top of page

KARS - ERZURUM 

Gezisi

indir (7).jpg

    Tatil denildiğinde aklımıza ilk gelen deniz, kum ve güneş üçlüsü olur genellikle. Bu ise yılın üç dört aylık bir bölümünü kapsar. İmkânı olanlar için Anadolu topraklarımızda keşfedilecek nice güzellikler var. Çocukluğumuzda okullarımızda “Orada bir köy var uzakta” isimli şiiri okuturdu öğretmenimiz. Bu şiirin içinde “gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür” dizeleri geçerdi. Oysa insanların gidip görmedikleri yerleri içselleştirip sahiplenmesi o kadar da kolay bir olgu değil. Emeklilik günlerimizi yaşamaya başladığımızda doğal olarak vaktimiz de oluyor. Ülkemizin farklı otantik kültür değerlerini tanıyıp görsel güzelliklerini yakından görmemiz gerektiği inancındayım. Bu nedenle Kars- Erzurum turu cazip geldi bana. Serde tembellik var ya bu nedenle Doğu Ekspresi yerine uçağı tercih ettim bu arada. 

     Sabiha Gökçen Havaalanından başladı bu kez yolculuğumuz. Setur yolcularını Ataköy’den alıp götürüyor havaalanına. Kars Havaalanına indiğimizde oldukça küçük bir alan olduğunu anlıyoruz yani insan kaybolmak istese dahi kaybolamaz bu mekânda. Sabah 8’de başlayan uçak yolculuğumuz 10’da bitmiş oluyor. Tur rehberimizin güler yüzü, 26 kişiden oluşan kafileyi kısa sürede kaynaştırıyor. Tur otobüsüne yerleştiğimizde bu kez yeni başlayan yolculuğumuzun heyecanı sarıyor. Havaalanı Kars’a 6 km uzakta. Yolculuk sırasında rehberimiz bizi bilgilendirmeye başlıyor. Kars’taki 40 yıllık (1878-1918) Rus egemenliği dönemini ve o tarihte bu topraklara göçürülen Malakan’ları bize tanıtıyor. Malakan’lar, dünyanın ilginç toplulukları arasında yer alıyorlar. Daha o tarihte savaşmayı reddettikleri için askerlik yapmayan, genel olarak çiftçilikle uğraşan çalışkan ve eşitlikçi bir toplum olduklarını öğreniyoruz. İlk durağımız Kars Müzesi. Bu küçük müzede arkeolojik, etnografik ve taş materyaller sergileniyor. İkinci durağımız Çıldır Gölü oluyor. Kars Çıldır arası 65 km ama her yer bembeyaz yani çevremiz karla kaplı. Yol pek kötü sayılmasa da yolculuk süresi 80-90 dakika sürüyor. Otobüsteki ikramların yanı sıra beyaza aç insanların gözüne hoş gelen manzaralar sayesinde yolculuğun nasıl geçtiği anlaşılmıyor. Çıldır, Ardahan’ın 10 bin nüfuslu bir ilçesi. Kars ilimizin Arpaçay ve Susuz ilçeleriyle de komşu. Önemli bir özelliği de Gürcistan ve Ermenistan sınırında bulunması.

cildir-golu.jpg

     İlçenin ünü gölünden geliyor. Doğu Anadolu'nun en büyük ikinci gölü olan Çıldır, kışın tamamen donuyor. Bölgede hava sıcaklığının sıfırın altında 30-40 dereceye kadar düştüğü de oluyor. Deniz seviyesinden yaklaşık iki bin metre yüksekte bulunan gölün yüzeyindeki buz kalınlığı yeterli seviyeye ulaştığında üzerinde atlı kızaklarla gezinti yapılıyor. Ülkemizdeki derin tatlı su göllerinden olan Çıldır Gölü, meşhur Sarı Sazan balığının da kaynağı. Buzlar kırılarak açılan deliklerden balık yakalanıyor. Göl kenarında bulunan lokantalarda bu balığı tadabilmekte mümkün oluyor. Çıldır Gölü’nde zamanın su gibi akıp gittiğini insan sonunda fark edebiliyor. Her mevsimde bir başka güzel olduğu gibi, günün değişik saatlerinde dahi çevredeki renkler değişiyor. Bu güzellikler içinde önce karnımızı doyurup ardından atlı kızak turu yapıyoruz. Şimdi de dönüş yolculuğumuz başlıyor. Rehberinizin keyfi yerinde, bizlere Çıldır’ın ünlü efsanelerini anlatıyor. Dönüş yolumuzda, Müslüman Karapapak nüfusun yerleştiği köylerde mezarlık kenarlarından geçerken soyut heykel formlu kabir taşları dikkatimizi çekiyor. Rehberimiz bu konuda da bize bilgi aktarıyor. Güzel Çıldır gezimiz bu şekilde sonlanıyor. Kars’a döndüğümüzde otelimize yerleşiyoruz.

IMG_0376.JPG

   Konaklama mekânımız Katerina Sarayı Otel. Otel, Aras Nehrinin kollarından Kars Çayı kenarında Korupark içine konuşlanmış yan tarafta resmi bulunan tarihi bir yapı. 93 harbinden sonra Ruslar Kars şehrini işgal ettiklerinde (1879 yılında) Çar 2. Nikola tarafından Hollandalı mimarlara yaptırılmış. Baltık mimarisinden örneklenmiş küçük bir taş saray. Kars’ın en güzel oteli olmasa da temiz, manzaralı ve misafirlerine değer veren bir konaklama tesisi. Misafirlerin müzik eşliğinde sıcak şarap ikram edilerek karşılanması bile kayda değer. Otelimize yerleştikten sonra kısa bir dinlenmenin ardından  

otobüsümüze binerek Kars Kaz Evi lokantasına gidiyoruz. Menümüz; Ayran aşı çorbası, ortaya konan turşu, ezme ve kete, bulgur pilavı eşliğinde tiftik edilmiş kaz eti, umaç helvası, ayran veya şalgam suyu. Kars Kaz Evinin kurucusu Nuran Hanım ve kızlarının hizmeti gayet güzel. Kaz eti dünya mutfağında özellikle Fransız mutfağını süsleyen leziz ve lüks bir yemek. Türkiye de en lezzetli kaz etinin de Kars ta yetiştirilen kazlara ait olduğunu öğreniyoruz. Otelimize döndüğümüzde bahçede odun ateşinde (eksi 6-7 derecede) açık hava eğlencesine katılıyoruz. Sabah çok erken uyandığımız için bazılarımız fazla eğlenceye dalmadan odalarımıza çekiliyoruz.

ani1.jpg

    Sabah kalktığımızda bizleri güzel bir açık büfe kahvaltı bekliyordu. Özellikle petek bal ve kaymak karışımı tek kelimeyle harikaydı. Buna karşılık yumurtalar maalesef istenilen şekilde pişirilmedi. Saat 9 gibi otelden ayrılıyoruz. Bugün rotamız Ani harabeleri. Rehberin uyarısıyla en korunaklı kıyafetlerimizi giymiş bulunmaktayız. Ani harabeleri, Kars'tan 42 km uzaklıkta Ocaklı Köyü yakınlarında yani Kars’tan bir saat uzaklıkta ve eski ipek yolu üzerinde bulunuyor. İlk yerleşimlerin Bronz Çağı'na kadar dayandığı Ani kenti, en parlak dönemini 10. yüzyılda Ermeni Pakraduni prensliği döneminde yaşamış. Bugünkü durumu ise Türkiye ile Ermenistan sınırını oluşturan Arpaçay’ın sırtlarındaki platodaki keşfedilmeyi bekleyen bir ören yeri. Ani Harabeleri şu anda kimsenin yaşamadığı antik bir kent. Çevresi 5 km uzunluğunda çifte surla çevrili. Onlarca depreme karşı ayakta kalmayı başarmış tarihi yapılar ve surlar bölgenin karakteristik mimarisini de yansıtıyor. Ermeni, Bizans ve Selçuklu izleri taşıyan yapılar var. Bu nedenle UNESCO Dünya Mirası Listesi içine alınmış. Abughamrents (Poladoğlu) Kilisesi, Tigran Honents (Resimli) Kilisesi, Selçuklu Sarayı Kapısı, Ebu’l Manuçehr Camii, Ani Katedrali ve Ateşgede Tapınağı ziyaretçilerin mutlaka görmeleri gereken tarihi eserler arasında ön planda.

  Ani gezimizi tamamlayıp öğle yemeği için Pushkin Restaurant’a gidiyoruz. Yöresel lezzetleri tadarak karnımızı doyurduktan sonra Kars kentini keşfe çıkıyoruz. Kars Çayı üzerindeki Taş Köprü, Kars Kalesi, Ebu'l Hasan-ı Harakani Türbesi, Kümbet Camii (Havariler Kilisesi), Yanık Kilise (Kazım Karabekir Camii), Namık Kemal Evi, Gazi Ahmet Muhtar Paşa Konağı, Ruslardan kalma birçok yapı ve sokak görülecek yerler arasında. Arada Yemen Kahvesinde çay kahve molası vermemiz de gerekiyor. Peynir ve bal

Harakani-Turbesi-Kars.jpg

almak için dükkân dükkân dolaşmak ise bu turun eziyetli kısmı. Bu akşam yemeğimizi otelimizde yiyeceğiz. Canlı müzik eşliğinde Piti, Hangel, Tatlı ve içecekten oluşan set menü yemeğimizi yerken müziğin nağmeleri bizi bir anda coşturuyor. Eşlik edilen şarkılarla birlikte ciddi bir şekilde eğleniyoruz. Yemek sonrası bu kez Kafkas Halk Dans gösterisi ile adeta mest oluyoruz. Bu sadece bir halk oyunu değil, gururu, cesareti ve mertliği de yansıtıyor. Kızların zarafet ve asaletini, erkeklerin cesaret ve atikliğini görüyoruz. Naiflik ile ritmik hızlılık adeta birbirleriyle yarışıyor. İyi icra edilen bir Kafkas dans gösterisinin gerçekten seyrine doyum olmadığını öğreniyoruz. Gösteri sonrası hızımızı alamayıp bahçede eksi 8-10 derecelerde yakılan odun ateşi çevresinde toplanıp bu kez alkolle ısınıyoruz. Ertesi gün yolculuk uzun bizler ise çok yorgun, saat 12 ye doğru odalarımıza dağılıyoruz.

IMG_0413.JPG

    Ballı kaymaklı sıkı bir kahvaltının ardından Sarıkamış’a doğru yola koyuluyoruz. Mesafe 56 km, süresi de elli dakika ama Kars’tan çıkmadan önce görmemiz gereken güzel bir müze daha var. Kafkas Cephesi Harp Tarihi Müzesi kentin iki kilometre dışında. 19.yüzyılda Rus istilasına karşı şehrin savunmasında önemli savaşlara sahne olan tabyalarımız var. 1828 tarihindeki Rus saldırısının püskürtülmesini, 1855 Kars Zaferinin kazanılmasını ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında da savunma savaşları için kullanılmış bu tabyalar. 1828 yılında Rusların Kars’a yaptıkları saldırıda bir gece baskını sırasında tabyadaki askerlerin tamamı şehit edildiği için bu tabyanın adı Kanlı Tabya olarak kalmış. Kars il merkezindeki 46 tabyadan biri olan ve toplam 7000 m2 açık,

1200 m2 kapalı alanı bulunan Kanlı Tabya binası bugün müze haline getirilmiş. Müzede kullanılan modeller sanki canlı birer insan gibi. Bu güzel müzeyi tüylerimiz diken diken olarak büyük bir beğeni ile geziyoruz. Ne yazık ki en küçük bir kitapçık dahi bulunmuyor müzede. Artık hedefimiz, on binlerce askerimizi soğuktan şehit verip Allahüekber Dağları’na emanet ederek çekildiğimiz Sarıkamış faciası adına yapılan anıt. Sarıkamış ilçe merkezinin girişinde bulunan şehitlik anıtını ziyaret edip şehitlerimizin ruhlarına birer Fatiha hediye ediyoruz. Ardından ilçede küçük bir tanıma turu yapıyoruz. Ruslardan kalma Katerina Köşkü tarihi değere sahip bir eser. Rus Çarı 2. Nikola tarafından av köşkü olarak yaptırılmış. Köşkü araçtan inmeden resimliyoruz. Yeni rotamız Sarıkamış Kayak Merkezi. Sarıkamış Kayak Merkezi’nin konumu gerçekten çok farklı. Alp Dağlarında görülen kristal kar ülkemizde sadece burada var.

Ayrıca yılın beş ayında yerde kar eksik olmuyor. Hava ise çoğu zaman açık, ülkenin en çok güneş alan yerlerinden. Pistlerde buzlanma riski ise az mı az. Pisti çevreleyen sarıçam ormanlarının görüntüsü ise gerçekten görülmeye değer. Burası Sarıkamış Kayak Merkezi değil de sanki bir kayak kasabası. Sarıkamış’ta 4 tane açık telesiyej var. Sarıkamış Kayak Merkezi’nde tek bir pas ile tüm liftleri kullanabilme imkânı mevcut. Biz gezi amaçlı geldiğimiz için dörtlü açık telesiyej ile orta kademeye çıkanlara katıldık Çıkış ücreti kişi başı 5 TL. Güzel bir mekânda kahvelerimizi içip kayakçıları biraz da hasetle seyre daldık. Süre kısıtlı fazla oturmaya vakit yok, geri dönüş yoluna çıkmak zorundayız. Yeni rotamız Erzurum kenti. İki saate yakın

IMG_0420.JPG

süren otobüs yolculuğundan sonra saat civarında Erzurum’a vardık. Bu süre içinde oldukça da acıktık. Şimdi ilk hedefimiz çağ kebap yemek. Rehberimiz bizi “Gel Gör Cağ Kebap” yemek salonuna götürüyor. Cağ Kebabı Koyun veya Kuzu etinden yapılan bir çeşit kebap. Geleneksel olarak Erzurum’un Tortum ve Oltu yöresinde yapılırmış. Terbiye edilmiş et yatık bir şişe geçirilip odun ateşi üzerinde pişirilmesiyle hazırlanıyor. Cağ adı verilen şişler kullanılarak servis yapıldığı için bu adı almış. Et sevenler için gayet güzel bir lezzet. Yemek sonrası Yakutiye Medresesi, Ulu Cami, Üç Kümbetler ve Çifte Minareli Medrese ziyaretlerimiz var. Erzurum Evleri gezimizde otantik bir mekânda kısa bir çay molası veriyoruz. Ardından son ziyaret edilen yer ise ünlü Taşhan oluyor. Rüstem Paşa Kervansarayı günümüzde Taşhan adıyla anılıyor. Dikdörtgen bir avlu çevresinde, kesme taştan yapılmış revakların arkasına sıralanmış odalardan oluşan iki katlı bir yapı. Avlunun çevresinde 32 odası var. Üst katta koridor çevresinde sıralanmış basık tonozlu odalar da var. Taşhan’da Oltu taşı esnafının imalat ve satış yerleri bulunuyor. Ağırlıklı olarak; tespih, yüzük, gerdanlık gibi çeşitli hediyelik eşya satışı yapılıyor.

     Sonunda her zaman olduğu gibi bu tatilin de sonu geliyor. Erzurum Havalimanından kalkan uçağımız iki saate yakın bir süre sonunda bizleri tekrar Sabiha Gökçen Havalimanına bırakıyor. Setur’ un servis aracı bizleri aldığı yere götürmek için bekliyor. Kısmet olursa bir başka gezi de buluşuncaya kadar şimdilik hoşça kalın, kendinize iyi bakın.

bottom of page