top of page

EKMEK  PARASI

      “Hat geçit vermiyor. Yağmur zamanındayız. Bir balçık ve taş çığı dağlardan kopmuş ve birkaç kilometre boyunca demiryolu hattını kapamış. Kısacası hat geçilmiyor. Bu ıssız dağların ortasında ne kadar yatıp kalacağımızı kimse bilmiyor. “Bir gün mü?” – “Belki.” – “Yoksa 14 gün mü?” – “Belki de.” İkinci sınıf vagonunda iğne atsan yere düşmez.”..………. “Dağlar sanki birbirinden kesin biçimde ayrılmış, dalgalı kuşaklara bölünmüş gibi görünmekte ve pembe, toprak sarısı, yosun yeşili ve mor damarlardan çıplak kayanın jeolojik çağları okunabilmekte. Daha ilerde, ufka doğru mavi granitten bir dağ zinciri yükselmekte. Soğuk rüzgâr yüzüme çarpıyor; bu ülke rahatlıkla Amerika’nın Kenan beldesi olabilirdi, demir ve mangan yataklarına, kalay ve antimuana, bakır ve çinkoya, radyoaktif minerallere, doğalgaz ve petrole sahip bu ülke. İspanyolların Potosi’de tek bir maden damarı bile bırakmamış olmalarına karşın burada hala gümüş ve altın bulunabilmekte. Kaç fabrika olabilirdi burada? Oysa Bolivya’da hiç fabrika yok. Bolivya Latin Amerika’nın en yoksul iki ülkesinden biri.” Yukarıdaki satırlar, “Söz Mezbahası” isimli kitabında Eduardo Galeano tarafından yazılmış.

   

      Bolivya, çevresi yüksek dağlarla kaplanmış fakir bir ülkedir. Adını, Latin Amerika’nın özgürlüğü için ömrünü veren Simon Bolivar’ın soyadından almış, 180’e yakın darbe görmüş, 80’e yakın Başkan değiştirmiş hem zavallı, hem de garip bir ülkedir. Doğal kaynaklar bakımından zengin olmasına karşın, yıllar boyunca emperyalist ülkeler tarafından sömürülmüştür. Komşuları Paraguay ve Şili ile yaptığı savaşlarda yenilmiş, bu yüzden denize olan açılımını da Şili’ye terk etmiş. Toprak olarak ülkemizden büyüktür fakat ülkenin üçte biri erişilmez dağlarla kaplıdır. Hidrokarbon kaynakları ülke ekonomisinin temelini oluşturur. İhracatının yarısını doğalgazdan sağlar. Ülkenin en önemli sorunu altyapı eksikliğidir. Denizden dört bin metre yüksekte bulunan Potosi, ülkenin en önemli maden kaynaklarının bulunduğu bir bölgedir. 16.yüzyılın sonlarına doğru Cerro Rico dağında dünyanın en zengin gümüş damarı bulunmuş. Potosi bir anda Güney Amerika’nın en zengin ve kalabalık kenti oluvermiş. Nüfusu 200 bini aşar, Londra ve Paris’ten bile daha kalabalıktır. 300 yıl boyunca çıkarılan gümüş gemilerle İspanya hazinesine taşınır. Krala giden gümüş, borçların karşılı bankerlere dağıtılır. Sömürgelerden bu şekilde gelen madenler Avrupa’nın ekonomik gelişimini hızlandırır.  O tarihte Avrupa’da, ineğin sahibinin İspanya olduğu ama sütünü başkalarının içtiği söylenip durmuş. Bunun karşılığını ise madenlerde zorla çalıştırılan yerli halk ve Afrikalı köleler ödemiş. Bu işçilerin bedeni madende çalışmaya ancak altı ay dayanırmış. Günün birinde gümüşte suyunu çekmiş. Para için gelenler ise zengin olup defolup gitmiş.   

 

      Potosi’de ki madenlerde bugün dahi çalışan madenciler vardır. Bu madenciler son derece kötü şartlarda çalışmaya devam ederler. Bugün Cerro Rico’da en fazla parayı madenciler değil, turistleri maden galerilerindeki tünellerin içinde gezdiren, tur şirketleri kazanmaktadır. Potosi sokaklarında artık turistler ve eski zenginlerin hayaletleri dolaşır. Dünyada kendisinden en fazla şey verip, karşılığında en azını alan bir tek yer vardır, işte o da Potosi'dir. O şatafatlı dönemden bugünlere kalan, saray ve kilise yıkıntıları ile toprak altında kalan milyonlarca yerlinin cesedi olmuştur. Bu nedenle fazla konuşmayı sevmeyen Potosi halkı, o günlerden beri hala küskün ve üzgündür.

   

        Soma, ülkemizin batısında bulunan Manisa ilimizin bir ilçesidir. Yurt dağı eteklerine kurulan bu ilçemizden Bergama Akhisar karayolu ile İzmir Bandırma demiryolu geçmektedir. Bu yemyeşil ilçemiz, girişte iki maden işçisinin heykeliyle karşılar gelen misafirlerini. Yaklaşık 105 bin nüfusa sahip ilçenin yarısından fazlasını çevre illerden madende çalışmak için gelenler oluşturur. İlçe Soma termik santralinin kurulmasıyla büyümeye başlamıştır. O günlerde ilçede 15 bin madencinin çalıştığı söylenir durur. İlçenin ekonomisi tahmin edileceği gibi madene bağımlıdır. Doğal olarak madencilik yan işler de yaratmıştır. Kömür ve işçi taşımacılığı nedeniyle nakliyatçılık sektörü özellikle gelişmiştir. Madencilik dışında tahminen irili ufaklı 2-3 bin esnaf ve küçük bir organize sanayi sitesi bulunmaktadır. Eskiden tütüncülük yapılırken şimdi onun yerine zeytincilik başlamıştır. Hayvancılık ise yok denecek kadar azdır. 

   

      13 Mayıs 2014 tarihinde bu ilçemizde, kömür madeninde çıkan yangın nedeniyle 301 madencimiz hayatını yitirdi. Bu Cumhuriyet tarihimizin en çok can kaybı ile sonuçlanan madencilik kazası olarak tarihe geçti. Vardiya değişimi sırasında çıkan yangın sırasında 787 işçi yer altında bulunuyordu. Yangının girişin 400 metre altında bulunan elektrik panosundan çıktığı söylendi durdu. Madenin iki kilometrelik galerisinde çıkış kısmına yakın olan işçiler dışarı çıkmayı başardı. Buna karşılık 300 civarındaki işçi ise 800 metre toprağın altında kaldı. Elektrik kesik olduğu için asansörler de çalışamadı. Çevre illerden gelen takviyeler ile birlikte kurtarma çalışmaları başladı. Dört gün sonra 301 işçinin hayatını kaybettiği, diğerlerinin kurtarıldığı resmen açıklandı.

   

    Soma havzasının bulunduğu bölgede 600 milyon ton kömür rezervi bulunduğu bilinmektedir. Bölgeden çıkarılan kömürün içinde, kendiliğinden yanmaya müsait olan metan gazı bulunmaktadır. Kazanın meydana geldiği maden ocağında yapılan incelemede de, kömürün metan ve karbon monoksit gazı ürettiği tespit edilmişti. Bu tür yataklarda kömür havzasının tamamı planlanıp, üst düzey teknolojiden yararlanarak işletilmesi öngörülmekteydi. Oysa havza niteliğindeki maden sahaları ülkemizde üretim hedefli taşeronlaştırma yolu ile işlettirilmektedir. Kısacası özelleştirme yapılmadan özelleştiriliyordu.  Yapılan ve alınan güvenlik önlemleri  kâğıt üzerinde kalıyordu. Kazanın diğer bir nedeni ise ucuz ve güvencesiz emek ile çalışılmasıydı. Bir taraftan üretim artırılması istenirken diğer yandan işçi maliyetinin düşürülmesi için iş güvenliğinden ve işçi sağlığından kaçınılmaktaydı. Hâlbuki, günün teknolojisi ile önce işçi sağlığı ve iş güvenliğinin getirilmesi gerekir. Yoksa ölen işçilerin ailelerine bir defaya mahsus yapılan 415 TL’lık ölüm yardımı hiçbir derde deva olamayacağı gibi verilen para ancak sadaka yerine geçebilirdi.

   

            Kazanın üzerinden 11 ay geçtikten sonra yapılan ilk duruşmada 8 kişi tutuklandı, 37 kişi ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bugünlerde kazanın üzerinden çok aylar geçti ama bir arpa boyu yol alınamadı. Bu kaza nedeniyle Türkiye’de yaşanan maden kazaları gündeme geldi. 2000 -2012 yıllarını kapsayan bir incelemede Türkiye’de 100 bin maden işçisi başına ölüm oranının 73 olduğu, buna karşılık İtalya’da 14, Almanya’da 8, İngiltere’de 5, Norveç’te 5 olduğu açıklandı. Ülkemiz maalesef maden kazalarında en ön sıralarda yer alıyordu. Mevzuatın yetersizliği, aşırı üretim temposu, uluslararası kabul görmüş önlemlerin göz ardı edilmesi, havalandırma, gaz ölçümleri, yaşam odalarının eksik olması ve acil durum planlarının yapılmaması veya göstermelik yapılması bu kazaların başlıca nedenleri arasında gösterildi durdu her zamanki gibi unutuldu.

   

       Demek ki aradan onca yüzyıl geçmesine rağmen ülkemizde maden üretimi aynen Potosi’de ki gibi devam ediyordu. Aradaki fark Bolivya’da sömürgeci İspanyollar halkı zorla çalıştırırken, bugün ülkemizde taşeronlar halkı kendi isteğiyle çalıştırıyorlardı.

   

       Bu işte bir garabet olduğunun ben de farkındayım ama özür dilerim ne olduğunu hala anlamış ta değilim. Bütün dileğimiz  daha çok Soma’lar görmememiz.

 

Güneşli bir günde
Masmavi göreceğiz Karadeniz’i
Balkaya’dan Kapuz’ a kadar,
Karış karış biliriz bu şehri;
EKİ’nin çiçekli bahçeleri,
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen,
Soluk benizli insanlarıyla.
Siyah akar Zonguldağın deresi.
Yüz karası değil, kömür karası.
Böyle kazanılır ekmek parası.

 

Orhan Veli Kanık

bottom of page