top of page

Amin Maalouf

     Dünyanın en köklü ve prestijli kültür kurumları arasında Fransız Akademisi önemli bir konumdadır. 1635 yılında kurulan akademinin 40 daimi üyesi vardır. Akademiye seçilen üyelerin üyelikleri ömürleri boyunca devam eder. Bu nedenle yeni bir üyenin seçimi ancak üyelerden birinin vefat etmesi halinde mümkündür. Ülkemizde akademinin en tanınan üyesi Türk dostu olarak tanıdığımız ve İstanbul’da bir semte adını vermiş olan Pieere Loti’dir. Bu yazımda sizlere 2011 yılında Fransız Akademisine üye seçilen Amin Maalouf’u tanıtmayı amaçladım.

    

     Amin Maalouf, Fransız kökenli bir edebiyatçı değildir. Maalouf, bir Ortadoğu ülkesi olan Lübnan asıllıdır. Yani Beyrut’ta doğan Hıristiyan bir Arap’tır. Fransa, Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında bu bölgenin topraklarına göz diktiği için Cizvit rahiplerin de desteği ile bölgede birçok okul açmıştır. Açtıkları okullarda yetiştirdikleri talebeler ve açtıkları Katolik Kiliselerde yetiştirdikleri azınlık vatandaşlarımızı kullanarak bu topraklarda sömürgecilik yapmışlardır. Emperyalist düşüncelerini de bu şekilde hayata geçirmişlerdir. Emperyalizm kendi kimliğinden taviz vermezken bu coğrafyada yaşayan insanları çift kimlikli yapmıştır. Yapılan kültür emperyalizmi sonucunda yazarımız bugün bir Fransız vatandaşından bile daha güzel Fransızca konuşabilmektedir. Maalouf, ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra Beyrut’ta, yerel bir günlük gazete olan An-Nahar'da çalışmaya başlar. Görevi gereği Hindistan, Bangladeş, Somali, Kenya, Etiyopya, Yemen ve Cezayir gibi birçok ülkeyi dolaşır. Yazılarında da bu bölgelerdeki savaş ve çatışmaları konu etmiştir. Filistin de iç savaş çıkınca, 1976'da karısı ve üç çocuğuyla birlikte, mülteci olarak Fransa'ya yerleşir. Dünyaca ünlü yazar Marquez, Yüzyıllık Yalnızlık adlı kült eserinde; “İnsanın oturduğu toprakların altında ölüleri yoksa o adam o toprağın insanı değildir” sözlerini kullanarak toprak ve insan arasındaki bağın kuvvetini anlatır. Maalouf’un öz kimliği ve ardından göç etmişliğin getirmiş olduğu hissiyat üzerinde kalıcı bir etki bırakmıştır. Bu nedenle Doğu’ya tek bir pencereden bakmamış, Batı’ya da yaranmak için çalışmamıştır. Maalouf, çeşitli yayın organlarında köşe yazarlığı ve yöneticilik yaptıktan sonra kitap yazmaya yönelmiştir. Maalouf’u akademi üyeliğine taşıyan özellik de yazarın bu edebi başarısından kaynaklanmıştır. O, sadece kelimeleri güzel kullanarak değil, doğu ile batı arasında iyi bir analiz yaparak köprü oluşturan bir yazardır. Eserlerinde iki tarafın üstünlüklerini ve aksaklıklarını tarafsız bir gözle irdelemiş ve doğru yorumlar getirmiştir. Doğuluların kendi aralarında yaşayan azınlıklara karşı davranışlarını tenkit ederken Batılıların göçmenlere karşı yanlış uygulamalarını da dile getirmekten çekinmemiştir. Onun kitapları vakit geçirmek amacıyla okunan kitaplar değildir. Geçmişi roman bütünlüğü içinde kurgularken okuyucuyu sıkmadan tarihin derinliklerine götürmeyi bilmiştir. Vermek istediği mesajları roman kahramanlarını kullanarak onlar tarafından okuyucuya iletmiştir. Bu nedenle kitapları okuru düşündüren ve bilmedikleri konular hakkında bilgi sahibi yapar niteliktedir. Yeri geldiğinde hem Doğu hem de Batı insanını eleştirmiştir. Bu eleştirileri yaparken her zaman için evrensel değerlere sahip çıkmıştır. Demokrasiye gönülden bağlıdır ve bu nedenle tüm askeri müdahalelere karşı bir görüş sergilemiştir. Eleştirilerinde edebiyatın inceliklerini başarılı bir şekilde kullanmıştır. Yazdığı kitapların konu seçimine gösterdiği özene, konuların ayrıntılı bir şekilde araştırılması safhasında da devam etmiştir. Hümanist ve duygu yüklü konuları şiirsel metinlere dönüştürerek okuyucularına adeta bir şölen sunmuştur. Eserlerinde farklı kökenli insanları roman kahramanı yaparak onların gizemli yaşantılarını ve evrensel sorunlarını okurlarına tanıtmıştır. Bu özellikleri uluslararası bir yazar olmasına neden olan temel değerler olmuştur.

    

     İlk kitabı Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri isimli kitabıdır. Bu kitabında iki yüzyıl süren Haçlı seferlerinde uygarlık ile barbarlığın ne kadar kolay yer değiştirdiğini bizlere göstermiştir. İnsanların birbirlerini anlayabilmek için empati yapmak zorunda olduklarını kanıtlamıştır. İnsanların gördükleri baktıkları pencereye ve açıya bağlıdır. Bir evin ön penceresinden baktığınızda sadece denizi görür ve onu anlatırsınız. Evin arka penceresinin manzarası ise değişiktir. O pencereden bakıldığında güzel bir bahçe manzarası görebilirsiniz. Bu evi anlatırken tek bir pencereden bakarak evi anlatırsanız yanılırsınız. Aynı durum her konu için geçerlidir. Aslında belgesel niteliğindeki bu kitap okura her konuya geniş bir açıdan bakılması gerektiğini hatırlatıyor. Maalouf’un ikinci eseri Afrikalı Leo isimli romanı olmuştur. Roman kahramanı Hasan büyük bir yolculuğa çıkıyor. Bu kitap, gerçek bir yaşam öyküsünün düşsel bir versiyonu olarak düşünülebilir. Hasan belki de o dönemin büyük gezgini İbni Batuta’yı temsil ediyor kim bilebilir? Doğu ile batı arasındaki ilişkileri güzel öykülerle derinleştiren kitap okuru zaman içinde masalımsı bir serüvene sürüklüyor. Dört bölümden oluşan kitabın bölümleri ise Granada, Fas, Kahire ve Roma kitaplarından oluşuyor. Bu kitabın arkasından ikinci romanı olan Semerkant’ı yazmıştır. Semerkant’ta sadece Ömer Hayyam’ın hayatını ve yazdığı rubailerin macerasını değil, doğu kültürü ile birlikte İran tarihini de mistik bir şekilde ve roman kurgusu içinde anlatmıştır. Tarihsel olarak çelişkili olmasına rağmen romanında Hasan Sabbah ve Nizamülmülk gibi ünlü kişilere de yer vermiştir. Yazdıkları zaman zaman günümüzde yaşanan olayları dahi anımsatır. Işık Bahçeleri isimli kitabında ise Mani’nin inancı ve varoluş öyküsünü anlatıyor. Ülkemizin Mardin şehrinden başlayan serüven Ortadoğu’yu dolaştıktan sonra Roma’ya kadar uzanıyor. Mani, tüm insanlığı evrensel tek bir dinde birleştirmenin arayışında. Doğu’da başlayan Mani inancı Batı’da da yayılıyor. Sonuç olarak Begomiller ve Katarların ondan oldukça etkilendiğini öğreniyoruz. Beatrice’ten Sonra Birinci Yüzyıl kitabı ise diğer eserlerinden oldukça farklı. Kitap çağımızı konu ediyor. Temelde baba sevgisini anlatan kitap aslında nüfus artışından, çocukların cinsiyet tercihlerine, Dünyanın Kuzey, Güney farkından düşünce yapılarına kadar iletişim çağının tüm kaotik ortamını gözler önüne seriyor. Barışı savaşı, haklıyı haksızı, düşüneni ve düşünmeyeni irdeleyerek kişileri uyarıyor. Bu kitaplarının ardından da Tanios Kayası isimli romanını yayımlamıştır. Uçkuru düşük Hıristiyan bir dağ şeyhinin evlatlığı olan Tanios’un acıklı aşk hikayesi içinde Ortadoğu’da yaşanan her türlü çelişkiyi anlatılıyor. Ana tema her dönemde mevcut olan iftira. Diğer kitaplarına nazaran tadı biraz eksik gibi geldi bana da.  Doğunun Limanları isimli kitabında ise daha yakın dönem tarih anlatılıyor. İsyan isimli bir kişinin hayat hikâyesi ekseninde, Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden 2.Dünya savaşına ve Ortadoğu’da 1948 yılında yaşanan büyük acılara kadar birçok tarihi olay anlatılmış bu kitapta. İlginç olaylar etkileyici ve sürükleyici bir dille anlatılarak çok güzel bir roman yaratılmış. Arkasından yazdığı Ölümcül Kimlikler, çağımızın büyük bir sorunu olan aidiyet konusu ele alan bir deneme. Kitabın sayfaları değiştikçe sorgulamayı arttıran bir kitap. İnsanların dini, milli, etnik kimliklerini irdeledikçe topluluklardaki huzursuzlukların nedenlerini ortaya çıkarıyor. Gerçekleşen olayların aidiyet duygularını nasıl yükselttiğini açıklıyor. Kitap okura geniş bir bakış açısı veriyor. Yazar, kimliksiz ütopik bir dünya kurmak istemiyor. Onun istediği dünya, kültürler arası kaynaşmanın olduğu ve birbirine üstünlük kurmadan, eşitçe ve hakça paylaşılan zengin bir dünya. Aslında doğduğu toprakların kaderi çift kimlikli olmak. Emperyalist güçler var oldukça bu kimlik sorununun sonu gelmeyeceğe benziyor. Yüzüncü Ad ise tarihsel bir kurgu roman. Olay eski bir romanın aranışı ile başlıyor. Kaderin insanların hayatlarını ne şekilde etkilediği ilginç olayların eşliğinde anlatılıyor. Üç kıtayı dolaşan roman kahramanı ile birlikte okurda yolculuğa çıkıyor. Diğer kitaplarına oranla biraz daha az sürükleyici gibi eldi bana. Uzaktan Aşk ise yazarın ilk librettosu. Uzaktan Aşk operasının sözlerinin yer aldığı bir kitap. Batı’dan Doğu’ya dolaşan acıklı bir aşk hikayesinin ölümcül bir dramını kendi penceresinden anlatıyor. Annesinden aldığı bir bavul dolusu belge ile yola çıkan yazar, Yolların başlangıcı ismini verdiği bu romanında 4 kuşak boyunca kendi ailesini anlatıyor. Ailenin bir ucu Amerika’da, bir ucu Küba’da, bir ucu da Ortadoğu’da. Kolay değil sürekli göç veren bir bölgenin evladı olmak. Katolik bir papaz olan büyük dedesi ile Protestan papaz olan dedesinin hikayelerini anlatıyor. Dedesi olan papaz Butros’un, kızına Kamal ismini verecek kadar aşırı Atatürk tutkusunu bu kitabın sayfaları arasında öğreniyoruz. Atatürk’ün yaptıklarının o dönemde Anadolu dışındaki coğrafyaları nasıl etkilediği, Lübnan ve çevresindeki Osmanlı topraklarında o dönemin insanlara nasıl heyecan ve umut verdiğini görmek Türk okura mutluluk veriyor. Butros’un 1904-1905 yıllarında ülkesi için söyledikleri, bugün de güncelliğini koruyor. “Ülkemizin yöneticilerini eleştirmekte haklısınız; ama bununla sınırlamayın kendinizi; eğer yöneticiler yozlaşmışsa, halkın kendisi de en az o kadar yozlaşmış demektir. Yöneticiler bu genel kokuşmanın yüze vuran görüntüsüdür. Ağacı, kökünden başlayarak iyileştirmek gerekir. Gerek gazetelerde, kitaplarda düşüncelerini dile getirenler, gerekse kürsüden insanlara seslenenler, kendilerini bu çabaya adamalıdırlar.” Bu kitap, her ne kadar roman olarak sınıflandırılmış olsa da bir belgesel ve anı kitabı olma özelliğindedir. Bunun ardından ise ikinci librettosu olan Adriana Materi yazmıştır. Çivisi Çıkmış Dünya ise onun ikinci deneme kitabıdır. Medeniyetler Çatışması adı altında dünyayı bekleyen tehlikelerden uyarmak için yazdığı yazıları kapsar. Toplumların İdeoloji dönemlerinden kimlik tartışmalarının yapıldığı dönemlere geçilmesinin getirdiği zararları anlatır. Küresel ısınmadan iklim değişikliklerine ve dolayısıyla doğal felaketlere sürüklenen dünyayı bekleyen tehlikeleri gündeme getiriyor. Dikkat çekmek istediği konularda çığlığını yükselterek siyasiler tarafından duyulmasını ve önlem alınmasını ümit ediyor. Batı'nın olaylara ikiyüzlü yaklaşımını eleştiriyor. 2. Dünya Savaşı sonrası Amerikan politikalarının yanlışlıklarını vurguluyor. Ayrıca Arap uluslarının yanlış politikalarının getirdiği başarısızlıkları, Ortadoğu sorununu ve genç Türkiye’deki Atatürk’ü anlatıyor bu deneme kitabında.

     

     Amin Maalouf, kitaplarında genellikle doğuya ait öğeleri kullanmıştır. Eserlerini kurgularken, roman kahramanlarının yaşadıkları kültür ortamlarını çok canlı bir şekilde yansıtmıştır. Kültürel motifleri, eserlerinin içine güzel bir şekilde yerleştirerek onları tamamlayan ve kitaba can veren unsurlar haline getirmiştir. Maalouf’un eserleri, okuyucuları tarafından genellikle beğenilmektedir lakin bu kitapların birçok tarihî yanlışı da içerdiği unutulmamalıdır. Yazar, ya bazı söylentileri kesin olarak yazmakta, ya da kasten yanlış bilgi vermektedir. Onun kitapları ders kitabı niteliğinde bulunmadığı için sözünü ettiğimiz yanlışları fazla önemsemiyor ve popüler olmak istemesine yoruyoruz. Halbuki o, hem Arap hem de Hıristiyan olması ile zaten popülaritesini arttırmış bir yazardır. Maalouf eserlerindeki bazı olaylar nedeniyle Türk düşmanlığı yapıyor şeklinde eleştirilmiştir. O, Doğuya ait gelenek ve görenekleri kitaplarında okurlarına sunarken bunları Batı ile de ilişkilendirmiştir. Romanlarının o günün şartlarına uygun olarak yazıldığı unutulmamalıdır. Amin’in eserlerinde tarih ve aşk iç içe geçmiş olarak ele alınmış olup Doğu halklarının geri kalma nedenlerini de irdelemiştir. Bu nedenle yazdığı kitaplar, roman tarzında yazılmış olsalar da sosyolojik ağırlıkları bulunur.

   

    Bir yazarının kitaplarını ve yazılarını okudukça, yazarının dünya görüşünü öğrendikçe, o yazara ve onun kitaplarına olan bilgi ve ilgi de derinleşir. Yazarı beğendikçe okuduklarınızın sizde bıraktığı etki derinleşip kök salar. Artık o sizin gönlünüzde daha özel, daha farklı ve daha kalıcı bir yere sahip olmuştur. Bu nedenle sıkı okurlar sırası geldiğinde kitaptan çok sevdiği yazarı okumak ister. O öldüğü zaman, artık onun yeni bir kitabını okuyamayacağım diye için için üzülür. İşte o, bu tür bir yazardır. Onu okumak işte bu nedenle insana büyük bir zevk verdiği gibi yazara da büyük bir ayrıcalık getirir. Yapıtları şimdiden klasiklerin arasına giren Amin Maalouf ile hala tanışmadıysanız, bir kitabını alıp onunla bir an önce tanışmaya çalışın.

bottom of page