez beklediğim gelmeyecek belki de. Denizin dalgaları biraz durulmuş, bu bana umut vadediyor. Neşeleniyorum, çıkıp dolaşasım geliyor. O zemheri soğuktan korunabilmek için daha da sıkı giyiniyorum bu kez. Kapıdan çıkarken resepsiyondaki çocuk soruyor.

  • Yeni balık getirdiler, akşam yemek ister misiniz?

  • Olur diyorum hiç düşünmeden ve cinsini cibilliyetini sorup öğrenmeden.

  • Sahilde kahve içilecek bir yer var mı diye soruyorum üstelik.

    Öğreniyorum açık olan kafenin bulunduğu yeri. O yöne doğru yöneltiyorum adımlarımı. İçim rahat değil ümitle karışık bir huzursuzluk ta yer etmiş beynimin gri hücrelerine. Yolda yürürken dikkatimi çeken bir olguyu keşfediyorum. Geldiğimden beri yapaylık ve sahtecilikle karşılaşmadım bu yörede. Ayrıca işportada satılan sözde el işlerine de rastlamadım. Ses kirliliği de yok üstüne üstlük. Kendime kızıyorum, niçin çok geç keşfettim bu sahil kasabasını diye. Çok dingin ve hoş bir yer olarak hafızama kazındı daha ilk günde. İnsan yabancılık hissetmiyor, bilinmeyen ama tanıdık gelen bir yönü var bu yörenin. Sanki çok önceleri burada yaşamışım gibi hissediyorum kendimi. Bu olumlu hava yüzünden giderek huzursuzluğumu da yeniyorum. Bu kasaba bana yeni umutlar vadediyor. Fazla ümit var olmak ta doğru değil, arkasından yaşayacağım düş kırıklığının beni perişan edebileceğini tahmin ediyorum. Bu kadar yoğun olumsuz duygular içindeyken hayata ve geleceğe olumlu bakmak ve rasyonel bir karar vermek kolay değil.

     Bu düşünceler kafamın içinde dolaşırken kafenin kapsında buluyorum kendimi. Deniz kenarında bir masaya oturuyorum, elimi uzatsam balıkları yakalayacak kadar yakınım sulara. Benim dışımda genç bir adamla genç bir kadın el ele göz göze oturuyorlar bir masada. Garson yanımda bitiveriyor,  sade bir kahve siparişi veriyorum. Mekânı incelemeye koyuluyorum. Sevimli ve hoş bir dekorasyonu var, mimar elinin değdiği belli oluyor. Kullanılan pastel renkler mekâna ferahlık getirmiş. Görünümü de oldukça temiz. Müşterinin azlığı dikkatimi çekiyor. Garson kahvemi getirdiğinde dayanamıyorum,

  • Kafede niye az müşteri var diye sormak zorunda hissediyorum kendimi.

Garsonun verdiği cevap, bir anda tüylerimin diken diken olmasına yol açıyor.

  • Bugün seçim olduğu için bu kadar tenhayız.

    Bir kez daha aldatılmak korkusuyla seçimden kaçıp bu sevimli limana sığınmışken maalesef o sevimsiz ve riyakâr seçim, burada da yakamı bırakmıyor.

bottom of page