top of page

Bir Yaz Hikayesi

indir.jpg

    Eşimle birlikte bütün hayalimiz emekli olduktan sonra güneyde deniz kenarında bir yerde yaşamaktı. Yıllar boyunca bunun için çalışıp durmuştuk. Bu arada çocuklarımızı büyütüp okutmuş ve kuzey egedeki bir balıkçı kasabasında yaz tatillerimizi geçirdiğimiz gönlümüze göre bir ev kurmuştuk. Bu yazlık evimizi ailecek seviyorduk. Çevremizdeki insanlarla da kalıcı dostluklar kurmuştuk. Zaman dediğin bir değirmen nasıl gelip geçtiği anlaşılmıyordu bile. Bu hay huy içinde çocuklarımızı da baş göz edip ailemizi genişletmiştik. Gün geldi dede olduk anneanne olduk. Gün geldi emekli olduk. Emekli olur olmaz ver elini geliyoruz yazlık dedik.

   

      İlkbahar karşıladı bizi geldiğimiz anda. Oysaki biz pardösü giyiyorduk hala İstanbul’da. Bütün kış kapalı kalan evi önce bir havalandırdık arkasından eksiklerini tamamlayıp derledik toparladık. Daha bugünden kışın şöminede yakacağımız odunları bile aldık. O iş bu iş derken okullar kapandı torunlar bizim eve daldı. Küçük torunum çok severdi ahtapot yemeyi. Sabah olduğunda hanım da beni tembihledi. Yani bugün işim biraz zordu, emir büyük yerden gelmiş ahtapot yakalamam sipariş edilmişti.

   

   Ahtapotlar hakkında ne bilirsiniz bilmem ama gerçekten enteresan deniz yaratıklarıdır. Örneğin iki gözleri vardır ama üç kalpleri bulunur. Ayakları yoktur ama koca kafası ve sekiz kolu ile her işe koyulur. Yani çok ilginçtirler. Ahtapotlar, omurgasız deniz canlılarının en zeki olanıdır. Ahtapot avlamak için mavi sulara daldığım gençlik günlerimde tanımıştım bu hayvanları. Onların da çocuklar gibi oyun oynamayı çok sevdiklerini öğrenmiştim. Bu ilginç hayvanların, yaşadıkları mekânı, deniz altındaki ölmüş hayvanların kabukları ve denizde buldukları objeler ile süsleyerek kendilerine özel bahçe dahi yaptıklarını gözlemlemiştim. Özellikle de genç kız gibi aynalara çok meraklı olduklarını da fark etmiştim. Ahtapotlar da sosyal hayat gelişmemişti. Bu nedenle gruplar halinde değil tek tek yaşıyorlardı mavi sularda. Çok hızlı ve bir o kadar da çevik canlılarıydı. Bu düşünceler arasında aranıp dururken büyük bir amfora parçası içinde aradığıma rastladım. İlk anda amforanın çevresindeki bahçe dikkatimi çekmiş, çok ta hoşuma gitmişti. Oysa duvar gibi dizilen çakıl taşlarının arasındaki renkli cam parçacıkları dikkatini çekiyordu avcıların. Şnorkelimi düzeltip zıpkınımı kontrol ettim. Bir anda göz göze geldik bu küçük ahtapotla. Hiç kıpırdamadan sevimli gözlerini gözlerime dikmiş bakıyordu. Bu bakışlarda bir isyan ve bir yalvarış vardı. Aniden hareket etti. Sanki modern bir dansçı gibi kollarını hareket ettirmeye başladı. Bu bir başkaldırış mı yoksa bir oyun mu pek anlayamadım. Büyülenmiş gibi bakıyordum. Parmağım tetikte ama bir türlü çekemiyordum, ipnotize olmuş gibiydim. Onun özeline bu kadar yaklaştığım için utanç ve saygı dolu bir bakışla uzaklaştım bu güzel ahtapotun gizli dünyasından

bottom of page