top of page

Trakya'da Sonbahar

sonbahar-kirklareli-nde-bir-baska-guzel-8823692_x_836_amp.jpg

     İstanbul'un insanı boğan keşmekeşinden kaçmak, hayattan birkaç gün olsun çalabilmek için sizlere yeni bir rota öneriyorum. Adını ne koyarsanız koyun ister Trakya’da sonbahar ister Trakya'da yakın rotalar. Şayet bu iki ismi beğenmezseniz, Trakya’nın birbirinden güzel köyleri de diyebilirsiniz. İsmi ne olursa olsun bu dağların eteklerindeki ormanlık alanlar, sonbaharın son günlerinde insanın gönlünde bir renk cümbüşü sergiliyor.

    Bölgede turizme açılmış tek mağara Dupnisa mağarasıdır. Buraya giden yollardan birisi de Kurudere Köyünden geçer. Bu yüzden göreceğiz Kurudere Köyünü. Aslında bu köy, ünlü bir köy. Onu ünlü yapan da Fatma Kayalardır. Fatma Kayalar, bir asır önce trajik bir olaya ev sahipliği yapmıştır. Edirne'deki Meriç Nehri'nin batı tarafında yaşayan Türklere Balkan Türkleri denir. Çoğunlukla Makedonya, Kosova, Bulgaristan, Yunanistan, Bosna-Hersek ve Romanya'da yaşayan Türkler, Osmanlı İmparatorluğunun bu toprakları kaybetmesiyle birlikte Trakya’ya göç etmek zorunda kaldılar. Bulgar çetecilerinin gazabından bu topraklarda yaşamak imkânsız hale gelmişti. Ana vatana kaçan Balkan Türkleri, Istranca köylerine doldular. Eski adı Korudere, şimdi de Kurudere ismi verilen bu köyü de muhacirler kendilerine yurt ettiler. Balkan savaşının çıkmasıyla birlikte bu köylerde yaşayan köylülerin de huzuru bozuldu. O günlerde Kırkkilise denilen bölgenin Bulgarların eline geçtiğini öğrenen köylüler, siniverdi bir köşeye. Sanki köyü bir anda boşaltmışlar gibi. Ne insan, ne at, ne de it görünüyordu köyün içinde. Bulgar askeri tek tek evlerden ite kaka çıkarttılar insanları. Yaşlı genç, kadın kız demeden köyün ortasında topladılar. Analar kızların suratlarını kül ile boyamıştı, çirkin görünüp ilişmesinler diye. Köyde çobanlık yapan Fatma'nın köyde olup bitenden haberi yoktu. Hayvanları yaylaya sarıp köye dönmüştü. İnce bir fidan gibiydi genç kız. Güzelliği dillere destandı. Genç kız,  düşman askerinin 

Fatma Kayalar.jpg

tacizine uğradığında gözleri karardı dayanamadı kaçtı. Köyün sokakları sona erdiğinde bu kez ormana daldı. Fatma kaçtıkça, arkasından gelen askerlerin öfkeleri arttı. Sonunda genç kız dağın zirvesine kadar çıkmış, kaçacak yer kalmamıştı. Can havliyle bir keçi gibi, kayalığın tepesine kadar tırmandı. Askerler de zirveye ulaşmıştı. Askerlerin üzerlerine yuvarladığı taşlar da tükendiğinde son bir çaresi kalmıştı Fatma’nın. Ellerini iki yana açtı ve bedenini önündeki boşluğa bıraktı. O gün bugündür Fatma Kayalar dendi bu kayalıklara.

Dupnisa Mağaraları, yaklaşık dört milyon yıldan beri oluşum ve gelişimini sürdüren büyük bir yer altı sistemi. Mağaranın iki katı ve üç girişi var. İçinde sürekli akan bir yer altı nehri ve bu nehrin oluşturduğu, derinliği yer yer 2 metreyi geçen gölleri bulunuyor. Uzunluğu üçbin metreyi aşıyor. Mağaradaki zengin damla taş oluşumları görülmeye değer. Beyazdan kırmızıya  renklerin her tonunu gösteren sarkıt, dikit sütunları gerçekten güzel. Mağaranın hayranlık uyandıran bir görünümü var.

dupnisa-magarasi-3203-4e.jpg
igneada-longozu-3203-13.jpg

İğneada Longozu 184 farklı kuş türüne ev sahipliği yapıyor. Dünyada benzerine az rastlanan ormanlar arasında yer alıyor. Bu doğa harikası oluşum, fauna ve flora çeşitliliği ile Türkiye'nin en önemli doğal yaşam alanı. Su kuşları ve leyleklerin göç yolu olma özelliğini taşıyor. Kurt, karaca, su samuru, tilki, çakal, geyik, yediuyur, sincap, tavşan, domuz, yaban kedisi, vaşak, köstebek ve porsuk gibi canlılara ev sahipliği yapıyor. Organik zengin topraklara sahip İğneada Longozunda yüzlerce farklı türde bitki ve ağaç yetişiyor. Bahar ve yaz aylarında yemyeşil olan orman, kış mevsimi su altında kalarak çok farklı bir manzaraya sergiliyor.

Çatalca’da bulunan Çilingoz, İstanbul’daki tabiat parklarından. Seksen metre genişliğinde, ince kumlu bir plaja sahip olan Çilingoz Tabiat Parkı büyük bir alana sahip. İçinde Çilingoz Deresi var. Bu kısımda  güzel bir göleti de var. Deniz, orman, göl ve sazlık manzarasını bir arada görülüyor. Kayın, kızılağaç, gürgen ve saçlı meşe gibi ağaç türleri ormanları oluşturmuş. Balık tutmak ta mümkün. Orman içinde  düzenli parkurlarda yürüyüş yapılıyor. İhtiyaçları karşılamak için şirin bir kır lokantası ile büfe de var. Kısacası, İstanbul içinde adeta gizli bir cennet gibi.

cilingoz-tabiat-parki-deniz-13.jpg
Uçmakdere.jpg

    Tekirdağ'ın Şarköy İlçesi'ne bağlı eski bir Rum köyü olan Uçmakdere, Trakya'daki emsalsiz bir doğal güzellik. Köy, yeşil bir vadinin içerisinde, ağaçlar arasında gizlenmiş gibi. Köyün girişinde dev bir ağaç misafirleri adeta kucaklıyor. Ağacın altından köye girdiğinizde evlerin tertemiz ve bakımlı görüntüsü insanın içini ısıtıyor. Sokaklar, evlerin bahçeleri, camların önleri çiçeklerle bezeli. Bu şirin köy, kamp ve yamaç paraşütü 

yapmak için özenle yaratılmış sanki. Ganos dağları eteklerinde kurulan Uçmakdere, çok güzel ve panoramik bir manzaraya sahip. Yorucu geçen bir haftanın ardından dinlenilecek dingin bir köşe arıyorsanız, Uçmakdere sizin için ideal bir mekan. 

Kırklareli Armağan Köyü, eski Istranca evlerinden oluşan farklı bir köy. Bölgedeki en güzel, en çevreci ve en temiz köy. Muhteşem bir doğanın içindeki köy,  kütüphaneye sahip. Mevsiminde köyün girişindeki çilek bahçelerinde çilek yiyebilirsiniz. Çilek kokulu sokaklarda gayda dinleyerek dolaşabilirsiniz. Köyde bulunan iki büyük mandıradan süt ürünleri temin edebilirsiniz. Köy kadınları tarafından yapılan kışlık ve yöresel yemeklerinin tadına bakabilirsiniz. Evlerin bahçesinde bulunan tandır odun fırınlarında pişirilen köy ekmeğinden yiyebilirsiniz. 

Kıklareli Armağan Köyü.jpg
sultanice_sahil3.jpg

Sultanice, Edirne’nin Enez ilçesine bağlı şirin bir Pomak köyü. Pomak, TDK'na göre, Bulgar dilini konuşan Türk demektir. Köy, kendi kendini temizleyen körfezlerden olan Saros Körfezi kıyısındadır. Köy, keşfedilmemiş bakir sahilli ve eşsiz doğası ile tatilcilerin yeni gözdesi olmaya aday. Köye gitmenin iki farklı yolu var. Orman yolunu tercih ederseniz, yol toprak ve biraz engebeli olsa da manzarası için tercih edilebilir. Asfalt yolu tercih ederseniz orman yoluna hiç sapmayın, bu yol daha kullanışlı. Köyün yerel lezzetleri arasında Pomak mutfağının vazgeçilmez çorbası kaşa, keşkek ve soğan yahnisi sizlere farklı lezzetler sunuyor.

Kula Köyü, Kırklareli il sınırları içerisinde, Yıldız Dağları’na sığınmış şirin bir dağ köyüdür. Köy denizden 400 metre yüksekte konuşlanan ve  nüfusu yaklaşık 70-80 kişiden oluşan küçük bir Pomak köyü. Köyün evleri otantik iç ve dış tasarımıyla doğa ile  uyum sağlayıp hoş bir görüntü oluşturmuş. Çavdar sapından çatıları, taş ve kerpiçten yapılmış evleri çok sevimli. Evlerin içinde ısınmak ve yemek pişirmek için topraktan yapılan 

Kofçaz ilçesinde bir Pomak Köyü olan Kula Köyü.jpg

peçkaları ile farklı bir yer. Yıldız Dağları’nın ormanlarında, pek bilinmese de Anzer balına benzer, yoğun, ağır ve koyu renkli bal üretiliyor. Köyün iki gezi alanı var. Biri Sarıdere Piknik Alanı diğeri ise Değirmendere’nin kıyısında, derin, yeşil; yazın daima serin bir vadinin içerisinde yer alan Ayvaaltı Piknik Alanı. Çevrede geziye çıktığınız zaman her patika sonunda mutlaka bir dere yatağı var. Çevre su açısından çok zengin. Köyün 3,4 km kuzeydoğusunda bulunan manastır, bir kilise kalıntısı ve doğal bir mağara olan ayazmadan oluşmuş. Köy’ e ilk girişte tezek, keçi ve koyun kokusu belki ilk anda ziyaretçileri rahatsız edebilir. Fakat süre geçip alışınca, doğanın ve mekanın bir parçası olma isteğinin de etkisiyle ortadan kalkıyor sanki.

Beğendik.jpg

Beğendik köyü, Türkiye’nin Karadeniz’deki   en batı ucu. Doğası ve temiz havası ile görülmeye değer bir güzellik. Beğendik Köyü’ne orman içinde bulunan yeşillikli bir yoldan ulaşılıyor. Bulgar sınırında bir köy. Beğendik Köyü’nü geçtikten sonra, misafirleri tertemiz bir plaj karşılıyor. Uzunluğu 2 km olan plajda oldukça tenha. Sakinliği sevenler için bu plaj gerçekten ideal. Beğendik Köyü’nün evleri ve insanları doğayla iç içe yaşıyorlar. Bu kadar uzak bir bölgede, Huzur isminde güzel bir pansiyonu bulmak gerçekten şans, denize de oldukça yakın.

     Trakya'da sonbahar gerçekten görülmeye değer. Ama bu sadece sonbahar için geçerli değil. Yılın dört buçuk mevsimi için de geçerlidir. İstanbul'da yaşayıp ta bu güzelliklerin farkında olmadan yaşayan milyonlarca insan var. İşte bu farkındalıklar bir yerde insanı insan yapan nitelikler. Yoksa Kıyıköy'deki Kartal Çay Bahçesinden Karadeniz'i seyretmeden, Uçmakdere'nin dudak uçuklatan güzelliklerini yaşamadan, Trakya çileği yemeyip bağ bozumuna katılmadan, oluşumu dört milyon yıl önceye dayanan Sarpdere Köyündeki Dupnisa mağarasının köprüyü andıran doğal kemerini bir kez dahi görmeden,  Hazan renklerine bürünmüş kayın ağacının, kurumuş kızıl renkli yapraklarına gülümseyerek bakamadıktan sonra yahut hayatı sürdürmenin ne anlamı var. Gelecek yazımda sizlere Trakya Bağ Yolu Rotasını tanıtacağım. Şimdilik hoşça kalın.

20211009_103534_mfnr_2.jpg

Türkiye - Bulgaristan sınırını çizen Rezve Deresi üzerine kurulu Volçan Köprüsünün suya yansımasını gülümseyerek seyretmeden yaşamanın bir anlamı var mı?

bottom of page