top of page

Görünmeyen Kentler

     Hani bir kitap okudum hayatım değişti diye bir laf vardır, benimki o kadar abartılı olmadı ama o kitap sayesinde Italo Calvino denilen müthiş yazarla tanıştım. Calvino, İtalyan bir ailenin çocuğu olarak Küba’da doğmuş. O daha iki yaşında iken, ailesi İtalya’ya dönüp San Remo’ya yerleşmiş. 2.paylaşım savaşında direniş hareketlerine katılmış, sorasında ise Komünist partisine de üye olup yazarlıkla hayatını kazanma yolunu tercih etmiş. İşte o günlerde Cesare Pavese ile tanışıp arkadaş olmuş. İlk öykülerini de Pavese’nin yardımı ile yayınlatmış. Ağaca Tüneyen Baron, Varolmayan Şövalye, Marcovaldo ya da Kentte Mevsimler, Kozmokomik Öyküler, Çapraz Yazgılar Şatosu, Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, Palomar, Amerikan Dersleri ve Görünmez Kentler onun önemli yapıtlarının bir kısmı. Kurmaca yazarlığın büyük bir ustası olan Calvino, yaşamı boyunca yazdığı roman ve öyküleri ile okurlarının hayata bakışlarını etkileyerek ve onların düş yaşamlarını zenginleştirmiş. Bilmediği şeyleri öğrenmek için yazdığını söyleyen usta yazar, bunun yanında son derecede zeki ve hazırcevap bir kişiliğe de sahipti. Yazar olarak İtalya’da ödüller aldıktan sonra kendisi ile yapılan bir röportaj sırasında muhabirin, Calvino doğduğu zaman anne ve babasının Küba’da neden bulunduklarını sorması üzerine, bir yazarın tek önemli yanının yapıtları olduğunu söyleyerek kendisine sorulmasını istemediği soruların önünü nazik bir şekilde kapatmıştı. Calvino “Görünmez Kentler bildik kentler değil; kurmaca kentlerdir. Hepsine birer kadın adı verdim; kitap kısa kısa bölümlerden oluşuyor. Bu bölümlerden her biri, her kent için ya da genel anlamda kent kavramı için geçerli olan bir ipucu sunmalı.” Diyerek başlıyor bu güzel ve güzel olduğu kadar da anlamlı kitabına.

 

      Zaman içinde benimde kafama takıldı bu gizemli görünmez kentler. Ben Calvino gibi bir kurmaca ustası olmadığıma göre başka bir yol izlemeye karar verdim. Yani kolay yolu tercih ettim bir bakıma ama ülkemdeki kentleri kiminle özdeşleştirebilirdim ki. Kafamın içindeki karmaşık düşünceler beni Bodrum’a kadar sürükledi. "Eh nihayet yokuşun tepesine gelmiştik. Yüreğim çarpıyor. Tepedeki bir dönemeci dönünce, şırrak, gurrr diye Arşipel'in koyu, çividimsi mavisi ölçülmez açıklıklara kadar yayılıverdi. Durduğum tepeden sonsuzluğu seyrediyormuş gibiyim.” Halikarnas Balıkçısı diye anımsadığımız Cevat Şakir, sürgüne gittiği Bodrum'u ilk kez gördüğünde hissettiklerini bu kelimelerle ifade etmiş. Burada uzun süre yaşadıktan sonra bu kez “Başka yerde olup nur içinde yatılacağına burada nur içinde yaşanır.” Sözleriyle de betimlemiş Bodrum’u.

 

   Bu şirin ilçemiz iki koy üzerine kurulmuş. Kalenin önüne geldiğinizde sırtınızı denize dönerseniz, sağ tarafınızda, Girit’ten ve diğer adalardan gelen göçmenlerin yerleştirildiği eski adıyla Rum Mahallesini yeni adıyla Kumbahçe mahallesini görürsünüz. Sol tarafınıza baktığınızda ise Anadolu’dan gelen göçmenlerin yerleştiği eski adıyla Türk Mahallesi, yeni adıyla Türkkuyusu mahallesi ile tanışırsınız. Ortada kalan kısım ise bugün karman çorman bir çarşıya dönüşmüştür. Ve yüzünüzü denize çevirdiğinizde Rodos şövalyelerinden kalma görkemli Bodrum Kalesi çıkar karşınıza. İki limanın kıyılarından tepelere kadar tırmanan iki katlı beyaz badanalı evleri, denize inen daracık sokakları ve şöhreti dünyaya yayılmış koyları ile bekliyor Bodrum kendini sevenleri. Milas’tan çıkıp Bodrum’a gelene kadar dağların yükseltilerine kadar tırmanmış yazlık siteler ile deniz kenarlarını yasak bölge haline getirip insanlara kapatmış onlarca otel maalesef eşlik ediyor sizlere. İnsanların bu kadar kötü davranıp, bunca hırpalamalarına rağmen benim gözüme hala güzel görünüyor bu belde. Bodrum eskisi gibi sadece tek bir Bodrum değil artık. O günler mazi de kaldı. Bugün çevresindeki tüm beldeler yeni birer Bodrum olmuş durumda. Güvercinlik Köyünden Torba’ya, Gölköy’den Türkbükü’ne, Gündoğan’dan Yalıkavak’a, Gümüşlük’ten Turgutreis’e, Akyarlar’dan Karaincir’e, Bağla’dan Yahşi’ye, Ortakent’ten Bitez ve Gümbet’e kadar hepsi birer Bodrum oldu sanki. Ebedi mavilikler ülkesi antik dönemin Halikarnassos’u, günümüzün Bodrum’u. Bu kentin de olmazsa olmazları vardır tabi ki. Örneğin görkemli kalesi ve ülkemizin ilk su altı müzesi, antik tiyatrosu, dünyanın yedi harikasından biri olan anıt mezarı, Myndos kapısı ve yel değirmenleri gibi. Ama bana sorarsanız Bodrum, turkuazdan laciverte kadar mavinin onlarca tonunu görebileceğiniz koylarında ve özellikle Gökova körfezinde mavi tur yapmak ve rengârenk begonvilleri ile zakkumları arasında yaşamaktır. Kimine göre tıkış tıkış kalabalıktan yürümekte zorluk çekilen daracık sokaklarında dolaşmak ve çılgın gece hayatına katılmaktır Bodrum. Geçmişte dinginliği ile sanatçılara ilham kaynağı olan Bodrum, bugün her türlü insana hitap edebildiği için hala tercih edilen bir yer olma özelliğini devam ettiriyor.

 

   Bodrum’u en güzel anlatan insanlardan birisi de Azra Erhat’tır. Mavi Yolculuk isimli kitabında bakın nasıl anlatıyor. Bugün oteller, moteller ve birçok çirkin yapılarla bozulmuş olan Bardakçı koyu aslında en yakın koyudur Bodrum’un. Aynı zamanda Halirkarnas yöresinin en ilginç söylencesi olan Salamakis öyküsüne de ev sahipliği yapmıştır. “Kayalı dağlarla çevrili koyun ortasında küçücük, suları yemyeşil bir göl varmış. Salmakis adlı bir peri yaşarmış bu gölde. Bardakçı düzlüğünün iki yanında da biri tanrı Hermes’e, öteki tanrıça Afrodite’ye adanmış iki tapınak bulunurmuş. İki tanrı sevişmişler, Afrodite nur topu gibi bir oğlan doğurmuş, babasının ve annesinin adlarını birleştirerek Hermaphroditos denmiş oğlana. Günün birinde Hermaphroditos delikanlı olup Salamakis gölünün kıyılarında dolaşırken, su perisi onu görmüş ve gönlü sevgi ile harlayarak yakışıklı oğlanı gölde yıkanmaya çağırmış. Dalar dalmaz da gövdesini bir ahtapot gibi sararak kucaklamış, bir yanda da tanrılara yalvarmış iki gövdelerini bir etsinler diye. Öyle olmuş, kızla erkeğin gövdesi birleşerek bir tek yaratık olmuş, buna da hem dişi, hem erkek anlamına gelen hermafrodit adı verilmiş.” Bu söylence yaşar mı bugün de Bodrum’da bilmiyorum. Ama Bodrumlu gençlerin oyunlarını incelediğinizde delikanlıların bir genç kız gibi ince ve kıvrak, hem de erkekliğin tüm gücünü taşıyor gibi sert ve mağrur görünür benim gözlerime. Bu söylenceden sonra acaba nasıl bir isim versem diyorum ben Bodrum’a.

 

    Yokuş başına geldiğinde Bodrumu göreceksin

    Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin

    Senden öncekilerde böyleydiler

    Akıllarını hep Bodrumda bırakıp gittiler

 

    Halikarnas Balıkçısı

bottom of page