top of page

                 BENERLER

      Edebiyat alanında akraba yazarlara ender rastlanır. Bu sözüm sadece Türk edebiyatı için değil dünya edebiyatı için de geçerlidir. Bu yüzden Bener soyadını farklı bir konuma koymak gerekir. Bugünkü yazımda sizlere; Dede, amca, hala, baba ve oğuldan oluşan üç kuşakta beş kişilik bir yazar ailesini tanıtmak istiyorum.

     Dede Râşit Bener, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde cephede yer alan bir Türk aydını. Edebiyat dünyamıza, Halim Seyhan mahlasıyla ve kadın yazar performansıyla adım atmış. Hem de aşırı feminist bir roman yazarak. İlk romanı olan Ümid-i Âfil – (Kaybolan Umutlar) isimli kitabı, yazıldığı döneme göre çok şaşırtıcı. Roman, Anadolu topraklarında dere kenarında kurulu hayali bir köyde geçiyor. Konusu cinsiyet eşitsizliği üzerine odaklanmış. 20.yy başlarındaki Osmanlı toplumu için fazla cesur gibi görünse de günümüz insanı için normal standartlarda. Kitap günümüz Türkçesine çevrilerek yeniden yayınlanmış. Yazarın ikinci eseri ise “Bir Dinsizin Düşünceleri” adıyla yayımlanan bir roman. Kitap, dinsizlik propagandası savıyla önce toplatılmış ardından yazarı tutuklanmış. Bu suretle ailenin en büyüğü ünlü Bekir Ağa Koğuşu ile bu nedenle tanışmış.

     Amca Vüs’at O. Bener, 1950 sonrasında gelişen edebiyatımızda özellikle öykücülüğü ile tanınan yazarlarımızdan. O da bireyin iç dünyasına eğilen, onların açmazları, yalnızlığı, kendine ve çevresine yabancılaşması, iç sıkıntısı ve huzursuzluğunu anlatan modern öyküleri ile ünlenmiş. Vüs’at O. Bener’in anlatılarındaki kahramanlar, genellikle sıkıntı ve huzursuzluğa yatkın karakterlerden seçilmiş. Öykülerinde anlatıcı olarak seçtiği kişiler, genellikle psikolojik sorunları olan insanlar. Yaşadıkları taşra ortamın bunaltıcı monotonluğundan kaynaklanan kıstırılmışlığı yaşarlarken, çaresizliğin acılarını da yüreklerinde taşırlar. Eserlerinde ölüm teması fazla işlenmiş. Bener’in yapıtlarının en dikkat çekici özelliği ise otobiyografik boyutunun hissedilmesi. Çağdaşlarından bir diğer farkı ise diyalogları çok sık kullanması. Yazar; yenilikçi tarzı, en ince ayrıntısına kadar planlayarak oluşturduğu kurguları, özgün anlatımı ve yarattığı yeni dille çağdaş Türk edebiyatında önemli bir yere oturmuş. Biz ona, Çehov tarzı öykü anlayışını benimsemiş de diyebiliriz.

     Hala Bilge Bener Bölükbaşı, yazmaya radyo oyunları ile başlamış. TRT Ankara Radyosu’nda dramaturg olarak görev yapmış. 2003 yılında, Beyaz Yolculuk adlı romanını yazmış. Aile hikâyesinden beslenen roman, Cumhuriyet döneminin mucizeleri ile hayal kırıklıklarını anlatır. Roman son yıllarda Ödül adıyla ikinci kez yayımlandı. 

     Baba Erhan Bener, bürokrasinin çeşitli kademlerinde çalıştığı süreç içinde bol malzeme toplamış. Edebiyat dünyasına şiir ile adım atsa da ardından roman ve öykü yazmayı sürdürmüştür. Fazlasıyla üretken bir yazar. İlk iki romanını talebelik günlerinde olmak üzere 26 roman, 9 öykü, 3 deneme, 4 oyun kitabı mevcut. Yazar özellikle romancı kimliği ile tanınır. Eserlerinde bireyin iç dünyasına önem verir. İnsanların, nesnelerle olan ilişkilerini ve kendisi ile hesaplaşmasını sık kullanır. Yaşadığı dönemin siyasi ve sosyal olaylarını romanlarına da yansıtmaktan çekinmez. Yapıtlarında insan psikolojisini ön planda tutarak, sevimli, kıvrak, samimi bir anlatım yolu seçerek kolay okunan yazar kimliği kazanmış. Kendini geliştirip yenilemeyi bildiği için kendini tekrardan kaçınır. Romanlarında insanları ön planda tutup, sanatçının görevinin çağına tanıklık etmek olduğuna inanır. Sanatın tüm alanlarıyla ilgili olduğu için romanlarında bunun izleri görülür. Roman ve öykülerinin çoğunda tutku, cinsellik ve eş cinselliği kullanmaktan çekinmemiştir. Romanları ve romancılığı üzerine birçok akademik çalışma yapılmıştır. Öykülerinde de, insanı içtenlikle sarıp sarmalayan iyimser dünya görüşüne yer verir. Bu nedenle haddinden fazla ödü kazanmıştır. Erhan Bener’in eşi, Eşref Yiğit Bener’in annesi Neşecan Otyam’dır. Bu nedenle ailede yazar, gazeteci, ressam ve sanatçı sayısı bir hayli çoktur. Neşecan Hanım’ın ağabeyleri; Fikret Otyam, Nusret Kemal Otyam, Nedim Otyam ise bunların içinde ünlü olanlarıdır.

     Ve sonunda torun Yiğit Bener. Entelektüel bir ailede büyümenin avantajları muhakkak ki çok fazla olur. Edebiyatçı bir ailenin çocuğu olarak iyi ve nitelikli bir okur olarak büyüse de iş yazmaya geldiğinde, ailesinde bunun sorunlarını da görüp yaşamıştır. Bu nedenle iyi birer yazar olan aile büyükleri ile yarışmaya pek istek duymadı. Çünkü önündeki çıtaları fazla yüksekte bulmuştu. Doğal olarak yazdıklarını biri beğense diğeri dudak bükebilirdi. Zira babası ile amcası da farklı yazarlardı. Bu nedenle en iyisi bu işe bulaşmayayım diyerek kendini tıbba yöneltmiştir. Bu düşüncesini, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde doktor olmaya bir sene kalaya kadar da sürdürebildi. Son sınıfa geçtiğinde yaz tatilinden istifade ederek Lozan Üniversitesi Acil Cerrahi bölümünde staja başladı. O günlerde ülkemizde 12 Eylül darbesi gerçekleşince hakkında tutuklama kararı çıktığı için eğitimini yarıda bırakıp on yıl Avrupa’da mülteci olarak yaşadı. Yurtdışında yaşamak zorunda kaldığı bu süreç içinde geçimini sağlamak için muhtelif işlerde çalışırken babasının öykü ve romanlarını Fransızca’ya çevirdi. Ardından Fransızcadan Türkçeye birçok eser daha çevirdi. Bu şekilde de olsa edebiyat tozuna bulaşıp alıştı. On yıl sonra ülkesine döndüğünde edebiyat dünyasına hem yazar hem de çevirmen olarak iştirak etti. Üçüncü romanı olan Heyulanın Dönüşü kitabı ile 2012 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı.

     

bottom of page