top of page
Alternatif Bir Yaz             Tatili
  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • Google+ Social Icon
  • YouTube Social  Icon
  • Pinterest Social Icon
  • Instagram Social Icon

 

Bodrum çıkışlı yolculuğumuz başladıktan sonra ilk konaklama Dalyan.

Normal olarak Akyaka üzerinden gittiğimiz takdirde üç alternatifli bir

yol güzergâhı bulunmaktadır.

 

1.Milas – Yatağan – Muğla – Akyaka 140km

2.Güvercinlik – Mumcular – Yeniköy - Ören – Akbük - Akyaka 105 km

3.Yalıçiftlik – Etrim – Pınarlıbelen – Mazı – Çökertme – Türkevleri -

Ören – Akbük – Akyaka. Bu yol km olarak daha kısa fakat köy

yollarından gidildiği için yavaş gidiliyor. Önemli olan sizin vaktiniz

ve göreceğiniz eşsiz manzara, çekeceğiniz fotoğraflar ise yanınıza kar

kalacak aslında.

 

Bu güzergâh üzerinde Akyaka azmak başında bir mola verdikten sonra

tekrar yola devam edebilirsiniz. Akyaka Köyceğiz arası 40 km yani yarım

saatlik bir yol ama adına yeşil yol deniyor. Keyifli ve güzel bir yolda

gidiyorsunuz. Köyceğiz’e ulaşıldığında önce bir keşif turu yapın.

 

Köyceğiz gölünün suyu kükürtlü ve acıdır. Gölün önü alüvyonlarla tıkanmış, eski bir körfezden türediği söylenir. Yüzölçümü 54 kilometre kare olup denizden 8 metre yüksekte konuşlanmıştır. Derinliği bazı yerlerde 150 metreye kadar ulaşır. Köyceğiz gölü sabahtan öğlene kadar durgundur. Öğleden sonra çıkan meltem ise Köyceğiz'e serinlik getirir. İki katlı evleri, sevimli sokakları, yaşamın dinginliği, gezmeye gelen insana huzur veriyor. 112 çeşit kuş türünün yaşadığı, başta mide olmak üzere birçok rahatsızlığa iyi gelen dünyaca tanınmış ama bizlerce çok az bilinen Sultaniye kaplıcalarıyla kesinlikle ziyaret edilmesi gereken bir belde. Köyceğiz Dalyan arası 24 km. Köyceğiz den çıktıktan sonra Yuvarlak çayı geçer geçmez sağa sapan yol Dalyan’a gider fakat bu yol eski yol olduğu için oldukça bozuktur. Bu nedenle o yola girmeden düz gidip Ortaca üzerinden Dalyan’a ulaşmanızı tavsiye ediyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

DALYAN

 

 

Dalyan tümüyle kendine özgü coğrafi ve ekonomik özellikleri, özel bitki türleri ve deniz ürünleri ile içinde yer aldığı bölgeden çok farklıdır. Tarihi değerler bu farklılığı daha da arttırır. Dolayısıyla doğa ve tarihin kucaklaştığı gizli bir yeryüzü cenneti olarak düşünebilirsiniz.

 

İlk kez Anadolu'ya tutkun, ünlü hikâyeci ve romancı Halikarnas Balıkçısı

(Cavit Şakir Kabaağaçlı) ve Azra Erat’ın kalemi ile ünlenmeye başlamış bir

bölgedir. Dalyan, onların yaptıkları ve meşhur ettikleri mavi yolculuklarda

her zaman uğrak yeri olmuştur. O günlerde insan eli değmemiş doğası,

tarih öncesine ait kaplumbağaları ve Kaunos antik kentiyle 1987 yılına

kadar sadece uzmanların ve meraklıların dikkatini çekmişti. Bu tarihten

sonra dünyada ve Türkiye'de ünlenen bir bölge haline dönüştü. Sıradan

turistin yanı sıra, alışılmış tatil kalıplarının dışına çıkıp özel meraklarını

tatmin etmek isteyen doğaseverlerin de tercih ettiği bir yöre haline geldi.

Dalyan, çekiciliği ve gizemliyle geleceğin örnek bir turizm yöresi olmaya

adaydır.

 

 

Çevre korumacılar tarafından Dalyan, dünyadaki ilk on bölge içine sokulmuştur. Ayrıca, kültür turizmi açısından da önemi vardır. Sonuçta, Dalyan’ın kendine özgü esrarengiz, sessiz ve büyülü havasıyla kendinizi bambaşka bir âlemde hissedeceksiniz. Dalyan, vadi ve çöküntü alanlarının Dalaman Irmağı’nın taşıdığı alüvyonlarla dolarak bataklık ve lagüne (denizden bir kıyı kordonu ile ayrılmış göl) ortama dönüştüğü bölgede, çay kenarlarında yer alan bir kasabadır. Denizden karayolu ile 12 km, kanal aracılığı ile 4 deniz mili içeride yer almaktadır. Çevresi zengin bitki örtüsü ve tarım alanlarıyla çevrilidir. Kasabanın kış nüfusu 4000 civarında olmakla birlikte, yazın bu sayı iki katına ulaşır. Geçen yüzyılda bir balıkçı köyü olan Dalyan'ın iskelesinde bu döneme ait bir cami bulunmaktadır. Yerel halkın yerleşiminde küçük köyler ve çiftlik evleri içinde sade ve doğal bir yaşam devam etmektedir. Son yıllarda eski Muğla evleri tipinde, 2-3 katlı modern konutlar, konaklama tesisleri ve işyerleri yapılmaya başlamıştır. Bu yapılaşmada kullanılan malzemeler arasında ahşabın yoğunluğu dikkat çeker ki bu da, doğayla uyum sağlaması açısından son derece olumludur. Dalyan’da meyve ve sebze bahçeleri arasında yaygın ve planlı yerleşim vardır.

 

Banka, PTT ve alışveriş yerleri merkezde, restoran, Disco, bar ve çay bahçeleri ile konaklama tesislerinin büyük bir çoğunluğu ise kanal kenarındadır. Caminin önündeki iskelede balıkçılık kooperatifine ve acentelere ait çok sayıda tur motoru bulunur. İskeleden çevreye her gün tarifeli veya özel tekne turları düzenlenir. Bu turlarla kanal, kaplıcalar, Köyceğiz Gölü, Sultaniye Kaplıcası, Iztuzu Sahili ve Kaunos’a gidilir. Antik Çağ'da bir liman kenti olan Kaunos günümüzde kıyıdan hayli içeride kalmıştır. Kente girişte kaya mezarları ziyaretçilerin ilgisini çeker. Diğer taraftan kenti tahkim eden yaklaşık 3 km. uzunluğundaki sur duvarları, Stoa, agora, çeşme, hamam, tiyatro ve tapınak kalıntıları Kaunos'un Antik Dönemde teşkilatı tam bir kent olduğunu ortaya koymaktadır. 1989'da Çevre Bakanlığı Özel Çevre Koruma Kurulu Başkanlığı tarafından koruma bölgesi ilan edilen Dalyan, yeşil, mavi ve güneşin tarih ile birlikte oluşturduğu ahengin en güzeline sahiptir. Konaklama tesisleri bölgeye göre oldukça fazladır.

 

Atatürk Mah. 210 sokak No.23 Crescent Hasirci iki kişi O.K.210.TL, Han Royal Otel Dalyan Mahallesi, Açık Pazar yeri sokak No:5 O.K. iki kişi 120 TL. Hemen arkasında Rota Otel 140 TL. Biraz üstünde Dalyan Otel 120 TL. Kano Hotel Maraş Mahallesi, Maraş Caddesi No:70 185.TL. Bu otelin hemen yanında bulunan Berg Otel O.K.190 TL, ve Longhouse Inn Hotel 160.TL’sıdır.

 

Dalyan’a gittiğinizde tekne turu yapmalısınız. Bunu yaptığınız zaman sizi sazlıkların arasından Caretta Kaplumbağaları ile meşhur Iztuzu Plajına götüren kaptanınız, öğlen yemeği için fikrinizi sorarsa, siz mavi yengeç pişiren Hasan Usta’ya götürmesini isteyin. Hasan Usta’da ebatları küçümsenmeyecek yengeçlerin tanesi yerlilere 10 TL, turistlere 10 Euro. Normalde Mavi Yengeç‘in serbest olarak avlanması yasak fakat Hasan Usta düzenli olarak cezalarını ödeyen biri olduğu için ticaretine son derece güveniyor. Dalyan restoran bakımından da zengin bir yer. Sulungur caddesindeki Begonville House, Gülpınar mahallesi Atatürk caddesinde Cafe Cantral ve Özalp sokaktaki Dalyan in cafe önde gelenler arasındadır. Bir kaç gün geçirdikten sonra tekrar yola çıkabilirsiniz. Yaklaşık 35 km gittikten sonra Göçek’te siniz.

 

 

 

 

 

 

 

GÖÇEK

 

Geçmiş dönemlerde geçit vermez dağların arkasında yıllarca saklı

kalan Göçek’in yıldızı 1980'li yıllarda parlamaya başladı. Muğla'yı

Fethiye'ye bağlayan karayolunun Dalamanı geçtikten hemen sonra

başlayan Göcek rampasının sık virajlı ve çok dar olması yıllarca bu

yörenin turizm açısından gelişmesini engellemiştir. Faydası ise el

değmemiş doğası ile denizini istila edilmekten kurtarmıştır. Turizm

yayılmacılığının baş döndürücü bir hızla yükseldiği yıllarda Özel

Çevre Koruma kanunu çerçevesinde Göcek ve yöresi koruma altına

alınmıştır.

 

Göçek’in her köşesinde gördüğümüz Likya uygarlığından kalan

antik kalıntılar bu sayede günümüze ulaşabilmiştir. Daha sonraki

yıllarda bir kilometre uzunluğundaki tünelin açılması ve hava

alanının devreye girmesi ile yöreye talep artmış ama önceden

alınan önlemler sayesinde önemli ölçüde tabii hali muhafaza

edilebilmiştir. Akdeniz’in mavi suları ile Anadolu’nun yeşil çam ormanlarının kucak kucağa olduğu Göcek, kusursuz bir kıyı çerçevesine sahiptir. İrili ufaklı adaların birer perde gibi deniz yönünde kıyıya paralel dizilmesi,  Göcek koyunu Tanrı eli ile yapılmış kusursuz bir havuza dönüştürmüştür. İşte bu olağanüstü coğrafi farklılık, Göçek’i diğer tatil merkezlerinden ayrıcalıklı konuma getirmiştir. Doğal yapısı ile kuvvetli rüzgârlara kapalı olan Göcek ve yöresi, deniz üzerinde yaşamayı tercih eden yerli ve yabancı yatçıların gözbebeğidir. Küçük bir sahil köyü iken 5-10 yıl içerisinde binlerce teknenin, devasa yatların demirlemek ve tatil yapmak üzere geldiği özel bir marina bölgesi haline gelmiştir. Bugün Göçek’te altı marina olduğunu söylersek ne kadar haklı olduğumuz daha kolay anlaşılır. Göcek'te çok katlı bina yapımına izin verilmemekte olup en fazla iki kata müsaade edilmektedir. Bu nedenle devasa tatil köyleri yoktur. İrili ufaklı butik oteller ve pansiyonlar ağaç ve yeşilliklerin içerisine dağıtılmış, doğayla uyumlu hale getirilmiştir. Bilinen tatil merkezlerinin aksine Göcek tatil sezonlarında dahi fazla kalabalık olmamaktadır. Akdeniz ikliminin en yumuşak özelliklerine sahip Göcek'te yılın her ayı ayrı bir güzellikte yaşanır. Göcek merkezi sahil şeridi üzerine kurulmuştur. Göcek'te hayat bu sahilde yaşanır. Tatilcilere ve mola veren yatçılara kusursuz hizmet veren restoran, kafe ve barlar burada yer almıştır. Küçük ve şirin Göcek çarşısında hediyelik eşyadan giyim-kuşama, takı ve mücevherden deniz malzemelerine kadar her çeşit ürünü bulacağınız dükkânlar mevcuttur. Göcek koyundan başlayıp, Dalaman sınırlarına uzanan sahil şeridi boyunca Kapıdağ yarımadasının koynunda saklanan onlarca ıssız koy ve birbirine değecek kadar yakın adaları ile Mavi Yolculuk tutkunlarının sevdalandığı bir düşler ülkesidir Göcek.

 

Bedri Rahmi hissettiklerini kelimelere dökerek önce şiir yazmış ama bununla da yetinmeyerek en sevdiği koyda bir kayanın üzerine balık göz resmi nakşetmiştir. O günden sonra o koyun ismi de Bedri Rahmi koyu olmuştur. Göçek’te konaklama olanakları da fazladır. En ucuzundan pahalısına kadar her keseye uygun tesis mevcuttur.

 

Grand Göçek Otel Likya Caddesi Cumhuriyet mahallesinde No.15 O.K 300 TL. Mr. Dim Apart Cumhuriyet Mahallesi İnönü Bulvarı O.K 210 TL. D. Apart Vilas Cumhuriyet Mahallesi Comarci Sokak no 1 O.K. 175 TL.  Hemen arkasındaki Günlük Sokak No:13 de Dim Otel O.K. 80 TL. Mefharet Koçman Mahallesi Nergis sokakta Jasmin Apart O.K. 130 TL. Denize yakın Pruva Hotel O.K. 170 TL, Dedeminn Yacht Marina 200.TLK’sıdır. Hemen yanında Ünlü Otel O.K. 200.TL, Renka Otel O.K. 315 TL, Cumhuriyet Mahallesi Gonca sokakta Kybele ve Yonca O.K. 150 TL’sıdır. Yemek ise hiç sorun değildir. Blue Restoran, Yat Marinanın içinde Omer’s Place, Balıkçı Melike, Ikaros, Yılmaz Balıkçılık, Can Restoran bunlardan birkaçıdır. Yalnız hatırlatalım, masaya oturmadan balık için konuşun. Göçek’te de bir iki gece geçirdikten sonra tekrar yola çıkabilirsiniz. İlk hedefimiz 25 km ileride bulunan Fethiye. Fethiye çok büyük bir yer, biz sizi hiç görmediğiniz bir yere götürmek istiyoruz. Bu nedenle önce 20 km ilerideki Ölüdeniz’e, Sahile indikten sonra Tokgöz Marketin yanından sola sapıp 7 km daha gidip Faralya’ya ulaşıyoruz. 

 

 

 

 

 

FARALYA

 

Asfalt, dar ve virajlı bir yoldan ulaştığımız Faralya’nın yeni ismi Uzunyurt’tur.

Huzuru, sessizliği, yeşili, maviyi biraz da tarihi özlediyseniz doğru adrese

geldiniz demektir. Türkiye’nin ilk uzun mesafeli yürüyüş yolu olan 509 km’lik

Likya yolu (Işık ülkesi yolu) Ovacık’tan başmakta ve ilk gün mola Faralya

köyünde verilmektedir. Yani köyümüz bu yürüyüş yolu güzergâhındadır.

Dünyanınen iyi on uzun yürüyüş yolu parkuru olmasıyla birlikte yol üzerinde-

ki köyler detanınmaya başlamıştır. Köyün tarihi güzelliklerinin yanı sıra pek

çok doğal güzelliğide bulunmaktadır. Faralya köyünün çevresinde birbirinden

güzel birçok saklıcennet yer alır. Kelebekler Vadisi, Kabak koyu, Aktaş Plajı

bunların içinde ismi ençok duyulanlardır. Baba dağının güney batısında yer

alan köy, sırtını kızılçam ormanları ile kaplı dağlara yaslamış, uzunlamasına ve

yüksek bir zemin üzerine konuşlanmıştır.

 

 

Bu güzel köyü çevredeki kekik, ada çayı ve defne kokularının eşliğinde dolaşacaksınız. Doğaseverlerin plajları, şelalesi, mağarası ve eşsiz manzarası için mutlak görmesi gereken bir köydür. Faralya köyü üç mahalleden oluşmuştur. Köyün girişi Hisar Mahallesidir. Kelebekler vadisinin üzerinde bulunur. Konaklama tesisleri buradan itibaren başlamaktadır. Yapılan tesisler doğaya uyumlu olarak yapılmış olup ahşap ve taş ağırlıklıdır. Çoğunluğu bungalov tarzında yapılmıştır. Bir kısmı ise fazlasıyla lükstür. Dolayısıyla bu fiyatlarına da yansımaktadır. Villa Mandarin de bunlardan sadece bir tanesidir. (Y.P 250-315€). Bu mahallede bulunan seyir terasından Kelebekler vadisinin eşsiz manzarasını doyasıya seyredebilirsiniz. Kelebekler Vadisinin plajına inen karayolu yoktur. Ancak zorlu bir parkurdan zaman zaman iplerin de yardımı ile çok zor bir iniş çıkış mümkündür. Bunun dışında ulaşım sadece deniz yolu ile yapılmaktadır. Köye geldiğinizde 800 metre yüksekliğindeki zirveye çıkamıyorum diye üzülmeyin. Keçi yolundan çıkamıyorsanız oraya köyün vasıtalarının çıktığını unutmayın.

 

Yeni keşfedilmeye başlayan köyün bu mahallesinden Kelebekler vadisi ile Ölüdeniz’in nefes kesen manzarasını seyredin ve muhteşem günbatımına eşlik edin. Şimdiye kadar gördüğünüz en iyi günbatımlarından biri olduğunu sizler de kabul edeceksiniz. Köyün ikinci Mahallesi ise Orta Mahalledir. Burası da Aktaş Plajının üzerinde bulunmaktadır. Üçüncüsü ise Kabak Mahallesidir. Kabak vadisinin tepelerine kurulmuştur. Toprak bir karayolu ile sahile ulaşımı zorda olsa mevcuttur. Yürüyerek inmek isterseniz yarım saatlik bir yürüyüşü göze almalısınız. Traktörler ücret karşılığı turistlere yardımcı olmaktadır. Ayrıca deniz kıyısında da konaklama tesisleri bulunduğunu hatırlatırız. Faralya da bulunan konaklama yerlerini gördüğünüzde tahmininizden de fazla olduğu için sizler de şaşıracaksınız. Onur Motel, Montenegro Motel, Keyif Motel, Su Değirmeni Otel, Kabak Avalon Bungalows, Villa Mandarin, Mang Butik Otel, Yediburunlar Lighthouse, , Zagros Hotel, Perdue Hotel, Faralya Davinci, Aktaş, Yuva Eco, Lazy Lizard Otel bunlardan bir kısmıdır. Bölgedeki otellerde genellikle Y.P. konaklama uygulamaktadır. İlk üç otel köyün girişinde yani Hisar Mahallesinde bulunmaktadır. İlk ikisi bungalov türü, Keyif Motel ise dört odalı betonarme tarzında butik bir oteldir. Yüksekte konuşlanmış bu üç tesisin manzaraları enfes olup, Booking com sitesi ile çalışmaktadırlar. Bu tesislere 8,8 - 9,3 arası not (Üst düzey) verilmiştir. Fiyatları ise iki kişi Y.P 160 – 180.TL arasında değişmektedir. Diğer otellerin bazıları ise lüks ve ultra lüks sınıfına girmekte olup Y.P fiyatları 350 ile 800 TL arasında değişmektedir. Bunun yanı sıra Melisa, Gül gibi daha hesaplı aile pansiyonlarını da bulunmaktadır. Bu köyde de birkaç gün geçirdikten sonra tekrar yola çıkıyoruz. Bu kez sizlere önce Patara’yı keşfetmenizi aynı gün Kalkan da konaklamayı öneriyoruz. Patara antik bir Likya kentidir. Likya Birliğinin başkentliğini yapmıştır. Yapılan kazılarla kentin MÖ 8 yüzyılda mevcut olduğu tespit edilmiştir. Patara, Roma döneminde de önemli bir kent olmuştur. Konumu itibarıyla Patara limanı, hububat deposu ve sevki açısından önem taşımıştır.

 

Kent, Hristiyanlarca da önemli sayılır. Noel Baba olarak bilinen Saint Nicolas’ın burada doğduğu söylenmektedir. 400 metre genişliğinde ve 1600 metre derinliğindeki Patara limanının kumla dolmaya başlaması ve teknelerin yanaşmakta güçlük çekmeleri, Patara’nın giderek önemini yitirmesine neden olmuştur. Rüzgârın savurduğu kumlar zamanla limanı doldurmuş ve kenti büyük ölçüde örtmüştür. Bugün kentte görülebilecek kalıntıların bir bölümünün kumlar altında bulunduğu dikkatinizi çekecektir. Ancak son yıllarda yapılan arkeolojik kazılarla kent, üzerini örten kumlardan arındırılmaya başlanmıştır. Gelemiş köyünden 2 km sonra yol kenarında Patara'daki kalıntıların en görkemlilerinden Roma Zafer Takını göreceksiniz. Tepeye doğru yürüdüğünüzde görülecek kalıntılar arasında Bizans bazilikası ve kutsal alanlar bulunmaktadır. Tiyatro tepenin yamacındadır. Tiyatronun yaslandığı tepede büyük bir sarnıç ile bir anıt mezar bulunmaktadır. Eski liman şimdi sulak alan durumunda. Ayakta kalan en eski demokratik meclis binası bu şehirde olup, 2010 yılında TBMM tarafından restore ettirilmiştir. Yeni adı Kumluova olan Patara Kumsalı aynı zamanda Türkiye’nin en uzun kumsalı olma özelliğini taşır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Çöl görüntüsündeki bu uçsuz bucaksız kumsal kum tepecikleri ve ilginç görüntüsüyle de dikkat çekicidir. Patara Kumsalı Türkiye’de Caretta Caretta kaplumbağalarının yumurta bıraktığı yer olduğu için koruma altına alınmıştır. Patara Plajı’nın girişinde bekçi bulunur, plaja girmek için giriş ücreti ödenir. Bu geniş kumsalın tek kötü özelliği ise özellikle akşamüzeri ortaya çıkan kumlu rüzgârıdır. Eğer atla gezinti yapmak istiyorsanız burada sabah ve akşamları tur düzenleyen bir at çiftliği vardır. Patara gezisini tamamladıktan sonra konaklamak için Kalkan’ı tercih ediyoruz. Patara’dan yola çıktıktan 15-20 dakika sonra Kalkan’a geliyoruz.

 

 

 

Kalkan

 

Rumca adı Kalamaki yani güzel koy olan Kalkan, 150-200 yıl önce Meis adasından gelen Rumlar tarafından bir balıkçı köyü olarak kurulmuştur. Yaşayanlar önceleri deniz ticareti ve balıkçılık ile geçinmiştir.

 

Cumhuriyetin ilk yıllarındaki mübadele sırasında köyde yaşayan Rumlar Yunanistan'a göç etmiş, bunların yerini civar köylerden gelenler doldurmuştur. O günlerden kalan kilise şimdilerde cami olarak kullanılmaktadır. Yakın zamana kadar sabunculuk ve zeytinyağı ile geçimini sağlayan Kalkan tertemiz pansiyon ve otelleri ile lezzetli ürünler sunan lokantalarının yanında yakın zamanda yapılan yat limanı ile birlikte mavi yolcuların uğrak yeri olmuştur. Kara ulaşımının geliştirilmesinden sonra, rengârenk begonviller ile süslü daracık sokakları, beyaz badanalı veya üçgen alınlıklı taş dokulu cumbalı evleri, renk renk çiçeklerle süslü balkon ve pencereleri ile şirin bir tatil kasabası olarak turizme hizmet vermeye başlamıştır.

 

Bu güzel evlerin bir kısmı restore edilerek kıskanılacak bir görünüme kavuşmuştur. Kalkan bugün İngiliz turistler için cazibe merkezi konumundadır. Köy içi denilen merkez, restoran, pansiyon, butik otel, eğlence mekânları ve alış veriş mağazaları ile dolmuştur. Civarında bulunan koyları, turkuaz renkli plajları, içine sandalla girilen mağaraları, kanyonları, antik şehirleri ve yaylaları ile her tür turistin ilgisini çekebilmektedir. Ayrıca dalış meraklıları için çok güzel dalma olanakları bulunmaktadır. Hemen yakınında bulunan Mimar Turhan Kaşo’nun projelendirdiği Patara evleri kompleksinin de görülmeye değer bir tesis olduğunu hatırlatırız. Bu gün Kalkan da her bütçeye uygun konaklama tesisleri mevcuttur. Konaklama tesislerinin merkeze En uzağından başladığımızda Kaş yolundan gelirken, Fidanka O.K.250 TL, Patara Princes O.K. 150-300 TL, Villa Kulhana 60 €, Köy içinde Papermoon 180 TL, Zinbad Hotel O.K. 140 TL, Türk evi O.K. 170 TL, Karşı tarafta deniz kıyısında Carette Hotel O.K. 150-180 TL, Villa Mahal O.K. 220-550 €, Prima Donna O.K. 950-1.750 TL. Bu güzel turistik ilçemizde de birkaç gece geçirdikten sonra Kaş’a doğru yola çıkıyoruz. Yolda Kaputaş plajında mola verip camgöbeğinden turkuaz rengine dönüşen muhteşem denizi seyrediyoruz.

 

 

 

 

 

 

Kaş

 

 

Antiphellos antik kentinin üzerine kurulmuştur. Kaş ilçesinin merkezi oldukça küçük sayılır. Tam karşısında yer alan Meis adası yüzerek gidilecek kadar yakındır. Çukurbağ yarımadasına giden yolun başlangıcında küçük bir antik tiyatrosu vardır. Uzunçarşı da bulunan ve halkın kral mezarı dediği Likya anıt mezarı ilçenin sembolü haline gelmiştir. Kaş’ın merkezinde kumsal bulunmaması sakın sizi yanıltmasın. Kaş'ta, birçok yerde sahilden denize girme imkânı mevcuttur. Kalkan tarafında Olympos plajı ve sonrasında Akçagerme plajı vardır. Kaş merkezinden güneye doğru gidildiğinde ise küçük çakıl plajı bulunur. Küçük çakıl plajı çevresinde çok sayıda konaklama tesisi yer alır. Bu oteller kayalık sahilde güneşlenme ve denize girmek için özel ahşap platformlar yapmıştır. Küçük çakıldan ileriye doğru bir kilometre devam edildiğinde ise çok güzel başka bir plaj vardır. Büyük çakıl plajı olarak bilinen bu sahil, küçük bir koy gibidir. Merkezin dışında Çukurbağ yarımadasında ise merkezden daha da fazla konaklama tesisi ve yazlık villalar görebilirsiniz. Likya’nın önemli kentlerinden biri olan Kaş, ilçeyi çevreleyen Antik döneme ait kentler ve tarihsel değerlerle doyumsuz kültür seyahatleri, Akdeniz'in maviliklerinde sualtı dalışları, nehirlerde yapılan macera dolu kano turları, doğa yürüyüş imkânları sunmaktadır. Bunların yanı sıra derin ve karanlık mağaralarda yapılan mağara dalışları, yüksek dağlardan yapılan yamaç paraşütü, Akdeniz'de yapılacak Mavi Yolculuk ve tekne turları, damak tadınıza uygun deniz ürünleri ve dağlarda yetişen kokulu otlarla tatlandırılan yöresel yemekleri, tarih ve kültür zenginliğini, alternatif turizm imkânları ile düşsel bir tatilin vaz geçilmezidir. Kaş özellikle dalgıç turizmi bakımında ülkemizin önde gelen merkezlerinden biridir. İlçede dalgıçlık ve yamaç paraşütü önde gelen sporlar arasındadır. Doğal güzelliklerini ve su altı güzelliklerini, bu iki spor sayesinde gözler önüne seren Kaş ilçesi aynı zamanda çok temiz plajlara da sahiptir. Türkiye'deki mavi bayraklı plajlardan birisidir. Meis Adası'na en yakın noktayı oluşturan Kaş, tarihi eserleri ve doğa güzellikleriyle önemli bir turizm potansiyeli yaratmıştır. Konaklama tesisleri fazlasıyla mevcuttur. Bu tesisler genellikle O.K. konseptinde hizmet vermektedirler. Antik tiyatro tarafında Hideway Otel 150 TL, Otel Sone 170 TL, Kaş Otel 170 TL, tam karşısındaki plaj tarafında Rhapsody Hotel 210 TL, Hotel Koza 170 TL, Begonvil Hotel 150 TL, Lantana Aparts 140-170 TL. Çukurbağ yarımadasının ucundaki Sunset Villa 210 TL, Lycia Hotel 320 TL, Lukka Otel 300 TL. Aguaris Hotel ise 160 TL. Bunun yanı sıra Hadrian Hotel ve Diva Residence gibi 150 € olan veya Doria Hotel gibi 900 TL gibi ultra lüks tesisler de bulunmaktadır. Kaş’ta da gönlünüzce konakladıktan sonra tekrar yola çıkabilirsiniz. Fazla erken kalkmanıza gerek yok, istikamet Üçağızlar yani Kekova denilen bölge, gideceğimiz yol ise sadece 35 km.

 

 

 

 

 

Üçağızlar-Kaleköy ve Kekova

 

 

Bunlara ayrılmaz üçlü de diyebilirsiniz. Üç tarafı yeşil ile çevrili Üçağız Koyu tabii bir liman görünümündedir. Bu nedenle tekneler için doğal bir barınaktır. Koyun kuzey kıyısında yer alan Üçağız Köyü’nün içinde görülen kalıntılar Theimussa antik kentinden kalmıştır. İskelenin hemen arkasında bulunan bir mezar M.Ö. IV. yüzyıla aittir. Bu mezar ev tipinde olup, üzerinde çıplak, genç bir erkek tasviri bulunmaktadır. Üçağızların sol tarafında bulunan Kale Köy ise eski Simena antik kentinin üzerine kurulmuştur. Yapılışı antik döneme ait olmakla birlikte Simena kalesi Orta Çağ’da kullanılmıştır. Kale içinde, doğal kayaya oyulmuş yedi oturma sırası ile üçyüz kişilik bir tiyatro yer alır. Bu, Likya şehirleri içinde bulunan en küçük tiyatrodur. Kaya mezarının üzerinde, düzgün bloklardan oluşan Roma Devri duvarı ve onun üzerinde de mazgalları ile geç devir suru bulunmaktadır. Burada aynı anda üç ayrı devri görmek mümkün olmaktadır. Kıyıda, harap durumdaki hamamın kitabesinde "Aperlai halkı ile meclisi ile birliğin diğer şehirleri tarafından İmparator Titus’a armağan edilmiştir" ibaresi bulunmaktadır. İkisi ev tipi mezar olmak üzere birçok mezar görülmektedir. Bölgeye adını veren Kekova adası, Kale Köyü’nün önünde uzanan büyükçe bir adadır. Ucunda yer alan Tersane koyun da tekneler geceleyebilir. Ada da Bizans Devri’ne ait bir kilisenin apsisini de görebilirsiniz. Kekova adasında kazı yapılmadığı için tarihçesini bilmediğimiz adanın her tarafı kalıntılarla doludur. Tersane Koyu’na göre sağ tarafta denize batmış dükkânlar ile sol tarafta batık şehrin su içindeki kalıntıları görülmektedir. Kıyıyı takip ettiğimizde ise, bazı evlerin yarısının sulara gömüldüğünü ve merdivenlerin denize indiğini görmekteyiz. Ayrıca denizin içinde evlerin temellerini ve ev tabanlarını da görmek mümkündür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Demre Kaymakamlığı işbirliği ile yapılan çalışmayla Üçağız Kaleköy’ün bugünkü fiziksel görünümü iyileştirilmeye çalışılmıştır. Köye girişten itibaren tüm güzergâh yeni bir çevre düzenlemesine ve peyzaja kavuşturulmuştur. Köy meydanı yeniden düzenlenerek, kültür merkezi ve ergonomik satış stantları oluşturulmuştur. Bu stantlarda yöreye özgü gıdaların, elişleri ve dokumaların satışı yapılması için imkân yaratılmıştır. Köyün otoparkı ve meydanına engelli vatandaşlarımızın da kullanabileceği şekilde tuvaletler yapılmıştır. Köy meydanında peyzaj çalışmaları yapılmış ve kent mobilyalarıyla desteklenmiştir. Köyün otopark alanına ahşap veranda ve servis kulübesi konmuştur. 80. Yıl Cumhuriyet İlköğretim ve Orta Okulu’nun tuvaletleri tanzim edilmiş, köy meydanındaki bozuk zemin kaplamalar, beton parke taş kaplamasıyla değiştirilmiştir. Her yıl on binlerce turistin ziyaret ettiği Kaleköy’deki tarihi kalenin yanına da bir tuvalet yapılmıştır. Yani köyün üzerine OPET’in eli değmiş ve eski mezbelelik görüntüsü değişmiştir. Üçağızlar dan Kaleköy’e tekneyle gidildiği gibi karadan da gidilebilmektedir. Yani kendinize güveniyorsanız tekneyle gidip, yürüyerek dönebilirsiniz. Ancak bu yol zor ama keyifli bir yolculuktur. Likya Yolunu takip edilerek yaklaşık 1 saat sürmektedir. Kalenin arkasından, antik mezarların bulunduğu yerden yokuş aşağı inmeniz gerekir. Buradan yürüyerek dönmek isteyenlere bir ipucu vermekte fayda var. Yokuş aşağı giderken siyah bir plastik boru göreceksiniz. Boruyu takip ederseniz sizi Üçağızlar Köyü’ne giden yola yönlendirir. Doğa ve tarihin bütünleştiği bir dünya cenneti olan Kekova olağanüstü güzellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Mavi yolculuk yapanların kolayca ulaşıp gezebildiği ve yatlarını emin bir şekilde demirleyebildiği bir yer olan Kekova tarihle iç içe inanılmaz güzellikler sergilemektedir. Bu ise anlatmakla olmayıp, ancak bizzat yaşamakla anlaşılmaktadır. Üçağızlar köyünde konaklamak için Kalealtı Pansiyon 140 TL, Telemenin evi 170 TL, Theimusso Pansiyon 170 TL, Cennet Pansiyon 120.TL, Baba Veli 140 TL, Likya 125 TL, Onur Pansiyon 150 TL, Kekova Pansiyon 160 TL’sına O.K. konaklayabilirsiniz. Kaleköy de de konaklama tesisleri bulunuyor. Ankh 210 TL, sahil pansiyon 280 TL, Mehtap 200 TL, Nesrin’s Bademli ev ve Simena Pansiyon gibi tesisler de mevcuttur. Telefon ettiğinizde sizi tekneyle Üçağız köyünden alırlar. Bu tesislerinin çoğunun yemek servisi bulunmaktadır. Zaten çevrede lokantalar da mevcuttur. Gönlünüzce birkaç gün geçirip, tekne turunuzu da yaptıktan sonra yola çıkabilirsiniz. Önce yolunuzun üstünde bulunan Demre’ye uğramanızı tavsiye ederiz. Demre tarihi, doğası, denizi ile sizlerle buluşmayı bekliyor. Demre’ye geldiğinizde kaya mezarlarını, Noel Baba Kilise’ni, Myra Antik Kenti’ni, Andreake Antik Kenti’ni, Myra Antik Kenti’nin yakınlarındaki Soura’yı ve oradaki Apollon Tapınağı’nı ziyaret edebilirsiniz. Demre den ayrıldıktan sonra Finike ve Kumluca üzerinden Andrasan’a gidiyoruz. Yolunuz 75 Km kadar, yani yolculuğumuz bir saatten biraz fazla sürecek. Adrasan sapağından saptıktan sonra önce merkeze gelip meydandaki, Atatürk heykelinin  yanından devam edin. Seraların, meyve bahçelerinin ve ormanın kıyısından geçen enfes manzaralı bir yol sizi 10-15 dakika sonra sahile ulaştıracaktır.
 

 

 

Adrasan   

 

 

Yeni adıyla Çavuşköy, iki kilometre uzunluğundaki kumsalı ve doğal güzellikleri ile şirin bir yerleşim birimidir. Sırtını Musa sağına dayayan, üç yanı çam ağaçları ile kaplı şirin bir koydur. Merkezden gelen yol sizi doğruca sahile ulaştırır.

 

Her gün denizin içinden doğan güneşin güzelliğini seyredip, denizin iyot kokusuna eşlik eden çam ve defne kokularını soluyun. Gezi tekneleri Adrasan'dan çevredeki koylara günübirlik turlar düzenlemektedir. Adrasan'a bir saat uzaklıktaki Suluada, Sazak ve Ceneviz koyları bu gezi teknelerinin uğrak yerleridir. Yörenin yerlileri Suluada'dan çıkan suyun aç karnına içildiğinde böbrek taşlarını düşürdüğünü söyler. Adanın batısında mozaik görünümlü siyah ve beyaz taşlarla bezeli kumsalda denize girebilirsiniz. Kuzeydeki Sazak limanı doğal bir havuzu andırır. Sit alan olması nedeniyle beton yığınına dönüşmeyen beldenin denizi, sığ olduğundan yüzme bilmeyenler ve çocuklu aileler için çok uygundur. Sörf, su kayağı gibi aktivitelere kucak açan koyun 25 metre sualtı görüş mesafesinin olması, özellikle balıkadamlarını yöreye çekmektedir. Akdeniz’in kılavuz fenerlerinden olan ve yan tarafta resmini gördüğünüz Gelidonya feneri 1934 yılında Fransızlar tarafından inşa edilmiştir.

 

Buraya çok yakın Taşlık burnunda bulunan fener Likya yolu üzerinde bulunmakta ve ülkemizin en yüksek yerine yapılan fener olma özelliğini taşır. Fenerin denizden yüksekliği 227 metredir. Galidonya fenerini arkasında kalan Mavi Kent’te de Melanippe ve Gagae isimli iki antik kent kalıntısı görülebilir. Ayrıca Karaöz koyu, Korsan koyu gibi birkaç koy ve konaklama tesisi bulunmaktadır. Adrasan da konaklama tesisleri sahil ve Adrasan deresi boyunca sıralanmıştır. Bu tesisler genellikle O.K. konseptinde hizmet vermektedir. 

 

Ford otel 230 TL,

Yonca 150 TL,

Meltem 175 TL,

On 166 TL,

Ceneviz 110 TL,

Sazlık 170 TL,

Ada 190 TL,

Sinemis 170 TL,

Lyki Edrass 140 TL ve diğerleri.

 

Bu bölgede aşırı lüks ve pahalı butik otele pek rastlanmaz. Bunun yanı sıra bungalov ve ağaç evler revaçtadır.  Buradaki konaklama süresimiz bittiğinde Çıralı’ya doğru yola çıkıyoruz. Ana yol 31 km ve 40 dakikadır. Adrasan Olimpos arasında orman yolu 16 km.lik bir orman yolu var. Önce Çavuşköy’e sonra Olimpos’a ulaşıyorsunuz. Olimpos Çıralı arası ise biraz zor görünüyor bu nedenle tercihimiz ana yol.

 

 

 

Olimpos- Çıralı

 

 

 

 

 

     Yunan mitolojisinde Olimpos tanrıların oturduğu dağ anlamına gelmektedir. Adını bugün Tahtalı dediğimiz dağdan almıştır. M.Ö. II. yüzyılda basılan Likya sikkelerinden şehrin varlığını öğreniyoruz. Daha sonra korsanlar tarafından ele geçirilen Olimpos M.Ö. 78′ de Roma topraklarına katılmıştır. Kent 7 ve 8. yüzyıllardaki Arap istilalarından sonra 9. yüzyıldan 16. Yüzyıla dek Cenevizli tüccarların eline geçmiştir.

 

Barboros Hayrettin Paşa’nın Akdeniz de Türk egemenliğini sağladığı 16. yüzyıldan sonra ise kent terkedilerek harabe haline gelmiştir. Antik yapıların büyük bir bölümü de bitki örtüsüyle maskelenmiştir. Antik kentte bugüne dek ciddi bir kazı yapılmamıştır. Sadece 1991 ve 1999 yıllarında Antalya Müze Müdürlüğü tarafından bazı eserlerin etrafındaki bitkiler temizlenmiş ve bakım çalışması yapılmıştır.

 

Olimpos, tarih boyunca mitolojiye konu olmuştur. Sahip olduğu tarihsel değerleri, muhteşem sahili, endemik bitkileri, Caretta Caretta‘ları, Khimaira‘ sı, tüm sportif etkinliklere olanak veren muhteşem doğası ve pansiyon olarak kullanılan meşhur ağaç evleri ile tercih edilen bir turizm beldesidir. Şehir, içinden geçen Akçay deresinin iki yanına yayılmıştır. Kumsaldan da görülen ve mezarların üzerinde bulunan yüksek tepe Olimpos’un akropolüdür. Nehrin karşı tarafında hemen kıyıda görülen pencereli yapı şehrin hamam kalıntılarıdır. Olympos‘un bu kıyısına nehrin üzerindeki iri taşlara basılarak geçilebilir. Burada çalılıklardan çok zor gezilebilen Olimpos‘un tiyatrosu bulunur.

 

Olimpos antik kenti’ne deniz tarafından girişte en çok dikkat çeken yapılar derenin iki yakasına inşa edilen taşkın önleme duvarları ile vadinin ağzında, güney yakadaki sarp kalker yamacın alt bölümünde yan yana bulunan iki lahit mezardır. Bugün Yanartaş dediğimiz yerde, Roma dönemi sırasında tabii gazların yandığı Demirci tanrı Hephaistos kültü bulunur. Eski adı Khimaira olan bu bölgede, antikçağlardan bu yana hiç sönmeden yanan ateş, bir doğal gaz kaynağının çatlaklardan yeryüzüne çıkmasıyla oluşmuştur. Çıralı ise, Olimpos antik kentinin yanındaki köyün adıdır. Akdeniz' in en temiz bölgelerinden olan Çıralı sahili 3,2 km uzunluğundadır. Genişliği ise 50-100 metre arasında değişir. Kumsal denizden itibaren yumuşak bir eğimle yükselir. Her iki ucunda kayalıklarla sınırlanmıştır. Genel olarak ince taneli yüksek kaliteli kum yapısına sahiptir.

 

Güney ucunda antik Olimpos kentinin içinden geçerek gelen dere denize denizle birleşir. Bölgenin tarihi ve doğal zenginliği, yasal statüler geliştirilerek koruma altına alınmıştır. Nesli dünya çapında tehlike altında olan denizkaplumbağalarının üreme alanlarından birisi de bu sahildir. Girişte ücret alınır. Ormanla kaplı vadiden rüzgârın esintisi ile gelen mersin, defne ve kekik kokuları inanın ki sizi bu beldeye geldiğinize pişman etmeyecektir.

 

Konaklama tesislerinin bir kısmı Olimpos bir kısmı ise Çıralı tarafında bulunur ve çok sayıdadır. İçlerinde en lüksleri Villa Luka, Çıralı Here ve Olympos Lodgedir iki kişi O.K. konseptinde 220-350 TL. arasındadır. Diğerleri ise

 

 

 

Kibala 180 TL,

Odile 170 TL,

Villa iz 160 TL,

Blue&White 140 TL,

Porto Ceneviz 165 TL,

Lukkies Lodge 140 TL,

Blue Paradise 140 TL,

Cinderrella 170 TL’sıdır.

 

 

 

 

 

Bunların yanında daha onlarca konaklama tesisi mevcuttur. Limon ve portakal ağaçlarının arasında bulunan bu tesislerdeki zakkum, okaliptüs ve karabiber ağaçları sizleri renk ve kokuları ile mutlu edecektir. Temiz, sevimli ve doğa dostu şirin tesisler sizleri konuk etmeyi bekliyor. Sözün kısası kumsalı, denizi, tarihi ve tabii güzellikleri ile Olimpos ve Çıralı mutlak görülmesi gereken bir tatil beldemizdir.

 

    Fiyatlar 2015 yaz başına göredir.

    Bu uzun gezimizin de sonuna geldik. Bir başka gezi yazımız da buluşmak üzere hoşça kalın.

bottom of page