top of page

SEVGİ  SOYSAL

    Sevgi Soysal, 1936 İstanbul doğumludur. Aslen Selanikli mimar-bürokrat bir baba ile Alman bir annenin altı çocuğundan üçüncü çocuğudur. Sevgi Ankara Kız Lisesi'ni bitirdikten sonra bir süre Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde arkeoloji tahsiline başladı. 1956 yılında edebiyatçı Özdemir Nutku ile evlendi. Bu süre içinde bulundukları Almanya’da Göttingen Üniversitesi'nde arkeoloji ve tiyatro derslerine katıldı. Türkiye'ye döndükten sonra, Ankara'da Alman Kültür Merkezinin İrtibat Bürosu'nda ve Ankara Radyosu'nda çalıştı. Bu dönemde, toplum karşısında bireyin tedirginliğini öne çıkaran "yeni gerçeklik" akımından etkilenen öyküleri Dost, Yelken, Ataç, Yeditepe ve Değişim dergilerinde yer aldı. Ankara Meydan Sahnesi'nde Haldun Dormen'in yönettiği "‘Zafer Madalyası" adlı oyunda tek kadın rolünü oynadı. Bu arada ilk öykü kitabı Tutkulu Perçemi çıkardı. Eşinden boşanmış olan Sevgi, bu kez oyuncu Başar Sabuncu ile evlendi. Aynı yıl TRT'de program uzmanı olarak görev aldı. Dönemin etkili yayınları olan, Papirüs ve Yeni Dergide öyküleri yayımlanmaya başladı. Bu arada tezini vererek arkeoloji diplomasını da almıştı. Teyzesi Rosel'in kişiliğinden yola çıkarak, birbirine bağlı öykülerden oluşan Tante Rosa isimli kitabını yazdı. Bir roman havası içinde birbirleriyle bütünleşen, 14 hikâyeden oluşan bu kitabı beyaz perdeye de uyarlandı. Tante Rosa, Sevgi’nin az bilinen ama onun kendine özgü üslubunu en çok yansıtan kitapların başında gelir. Kadın-erkek ilişkisi, evlilik teması ve toplumdaki sınıf değerlerini irdelediği ilk romanı Yürümek isimli kitabı oldu. Bu romanı ile 1974 TRT Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü'nü kazanırken, müstehcenlik nedeniyle toplatıldı.

 

    12 Mart dönemi, Sevgi Soysal'ın hayatı ve yazarlığı üzerinde derin izler bırakan bir dönemdir. Sevgi Soysal, kısa süren bir tutukluluk döneminden sonra, TRT'deki görevinden ayrılmak zorunda bırakıldı. O kaos ortamında, komünizm propagandası suçlamaları ile Mamak Cezaevi'nde tutuklu bulunan Anayasa profesörü Mümtaz Soysal'la hayatını birleştirdi. Siyasal nedenlerle ikinci kez tutuklandı ve sekiz ay cezaevinde, iki buçuk ay da sürgüne gönderildiği Adana'da yaşamak zorunda bırakıldı. Cezaevinde yazdığı Yenişehir'de Bir Öğle Vakti adlı romanıyla 1974 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı. Zor bir dönem içinde yaşanan toplumsal sorunlardan bazı kesitleri edebiyatımıza aktardı. 12 Mart'ı eleştirdiği romanı Şafak’ta ise, Adana'da sürgünde bulunan bir kadının başından geçen olayları anlatıyordu. O dönemi yaşamış, zorluklarını ve eziyetlerine katlanmış insanların seslerini duyurduğu ve hislerine tercüman olduğu için 12 Mart dönemi edebiyatının en sevilen romanlarından birisi oldu. Anka Haber Ajansı ve Sosyalist Kültür Derneği'nin kuruluşunda bulundu. Cezaevi anılarını anlattığı kitabı ise Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu isimi ile yayınlandı. Kanser hastalığı nedeniyle 1975 yılı sonbaharında bir göğsü alındı. Hastalık izlenimlerini ve 12 Mart sonrası değişimi anlatan öykülerini topladığı Barış Adlı Çocuk isimli kitabını çıkardı. Eylül 1976'da bir ameliyat daha geçirdi ve tedavi için eşiyle birlikte Londra'ya gitti. 22 Kasım 1976 tarihinde, son evliliğinden olan kızları 1 ve 3 yaşlarında iken, 40 yaşında hayata veda etti. Ölmeden önce, Hoş geldin Ölüm isimli kitabı üzerinde çalışıyordu. Çalıştığı gazetelerde yazmış olduğu yazıları, ölümünden sonra Bakmak isimli bir kitapta toplanarak yayınlandı. Bu romanı ve BBC radyosunda yapmış olduğu konuşmaları bir kitapta toplandı ve Radyo Konuşmaları-Hoş Geldin Ölüm adı altında yayımlandı. İlk dönem eserlerinde bireyin ruhsal durumlarını işledi. İkinci dönem öykülerinde ise yeni bir tarza yöneldi. Kadın-erkek ilişkilerini, kadın sorununu işledi. Daha sonraları ise ağırlıklı olarak 60 sonrasında yaşanan sosyal ve siyasal olayları yazmaya başladı. Öykü ve romanlarında gerçekçi toplumcu bir yol izledi. Bu yazdıklarının yanı sıra röportajlar ve çeviriler de yaptı. Yeni Ortam ve Politika gazetelerinde günlük köşe yazıları yazdı. Sevgi Soysal'ın hayatı ile yazarlığı birbirine paralel olarak yürümüştür. Kişiliğini yazdıklarına yansıtan bir yazardır. İyi bir gözlemcidir. Bu yeteneğini hem kendini hem de çevresini çok iyi gözlemleyerek eserlerinde ortaya koymaktan çekinmemiştir. Bu tespitlerini, kendine özgü sade ve yalın bir dil kullanarak yazdıklarına yansıtmıştır. Romanları ve hikâyelerinde belirleyici unsurlar, kadının özgürlüğü ile bilimsel sosyalizmdir. Soysal, ilk yazımından itibaren kadının psikolojik sorunlarını ön planda ele almıştır. O, herkesin girmeye cesaret edemediği cinsellik konusu dâhil birçok konuyu kamuoyunun gündemine taşımıştır. Baskın kişiliğinden yola çıkarak kadının birey olması için uğraşmıştır. Bunların dışında Sevgi Soysal, edebiyat dünyamızda 12 Mart yazarı olarak tanınmaktadır. Bu onun kişiliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.

 

    Şimdi de sizlere Sevgi Soysal’ın Şafak isimli romanından kısa bir tanıtım sunmak istiyorum. Ünlü eleştirmen Semih Gümüş’ün politik bireyin sancısı olarak isimlendirdiği bir ön söz ile başlayan kitap, yazarın Baskın, Sorgu ve Şafak isimlerini verdiği üç bölümden oluşmaktadır. Romanın başkahramanı olan Oya, tahsilli, kültürlü, iyi bir çevrede yetişmiş, evli ve iki çocuk sahibi bir kadındır. Ankara Merkez Ceza evinde tutuklu kaldıktan sonra komünizmi övmek suçundan Adana’ya sürgün olarak gönderilmiştir. Romanın erkek kahramanı Mustafa ise İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi mezunu bir matematik öğretmenidir. Evli ve bir çocuk babasıdır. Siyasi bir suçtan dolayı yattığı cezaevinden yeni çıkan Mustafa, Adana’ya akrabalarına gelmiştir. Zaman zaman yapılan geriye dönüşler ile onlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olunacaktır. Baskın bölümünde Adana’ya sürgün olarak gelen Oya, insanlardan uzak yaşamaya çalışmıştır. Bir gün Mustafa’nın kuzeni olan avukat Hüseyin’in davetini kabul ederek bir akşam yemeğine gider. Oya o güne kadar son derece dikkatli davranmış, kimseyle görüşmeyerek her gün düzenli olarak karakola gitmiştir. Yemeğe gittikleri ev Mustafa ile Hüseyin’in dayısı Maraşlı Ali’nin evidir. O gece eve yapılan baskınla birlikte Oya, Mustafa, Hüseyin, ev sahibi Ali ve yemekte bulunan Zekeriya ve Ekrem isimli kişiler gözaltına alınır. Sorgu bölümünde diğerlerinden ayrı bir hücreye konulan Oya, ev sahibi Ali’nin herkesten önce sorguya alındığını ve dövüldüğünü duymuştur. Müdür Bey, oyun masasından kalkıp baskında yakalananları sorgulamaya gelmiş bir insanın psikolojisini yansıtmaktadır. Oya sorgusu sırasında iç hesaplama yapar. İfadesini yazması istenildiğinde cezaevinde geçirdiği günleri ve orada tanıdığı kişileri anımsamıştır. Sorgulama, Mustafa için de aynı işlevi görmüştür. Mustafa da cezaevinde yaşadıklarını ve orada tanıdığı insanları hatırlamıştır. Polis Abdullah’tan ise yapılan baskındaki hataları ve suç unsuru olabilecek hiçbir kanıtın olmadığını öğrenmekteyiz. Son bölüm olan Şafak’ta ise gözaltına alınanların serbest bırakıldığını, Mustafa’nın eşinin ve çocuğunun yanına gittiğini, Oya’nın ise başka diyarlara kavuşma özlemi içinde olduğunu anlarız. Tesadüfen kesişmiş olan yollar artık ayrılmaktadır. Şafak, yeni yaşamların başlangıcı olacaktır.

bottom of page