top of page

EDEBİYATIMIZIN  ÜÇ ÜNLÜ

                              ÇILGIN  KADINI

Sevgi.jpg
Tomris.jpg
332663_6bf70_1546632216.webp
                    Sevgi Soysal                                                  Tomris Uyar                                            Tezer Özlü         

      Çılgın insan ne demektir size göre? Sizi bilmem ama bana göre çılgın insan, davranışlarında sınır tanımayan, ölçüsüz, aşırı coşkulu ve standartların çok ötesinde yaşayan insan demektir. Oysa bir sanatçının mesleğinde başarılı olabilmesi için çılgınlıkta olmazsa olmazı gibi. Örneğin Van Gogh’un kendi kulağını kesmesi, Virgina Woolf’un kitaplarını ayakta yazması veya Mayakovski gibi genç yaşta intihar etmesi. Edebiyatımızın ünlü ama bir o kadar da çılgın olan kadın yazarlarını, yaş sıralamasına göre sizlere tanıtmak istiyorum.

    

     Sevgi Soysal, 30 Eylül 1936 yılında İstanbul’da doğdu. 22 Kasım 1976’da, kırk yaşında da hayata gözlerini kapadı. Bu kısacık hayatına üç evlilik sığdırdı. Önce Nutku ardından Sabuncu soyadlarını aldı. 12 Mart 1971 Askeri Müdahalesinden nasibini alarak tutuklandı. Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşunda sekiz ay hapis yattı. Yaşadığı olaylar Sevgi Soysal’ın hayatı ve yazarlığı üzerinde derin izler bıraktı. Yürümek isimli kitabı müstehcenlik gerekçesiyle toplatıldı. Sevgi Soysal, tutukluluk sürecinin ardından, çalıştığı TRT’den de ayrılmak zorunda kaldı. Üçüncü evliliğini, Anayasa Profesörü Mümtaz Soysal’la Mamak Cezaevi’nde yaptı. Siyasal nedenlerle tekrar tutuklandı ve sekiz ay Yıldırım Bölge’de, iki buçuk ay da sürgüne gönderildiği Adana’da yaşamak zorunda kaldı. Cezaevinde yazdığı, “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” isimli romanıyla Orhan Kemal Roman Ödülünü kazandı. Sürgün yaşantısı sırasında, bir kadının başından geçen olayları anlatırken arka planda 12 Mart’ı eleştirdiği, “Şafak” isimli romanını kaleme aldı. Politika gazetesinde yayınladığı cezaevi anılarını, “Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu” ismiyle kitaplaştırıldı. İlk dönem öykülerinde bireysel sorunları, sonraki öykü ve romanlarında toplumsal sorunları gündeme getirdi. Yapıtlarında sadece kadın duyarlılığını yansıtmadı. Halkın ve aydınların toplumsal, siyasal gelişmeler içindeki konumlarını, öğrenci - gençlik hareketlerini, siyasal olayları, hapishane, sürgün yaşamını ve yapılan işkenceleri gözler önüne serdi. Eserlerinde ironi, açık sözlü bir anlatım ve sosyal adalet tutkusu her zaman ön planda yer aldı. Olayları ve yaşanan acıları abartmadan ama gerçekçi bir gözle yazmayı ilke edindi. "Tante Rosa Yürümek, Bakmak ve Tutkulu Perçem" yazdığı diğer kitapların isimleri. Yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle, “Hoş Geldin Ölüm” isimli son kitabını tamamlayamadan bu dünyadan göç edip gitti. Onun en büyük çılgınlığı ise hapishanede evlenmesi oldu.

     15 Mart 1941 yılında İstanbul'da doğan Tomris Uyar, 4 Temmuz 2003'te kanser hastalığı nedeniyle aramızdan ayrıldı. Tomris Uyar’ın bu guruba girmesinin en önemli nedeni ise paylaşılmayan bir kadın olarak üç ünlü şairimize ilham periliği yapmasıydı. İlk evliliğini okul arkadaşı Ülkü Tamer ile yaptı. Ülkü şair, gazeteci, oyuncu ve çevirmendi. Güzel başlayan bu evlilik talihsiz bir olayla sonuçlandı. Ekin adını verdikleri bebekleri henüz birkaç aylıkken sütten boğularak hayatını kaybetmesi evliliklerinin sona ermesine vesile oldu. Ardından ünlü şair Cemal Süreyya ile fırtınalı bir aşk yaşadı. İkisi de eşlerinden boşanıp hayatlarını birleştirdiler. Bir süre bulutların üzerinde yaşadılar. Cemal Süreyya, Tomris için aşağıdaki şiiri yazdı:

Ay ışığında oturduk

Bileğinden öptüm seni

Sonra ayakta öptüm

Dudağından öptüm seni

Kapı aralığında öptüm

Soluğundan öptüm seni

Bahçede çocuklar vardı

Çocuğundan öptüm seni

Evime götürdüm yatağımda

Kasığından öptüm seni

Başka evlerde karşılaştık

İliğinden öptüm seni

En sonunda caddelere çıkardım

Kaynağından öptüm seni.

     Bu güzel şiir daha sonra Sezen Aksu tarafından yorumlandı. Üç yılın sonunda tükenen bu tutkulu aşk, giderek dostluğa evrildi. Acımasız zaman vahşi bir şekilde insan ilişkilerini öğütmeye başlamıştı. Bu nedenle sıra Turgut Uyar’a geldiğinde, Tomris’te evlilik sayısını üçlemiş oldu. Şiir ile başlayan ilk ilişki zaman içinde giderek aşka dönüştü. Tomris’in, en uzun soluklu ilişkisi aynı zamanda çocuğunun da babası olan son eşi Turgut Uyar'la oldu Uzun bir süredir suskun kalıp şiir yazmayan Turgut, Tomris sayesinde eski kimliğine bürünerek şiirlerini yazmaya başladı. Eşi Tomris için de aşağıdaki şiiri yazdı.

Herkes seni sen zanneder.

Senin sen olmadığını bile bilmeden,

Sen bile.

Seni ben geçerken,

Derim ki,

Saati sorduklarında;

Onu ”O” geçiyordur.

Kimse anlam veremez.

Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.

Ettirmek istiyor musun demezler.

Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.

Zamanı durdururum yüreğimde,

Sensiz geçtiği için,

Akrep yelkovana küskündür.

Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.

Bil ki akrep yelkovanı geçerse,

Atan bu yüreğim durur.

Bırak bozuk kalsın, hiç değilse;

Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.

     Edebiyat dünyasını takip edenler, Edip Cansever’in Tomris Uyar’a karşı duyduğu platonik ilgi ve hayranlığı da bilirler mutlaka. Tomris Uyar’ın doğum günü olan her yılın 15 Mart’ın da bir şiir yayınlayarak ona karşı hislerini anlatmaya çalışmıştır. Örneğin bir keresinde;

Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı

Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene

Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma

Oysa güneş pek batmadı senin evinde

Söyle

Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç?

     Bitmeyen tek aşkın gerçek bir dostluk olduğunu Tomris’e öğreten de arkadaşı ve dostu Edip Cansever olmuştu. "İpek ve Bakır, Ödeşmeler, Dizboyu Papatyalar, Gündökümü, Yürekte Bukağı, Yaz Düşleri/ Düş Kışları, Sesler Yüzler Sokaklar, Gezegen Kızlar, Büyük Saat, Rus Ruleti, Günlerin Tortusu, Yaza Yolculuk, Baba Yasaları, Yazılı Günler, Sekizinci Günah, Otuzların Kadını, İki Yaka İki Uç, Tanışma Günleri, Aramızdaki Şey ve İstanbul’da Zaman" isimli eserleri edebiyatımıza kazandıran işte bu anlattığımız Tomris oldu.

     Sıra geldi üçüncü çılgın kadınımıza. Tezer Özlü, 1943 yılında doğdu, 1986 yılında da yaşamını yitirdi. Yaşarken yayınlanan üç romanı olmasına rağmen edebiyatımızda derin ve farklı bir iz bıraktı. 18 yaşına girdiğinde otostopla Avrupa’yı dolaşmaya çıktı. Paris’te Güner Sümer’le evlendi. Evliliği uzun sürmedi. Ayrılık sonrası psikolojik sorunları yüzünden uzun süre hastanelerde yattı. Svevo ve Pavese’nin eserlerinde tanışmış olduğu intihar olgusu onda saplantılı bir durum yarattı. Birkaç kez buna da teşebbüs etti. İlk kitabı olan, "Eski Bahçe"de, ilk yazdığı öyküleri yer aldı. Öykülerinde özellikle çocukluk yıllarından esinlendi. Öykülerinde özgürlük, yabancılaşma, yalnızlık ve kapana kısılma gibi farklı duyguları işledi. "Çocukluğun Soğuk Geceleri" ise Tezer’in ilk romanı oldu. Yaşamasına izin verilmeyen farklılığını ve uyumsuzluğunu romanında son derece sarsıcı bir şekilde ortaya koydu. Psikoloji onun olmazsa olmazıydı. Nevrozları ile uzun süre birlikte yaşamayı öğrendi. 1968’de yönetmen Erden Kıral ile evlenen Tezer Özlü’nün 1973’te bir kızı oldu. Deniz Gezmiş’e duyduğu sevgiden ötürü kızının adını Deniz koydu. 1981’de bir burs alarak kızıyla birlikte Berlin’e gitti. Burada ikinci romanı olan ve Almanca yazdığı, "Bir İntiharın İzinde", “1983 Marburg Yazın Ödülü ”nü kazandı. Kitap, daha sonra dilimizde, "Yaşamın Ucuna Yolculuk" adıyla çevrildi. Özlü bir yandan kendisini incelerken, bir yandan da yolculuk boyunca peşinden gittiği Svevo, Kafka ve Pavese gibi ünlü yazarları yanından hiç ayırmadı. Yaşamının her anında sürekli hayatın anlamını aramakla uğraştı. Tezer Almanya’da geçirdiği günlerde kendinden on yaş genç, İsviçre asıllı sanatçı Hans Peter Marti’ye âşık oldu. 1984’te İsviçre’de onunla hayatını birleştirdi. Tezer, hayatı boyunca hastalıklarla boğuştu. Gerek fiziksel ve gerekse psikolojik birçok rahatsızlık geçirdi. İnsanlar sonunda onun intihar etmesini beklerken o herkesi şaşırtıp kanserden öldü. Can Yücel onu şu dizelerle hatırladı.

Aşağıda yatıyorum

Sokağa bakan pencerenin yanındaki divanda

Bir ses birden bir olay oluyor

Kulağımın dibinde

Bir dal cama vuruyor

Tezer

     Şimdi size bir soru yöneltiyorum. Bu üç çılgın yazarımızın ortak özellikleri olan üç temel öğeyi bakalım ilk kim anımsayacak. Sizi yormak istemem sorumun cevabını yine ben söyleyeyim. Üçer kez evlenmeleri, anne olmaları ve üçünün de kanser hastalığından ölmüş olması.

bottom of page