top of page
YAYLA  GEZİLERİ
Maçka Hamsiköy Yaylasından bir görüntü

     Yaylalar, Anadolu insanı için bir özgürlük simgesidir. Yılın dokuz ayını köyünde geçiren Anadolu insanı, her yıl haziran ayı ortalarında yaylaya çıkar ve üç ay süresince orada yaşar. Ama zannetmeyin ki bu insanlar yalnız başlarına çıkarlar yaylalara. Köy halkı hayvanlarını da yanlarına alarak birlikte göçe çıkar. Göçebe bir toplumdan gelen Türkler için yaylacılık, kültürel ve ekonomik bakımdan geleneksel bir yaşam biçimi olmuştur. Önceden yaylaya göçenler evlerini hazırlar, arkalarından gelenleri ise büyük bir sevinçle karşılarlar. Onlara çay ikram etmeden evlerine gönderilmez. Yayla evlerinin yapımı da yörelere göre değişir. Akdeniz’de taş, İç Anadolu’da genellikle kerpiç, Karadeniz’de ahşap veya ahşap ile taş karışımı, Doğu Anadolu yaylalarında ise genellikle taş yapılar mevcuttur. Bölgelere göre yapılar değiştiği gibi ormanları, çiçekleri, yemekleri ve eğlenceleri de farklıdır. Karadeniz yayla gecelerinde bir araya gelenler tulum ve kemençe eşliğinde horonlar oynar, birlikte olmanın güzelliğini türkülerle yaşatırlarken, doğu Anadolu yaylalarında davul zurna eşliğinde halaylar çekilir. Toros yaylalarında ise kaval ve delbek eşliğinde farklı oyunlar oynanır genellikle. Yaylalarda ortak özellik ise gün ışırken fırınların yakılıp, ekmeklerin pişirilmesidir. Fırında pişen ekmeğin kokusu ile taze sağılan sütün kokusu birbirine karışır. Kahvaltı sonrası hayvanlar otlaklara yayılırken çocuklar kendi aralarında gruplaşıp oyuna dalar. Büyükler ise günlük işlerine koyulur bir an önce. Yaylaların havası temiz, suyu da bereketli olur. Eylül ayının ikinci yarısında ise bu kez tersine göç başlar. Yani aynı insanlar kışlamak için bu kez köylerinin yollarını tutar. Anadolu’muzun birçok bölgesinde yaylalar vardır. Kısaca ifade etmek gerekirse yaylalar cennetidir Anadolu toprakları. Kastamonu ilimizin Pınarbaşı ilçesindeki Azdavay yaylası da Yalova’nın Teşvikiye köyündeki Erikli yaylası da veya yeşilin her rengini barındıran Maçka ormanlarının içine tespih tanesi gibi yayılmış yaylaları da birbirlerinden güzel niteliktedir. Bu yazımda sizlere sadece Doğu Karadeniz bölgesinde bulunan iki özel yayladan söz etmek istiyorum. Bu yaylaların içinde aktüaliteye konu olup magazinleşen yaylalardan hiç mi hiç bahsetmeyeceğim. Çünkü o yaylalar, yayla kültürünün tersine geliştirmişlerdir kendilerini. Yayla demek dağların eteklerine konuşlanmış, kalabalıktan uzak, doğanın eşsiz güzellikleriyle baş başa kalmak demektir. Bu olgunun dışına çıkmaksa ona ihanet etmektir. Karadeniz yayla yaşamının değişmez bir ikilisi vardır. Havanın sisi ile horonun sesi olmadan bu bölgede bir yayla yaşamı düşünülemez. Sadece Rize vilayetimiz sınırları içinde ve Kaçkar dağları eteklerinde; Handüzü, Çağrankaya, Vaşa, Petran, Sivrikaya, Anzer, Demirkapı (Homeze), Ovit, Gölyayla, Sal, Pokut, Hazindağ, Samistal, Golezana, Palovit, Elevit, Amlakit, Çat, Verçenik, Hacivanak, Aşağı Kavron, Yukarı Kavron, Ambarlı, Kito gibi saymakla bitmeyecek kadar çok ve bir o kadar da güzel yayla vardır. Artvin ilimizin topraklarının da yarısından fazlası yayladır. Yazımızın konusu bunca yayla içinden Ayder, Anzer, Uzungöl, Maçahel ve Kafkasör gibi ünü ülke sınırlarımızı aşmış olanları değil, doğal güzellikleri ile ön plana çıkmış ve saflığını kaybetmemiş olan yaylalar arasından birkaç tane seçerek sizlere tanıtmak ve yayla turizmine küçük bir katkı sağlamak.  Kısa bir süre için olsa dahi yaşadığınız modern hayatın zorluklarına ara verip, elektriksiz yayla evlerinde yıldızlarla el ele tutuşmak, suları topraktan çıktığı ilk kaynaktan yudumlamak, berrak derelerinde ayaklarımızı yıkamak. Cadde, sokak, araba dahi bulunmayan vadilerde özgürlüğe kavuşmak. Bu yaylaları gidip gördüğünüzde görmekte geç kaldığınız için inanın sizde pişmanlık hissedeceksiniz. Bu doğal güzellikler arasında kim yaşamak istemez ki diye düşünecek ve görüp yaşadığınız güzellikleri sevdiklerinizle ve dostlarınızla paylaşmak için fotoğraf makinalarınıza sarılacaksınız. Bozulmamış doğası ile yeşile hasret şehir insanı için en doğru adres, ülkemizin en kuzeydoğu ucunda bulunan Karçal dağları ile bu dağların batısında kalan Kaçkarlar olacaktır. Bu iki dağ silsilesinin içlerinde yer alan Çoruh vadisi ile Fırtına vadisi ise bu gezinin olmazsa olmazlarıdır. Kaçkarlar da yapacağınız bir gezi sizleri bulutlarla kaplı özel bir mekâna taşıyacağım. Bu gezi sırasında Karadeniz dağlarının en gizemli ve büyüleyici kısmı araç yollarının bittiği yaylalarda başlıyor. Derelerin kaynakları, buzul gölleri, çiçeklerle kaplı dağ aşıtları, kayalıklar, uçurumlar ve zirveler işte bu patika yolların ardında kalıyor. Tarihi köprüleri, kaleleri, eski taş ve ahşap karışımı evleri ve konakları, buzulları ve buzul göllerini, yaban hayvanlarını, yayla kokusunu ve de enfes lezzetlerle dolu Karadeniz mutfağını işte bu yaylalarda tanıyacaksınız. Bu yolculuk sırasında belki fiziki olarak biraz yorulacaksınız, buna karşılık yılların stresinden ve psikolojik yorgunluğundan da o nispette kurtulup arınacaksınız. Gönlümüz özgürdür belki ama genellikle biz tutsağıyızdır düşüncelerimizin. Sorumluluklarımızın bizlere dayattığı yükümlülükleri bir an olsun unutup, yüreğimizin doğa ile barışık isteklerine gem vurmamak gerek. Ara sıra başınızı geriye çevirip bugüne kadar arzu edip te yapamadıklarınıza bir göz atın. Onları çoğaltmak yerine bir an önce sayılarını azaltmaya çalışın. Çünkü bir gün gelecek çok istesek de yapamayacağız ertelediklerimizi. Halbuki yaşamak, farkına varmak gerek, güneşin, suyun, ağacın, dalın, kuşun, çiçeğin veya güzel renkli bir böceğin. Beğeneceğinizi umduğumuz bu gezileri bir an önce yapmak gerek.

POKUT  YAYLASI:

      Pokut Yaylası, Rize`nin Çamlıhemşin ilçesinin üst kısımlarında, Kaçkar Dağı eteklerinde, Palovit ve Kavrun vadilerinin arasında yer alır. Sözün kısası Çamlıhemşin’e yaklaşık 17 kilometre uzaklıktadır. Ama Kaçkar Dağları deyip geçmeyeceksin. Bu dağın buzulları, on bin yıl önce sona eren son Buzul Çağı’ndan bugüne kalanlar. Özellikle büyük buzul her geçen gün biraz daha erimesine rağmen günümüzde görkemini hâlâ koruyabilmekte. Pokut’un anlamı rüzgârlı vadi demek. Bu yaylanın bugün için Kaçkarların en iyi seyir terası olduğu söylenir. Pokut yaylasının da dünya gözüyle görülebilecek en güzel yaylalardan biri olduğunu biz söylüyoruz. Bu yayla gerçekten öyle bir güzelliğe sahip ki, manzaraları görenler, bu kadarı da gerçek olamaz diye düşünüyor çok kere. Elinizi uzatsanız o sarp dağların hırçın kayalıklarını yakalayacakmışsınız gibi bir his yerleşiyor insanın yüreğine. Pokut yaylasının güzelliğinin asıl nedeni ise ulaşım yolunun yeni yapılması ve içinden geçmeyip doğasının az tahrip edilmiş olması. Zira yaylaları en çok bozan unsur maalesef doğaya saygı duyulmadan yapılan kara yolları. Yaylalara hizmeti sadece yol götürmek olarak gören yöneticiler, bu eşsiz doğayı hızla katletmişler. Pokut, bölgedeki en yüksek yaylalardan biri olduğu için, bu yaylada güneşin doğuşunu ve batışını seyretmek insana başka bir gezegende bulunduğu hissini yaşatıyor. Görüşün açık ve net olduğu günlerde bu yayladan Sal, Amlakit ve Hazindağ yaylalarını da görmek mümkün. Pokut, anlatılamayacak kadar saf bir güzelliğe sahip yayla. İnsanlar bu yaylada kendisini ağaçlar üzerinde yükselen bir tahta oturmuş gibi hisse kapılıyor. Bazı şeyler anlatmakla olmuyor, gidip görmek gerek. Havasını solumak, sisin içinde kaybolmak, tüm manzaraya hâkim bir tepede tefekküre dalmak. Hepsinden önemlisi insanın çevresinde sağlıklı ve güvenli bir hava hissetmesi. Bu gezinin ve görülen güzelliklerin meyvesi işte ancak o zaman ortaya çıkıyor. Ortalama 2100 metre yüksekliğe sahip olan bu yayla, Makrevis, Ortan ve Pogina köylülerinin ortaklaşa kullandığı bir yazlık adeta. Yaylada 60-70 civarında ev olup, bunlardan da ancak bir kısmı kullanılır. Pokut Yaylası sakinleri çoğunlukla büyük şehirlere yerleşmiş ama yaylalarına da sıkı sıkıya bağlı kalmış kişiler. Bu nedenle yaylanın estetiğini de bugüne kadar iyi korumuşlar. Şimdiye dek hiçbir yaylada göremediğimiz bir olayı bu yaylada yapmışlar. Yaylanın tüm elektrik kabloları yer altından taşınmış, bu sayede önünüzde hiçbir kablo engeli olmadan görülen manzaranın tadını çıkarabiliyorsunuz. Aynı zamanda yayla içerisinde elektrik direkleri ya da sokak lambaları da yok. Geceleri yıldızlarla iç içe bir yaşam var bu yaylada. Yaylanın hemen girişindeki manifestolarında da bu insanların ilerici bakış açılarını görmek mümkün. Pokut Yaylası`na gitmek için Çamlıhemşin`in Ortan köyünden Zil Kale`ye, oradan da Çat yolu ile Palovit Vadisi`ne ulaşmak gerekiyor. Pokut Yaylası, mimarisine uygun olarak korunan eski taş evleriyle ün kazanmış. Taş duvarlar üzerine oturtulmuş, yağmur ve neme dayanıklı kestane ağaçlarından yapılmış kutu görünümlü ahşap evler, yaylanın en belirleyici ve göze çarpan özelliği. Karadeniz’den esen rüzgâr nedeniyle 1.800 metreden sonra ki yükseltilerde ağaç yetişmezken, ikibin metreyi aşan yüksekliğine rağmen bu yayla, ağaçlarla kaplı ve yemyeşil bir görünüme sahip bir orman konumunda. Doğu Karadeniz’in doğal yaşlı ormanları bölge florasının önemli özelliği olup korunması için özen göstermek gerek.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

      Çamlıhemşin ve havalisi dere ve çağlayanlar ile doluyken, Pokut Yaylasında akarsu bulunmuyor. Çünkü yayla bir sırt üstünde kurulmuş. Bunun için yanı başında ırmak ve deresi yok. Kaynak suları ise yaylanın çok aşağılarında bulunuyor. Bu nedenle yaz aylarında su sıkıntısı çekiliyor. Buna karşılık yaylanın eteklerine yürüyüş yaptığınızda pınardan çıkan buz gibi suyu kaynağında yudumlayabiliyorsunuz. Pokut, özellikle fotoğraf ve yürüyüş meraklılarının gözdesi. Yaylanın merkezine ulaşım, yolun stabilize olması nedeni ile özel araçlarla (4x4) ya da en iyi ihtimalle yüksek araçlarla sağlanıyor. 13 km olan yol, araçla yaklaşık bir saat çekiyor. Bunun dışında yürüyerek gitmeyi düşünürseniz dört saat yürümeyi göze almanız gerek. Yanınızda rehber varsa çam ormanlarının içinden patika yollarda yürüyerek, bu eşsiz doğanın keyfini çıkarın. Yolunuzun üzerinde mevsimine göre diken çileği ve dağ böğürtlenlerinin tadına bakmayı da ihmal etmeyin. Yıllar evvel köylülerin büyük bir özveriyle yaptırdıkları patikaların yok edilip gittiğini gördüğünüzde ise inanın ki sizlerde üzüleceksiniz. Bugün siz de o beğenmediğiniz araç yolundan yürümek zorunda kalıyorsunuz. Gözünüz bu yolculuğu yapmayı kesmiyorsa, ulaşım için haftada birkaç kez çalışan minibüsü bekleyerek veya konaklama yapacağınız tesisten ücret karşılığı vasıta isteyerek de yaylaya ulaşabilirsiniz. Son zamanlarda yayla, yamaç paraşütü tutkunlarının gözdesi haline gelmiştir. Pokut’ta yapılacak en güzel şey kesinlikle hiçbir şey yapmamak olduğunu da sizlere hatırlatırım. Pokut’un en özel anı sisin yükselip dağın tam ucuna kadar gelip durduğu, bulut denizini gördüğünüz an olduğunu da sakın unutmayın. Her yıl ağustos ayı ortalarında küçük bir şenlik de düzenlenir bu yaylada. Pokut Yaylasında, konaklamak için pansiyon hizmeti veren yayla evlerinde kalmanız da mümkün. Pokut Dağ Evi, Pokut Yayla Evi, Plato’da Mola, Pokut Doğa Konuk Evi gibi pansiyonlar bu hizmeti tüm misafirlerine veriyor. Pansiyonlarda her şey güzel ve temiz. Bunun yanı sıra bu pansiyonlar restoran hizmeti de vererek sizleri Karadeniz mutfağı ile tanıştırıyor. Yemekler lezzetli, güler yüz, ilgi alaka ve en önemlisi Karadeniz misafirperverliği gerçekten görülmeye değer nitelikte. Pokut Yaylası yazın dahi insanı üşütecek derecede soğuk olabiliyor. Bu nedenle yanınıza kesinlikle yağmurluk ile kazak almayı ihmal etmeyin. Sağlam bir trekking ayakkabısı ile yedek çorap almayı da unutmamak gerek. Bu yaylaya geldiğinizde 15 dakika uzaklıktaki Sal Yaylası’na da yürüyerek gidebilirsiniz. Şayet şanslı bir gününüzde iseniz Pokut Yaylası’nın “Yer Dumanı” ismi verilen meşhur sisine de rast gelebilirsiniz. Bu yaylaya çıkarken önünden geçeceğiniz Zilkale de gerçekten görülmeye değer tarihi eser. İlk olarak ahşap bir yapı olarak inşa edilmiş. Taş zeminli mevcut kale ise doğu yönünden gelebilecek tehlikelere karşı gözetleme kalesi olarak 13. yüzyılda yapılmış. Osmanlı döneminde ise hem yolu gözetlemek hem de ticaret kervanlarının konaklaması için kullanılmış. Kale, yüksek bir kayanın tepesinde ve Fırtına Deresi yatağına hâkim bir konumda. Kale dış surlar, orta surlar ve iç kaleden oluşuyor. Yapının en dikkat çekici bölümü gözetleme kulesi, iki metre kalınlığında duvarları ve beş katlı heybetli gövdesi. Gözetleme kulesi ve sekiz adet burcunun yakın tarihte yenilenmiş olması insanı sevindiriyor. Bu kaleden çevreyi seyretmek ise gerçekten görsel bir şölen niteliğinde. Zilkale'nin hemen yakınında, Fırtına deresine tepeden bakan bir kafe restoran olduğunu da hatırlatırım. Zira çevrede mola verilecek başka yer yok.

ARSİYAN  YAYLASI:

     Şavşat, belki de Türkiye’nin en az bilinen, en güzel coğrafyası. Bu güzellikleri görmek ve yaşamak gerek. Fakir Baykurt bu kasabada "Efkâr Tepesi" adlı kitabını yazmış çok eski yıllarda. Şavşat gerçekten uzak bir coğrafya, yolları ise hem zahmetli hem de ulaşılması oldukça zor. Burası bildiğimiz Karadeniz'den çok farklı özelliklere sahip. Tepeler beklediğimizden daha yüksek, yeşil renk ise daha da koyu, sisi insana fazla sokulgan, yağmuru ise daha uslu geliyor insanın gözüne. Bu zorlu bölgeye gelip insanlarının sıcaklığını gördüğünüzde geldiğiniz yolun zorluğu ve çektiğiniz zahmet bir anda unutulup gidiyor. Bu bölgede birçok yayla bulunuyor ama ne hikmetse içlerinde en güzelinin Arsiyan Yaylası olduğu söyleniyor. Bu yayla, Türkiye’nin en doğusunda bulunan yaylalardan birisi olup, Türkiye-Gürcistan sınırına da çok yakın bulunuyor. Şavşat’ın kuzeyinde, bembeyaz karları ile dimdik duran mağrur Karçal dağı görülüyor. Karçal dağı yeşilsiz ve karlı tepeleri ile biraz uzaktan, koruyucu bir ana gibi bakıyor Şavşat’a. Bu dağın arkasında ise ünlü Macahel vadisi yaramazlık yapmış çocuk gibi saklanıyor. Şavşat’ın doğusunda ise yemyeşil görünümü ve üzerinde sisi eksik olmayan zirvesi ile Arsiyan dağı yer alıyor. Arsiyan dağı Şavşat’ın simgesi olmuş adeta. Arsiyan yaylası, Yalnızçam Dağlarının kuzeydoğu ucunda kalıyor. En yüksek yerleri ise Kençiyan Tepesi ile Kanlıtepe isimleri ile anılıyor. Yaylanın kuzeyinde ve batısında Gürcistan sınırı, güneyinde Ilıca Köyü, güney doğusunda Pınarlı Köyü, Cindağı, doğusunda ise Posof yer alıyor. Arsiyan yaylası ise sırtını Zenbur dağına dayayarak kendini güvene almış durumda. Şavşat vadisini, ormanlarını, göllerini, derelerini, yaylalarını en güzel bu dağdan izlemek mümkün. Şavşatlılar her yıl Arsiyan dağının, Gençiyan zirvesine tırmanış için bir etkinlik düzenliyor. Bu gelenekselleşmiş tırmanışa tüm Şavşatlılar katılıyor. Bu yaylanın yol durumunun diğer köylerden pek farkı bulunmuyor. Devlet bu bölgede işin kolayını bulmuş, her köye ayrı yol yapmak yerine bir tek yolu tüm köylerden dolaştırarak çözmeye çalışmış ulaşım sorununu. Bu yüzden yarım saatte gidilecek bir yere iki saatte gitmek zorunda kalınıyor. Arsiyan yaylası gerçekten güzel bir yayla, otuyla, suyuyla, balığıyla diğer yaylalardan oldukça farklı. Ayrıca tuz kayaları, kömür madeni ve romatizmal hastalıklara iyi gelen irili ufaklı ılıcaları da bulunuyor. Yaylanın dört bir yanı göllerle dolu. Boğa Gölü bölgenin en büyük gölü, suları pırıl ve turkuaz karışımı yeşil. Gençiyan Dağı eteklerindeki Kız Gölü ise bölgedeki ikinci büyüklükteki göl. Her iki gölün de anlatılan güzel efsaneleri var. Bu göllerin dışında Çimenli Göl, Sedeva, Uzungöl, Postanın ve Kalp Gölü isimli beş göl daha bulunuyor. Boğa gölü çok derin gibi görünmüyor ama derinliğinin 80 metre olduğu söyleniyor. Gölün su kaynağı tabanından geliyor. Tabandan sürekli su ile beslenmesinin sonucu, suyun fazlası kendine bir yol bularak aşağıda iki kademeli yeni göllerin oluşmasına neden oluyor. Sedava Gölünün özelliği ise üzerinde küçük yüzen adacıkların olması. Bu çimli alanlar rüzgârın esiş yönüne göre hareket ederken güzel bir görünüm sergiliyor. Bu bölgenin zeminindeki çiçek popülasyonu da tek kelimeyle muhteşem bir görsel şölen sunuyor. Gerçekten rengarenk bir vadi bu Arsiyan yaylası. Çiçek kokuları ziyaretçileri mest ediyor adeta. Her renk çiçek var yerdeki otların arasında. Arsiyan yaylası, şu ana kadar hiçbir şekilde bozulmamış bir doğa harikası. Göçmen kuşların göç yolları üzerinde bulunması ve endemik bitki çeşitliliği yaylaya ayrı bir değer katıyor. Derelerinde ise çağlayarak buz gibi kaynak suları akıyor. Bölgedeki köy evleri de ahşap kullanılarak yapılmış. Ormanlar arasında kalan ahşap kütük evler, doğayla çok güzel bir estetik uyum sağlıyor. Ne yazık ki bu konuda bozulma önce Şavşat’ta başlamış. Giderek yok olup azalıyor bu güzelim ahşap evler. Yok etme hastalığı köylere de sıçramış durumda. Arsiyan dağının tepesi Gençiyan, nazlı bir gelin gibi, arada bir sisten sıyrılıp kendini gösteriyor misafirlerine. Dağın doruklarında ayılar gizleniyor, eteklerinde ise kurtlar ve domuzlar kol geziyor. Bu yaylada Postanın Gölü diye adlandırılan gölün hemen yanında ise Posta Karakolu diye bilinen bir yer bulunuyor. Bu yapının Osmanlı döneminden kalma bir sınır karakolu olduğu söyleniyor.

    

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

       Benim için bir masal gibi geldi geçti doğu Karadeniz yaylaları. Ama bu masal bulutların arasında geçen yeşil renkli bir masal. Şimdilik benden size bu kadar, başka bir gezide tekrar buluşmak için kendinize iyi bakın, sağlıklı kalın.

bottom of page