top of page

NIKAIA - İZNİK

İznik Gölü

“Bu göl İznik gölüdür.

Yanında İznik kasabası.

İznik kasabasında

kırık bir yürek gibidir demircilerin örsü.

Çocuklar açtır.

Kurutulmuş balığa benzer kadınların memesi.

Ve delikanlılar türkü söylemez."

    

     Nazım Hikmet, "Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı"nda İznik Kasabasını bu dizeler ile taşımış günümüze. İşte bu İznik, geçmişi çok eskilere dayanan kadim bir ilçemizdir. Marmara Bölgemizde aynı isimle anılan gölün doğusuna konuşlanmıştır. Göl kıyısında bulunan sevimli konaklama tesisleri ile ziyaretçiler üzerinde sanki Akdeniz’deki bir sahil kasabası izlenimi yaratır. Osmangazi Köprüsünün yapımı sonrası İstanbul’dan ulaşım son derece kolaylaşmıştır. Sabah erken saatte yola çıkıldığında köprüyü kullanarak Orhangazi üzerinden bir buçuk saatte ulaşmak mümkündür. Güzel bir havada Konaklama da düşünülerek gidiliyorsa size nacizane önerim, körfezi dolaşıp Gölcük üzerinden Selimiye, Lütfiye, Sofular, Senaiye, Sarıağıl, Orhaniye ve Çakırca’yı takip eden rota üzerinden gitmeniz. “Mavi-Yeşil Yol” adı verilen bu yol, orman içi yerleşim yerlerinden geçtiği için özellikle bahar aylarında çok hoştur. Özellikle fotoğraf meraklıları bu bölgede değişik enstantaneler yakalayabilir. Yolun bazı kesimleri toprak ve mıcır olduğu için yağışlı havalarda kullanılması biraz risklidir.

İstanbul Kapı

Lefke Kapı

     Tarih boyunca dört İmparatorluğa başkentlik yapan İznik ilçesinin çevresi surlarla çevrilidir. Yapımına M.Ö. 4.YY’da başlanan bu surlar, Roma ve Bizans dönemlerindeki yeni eklentileriyle günümüzdeki şekline ulaşmıştır. Kentin çevresini beş kenarlı çokgen şekilde saran surlar yaklaşık beş bin metre uzunluğundadır. Yüksekliği 10-13 metre arasında değişen surlarda, yuvarlak ve kare şeklinde 114 adet burç bulunur. Surlar da 4 ana kapı, 12 tali kapı vardır. Kentin kuzeyinde yer alan, İstanbul Kapısı, üç ayrı kapıdan oluşur. Kente dışarıdan girişte ana sura ait olan kapı ile en içteki kapı arasında oval şeklinde bir iç avlu yer alır. Kentin doğu tarafında bulunan kapı ise Lefke Kapısıdır. İstanbul Kapısı ile büyük benzerlik gösterir. Kapı girişindeki su kemerleri, sarnıç ve çeşmelerin tarihi dokusu turistlerin ilgisini çeker. Günümüzde şehir kodundan aşağıda kaldığı için Lefke Kapı’ya basamaklarla inilir. Kentin batısında bulunan kapının ismi ise Göl Kapıdır. Günümüze gelindiğinde bu kapıdan çok az iz kalmıştır. Sağ tarafındaki kulenin yarısı ile sol taraftakinin sadece temeli görülür. Kentin güney girişinde bulunan Yenişehir Kapısı ise savaşlarda en çok saldırıya uğrayan kapı olup günümüzde çok az iz kalmıştır. İznik’i önemli kılan bir hususta altın paranın tarihte ilk basıldığı yer olmasıdır. Bu nedenle “Altın Şehir” diye de anılır.

Gürle Köyü'nden bir Görünüm

Müşküle Köyü'nden İznik Gölü

     Tufan sonrasın da Hz. Nuh’un gemisinin karaya yaklaştığının belirtisi olarak, beyaz bir güvercinin ağzında zeytin dalı ile döndüğü rivayet edilir. O günden sonra zeytin dalı, barışın simgesi kabul edilmiştir. İznik kenti, barışın simgesi olan bu zeytin ağaçları ile çevrelenmiş, bereket saçan verimli toprağı ve kendine özgü iklimi ile cennet gibi yemyeşil bir ilçemizdir. Bölge her ne kadar yemeklik zeytini ile ünlenmişse de zeytinyağı da çok lezizdir. İznik’i ziyaret ettiğinizde ilk yapacağınız iş zeytinyağı almak olmalıdır. Bu konuda size önerim, “Erken Hasat Taş Baskı” Natürel Sızma zeytinyağı arayıp bulmanız. Salata, meze gibi soğuk zeytinyağlılarınızda keyifle kullanabileceğiniz, ekmeğinizi banabileceğiniz, rengiyle, kokusuyla, eşsiz aromasıyla aynı zamanda zeytinin dalındaki vitamin ve minerallerini kaybetmemiş olan bu zeytinyağının lezzetine inanın ki sizi de şaşıracaksınız. Soğuk sıkım yapıldığından maliyeti biraz yüksektir ama değeceğine inanmalısınız. Günümüzde zeytinin kıymeti keşfedildiği için “Zeytin Hasadı” turları popüler oldu. Bu turlara katıldığınızda, bir taraftan İznik gölünün muhteşem sonbahar manzarasını, diğer taraftan Eski Gürle, Gemiç, Müşküle ve Göllüce gibi İznik’in şirin köylerini görerek, ağaçlardan zeytin toplamanın inceliklerini, iyi zeytinin ve zeytinyağının nasıl anlaşıldığını, ağacın budanmasından zeytinin yapılmasına kadar birçok yararlı bilgiyi uygulamalı olarak öğreneceksiniz. İznik, doğal güzellikleri fazla olan bir ilçemizdir. Özellikle köyleri görülmelidir. Örneğin Müşküle köyünün çınarları, eski yapıları, dört yüz elli yıllık mezar taşları, güler yüzlü insanları ve bir de mevsimine rast gelinirse bal kokulu üzümleriyle küçük ama görülmeye değer bir köyümüzdür. Bilecik Osmaniye yolu üzerinde bulunan Sansarak Köyü de görülmesi gereken bir köy. Köy, İznik ilçe merkeze yaklaşık olarak 17 km uzaklıkta. Köy, ilkelliğini inatla muhafaza ediyor. Odun ateşinde çay yapan karşılıklı iki kahvehane sizleri bekliyor. Köyün özelliği kanyonu. Kanyon ancak rehber eşliğinde geziliyor. Sırtını Katırlı Dağlarına dayamış Gürle Köyü de gerçekten huzur dolu bir köy. Karadeniz’i aratmayacak kadar yemyeşil ama zaman bu köyü de unutturmuş. Çoğu ev bomboş. Ancak tek tük te olsa yazları yaşlılar geliyor bu hüzünlü köye. İznik’in en güzel yeri ise tabi ki o eşsiz gölü. Özellikle bu göl üzerinden gün batımını izlemek her şeye değer. Antik Basilinopolis kentinin, İznik Gölü suları altında kaldığı söyleniyor. Kurak mevsimlerde göl çekildiğinde kalıntılar görülürmüş. Görülenin Aziz Neophytos Kilisesi mi, yoksa İznik Konsilinin toplandığı Konstantin Sarayı’nın bir parçası mı olduğu araştırılıyor. Göl, İznik’in iklimini yumuşattığı gibi görsel bir şölen de sunuyor. Ayrıca gölde yakalanan balıklardan sazan balığı çorbası, yayın balığı şiş ve buğulaması, kerevit salatası ile kerevit güveç gibi farklı tatlar da çıkartılıyor. Yayın balığını ızgara ve tava olarak bir porsiyonda sunan, alkollü içki servisi de yapılan Çamlık Restoran’ı balık severlere tavsiye ederim.

Restorasyon sonrası Ayasofya

Yeşil Cami

     İznik’te gezilecek yerler listesinin başında şehir merkezine geldiğinizde meydanda sizi camiye dönüştürülen Ayasofya Kilisesi karşılıyor. İçini gezebilirsiniz. Yapı kötü bir restorasyon geçirmiş. Ayasofya’dan göle doğru değil de ters yöne yürüdüğünüzde ise Yeşil Camii, klasikleşmiş turkuaz renkli minaresi ile size gülümsüyor. I. Murat’ın sadrazamı Çandarlı Halil Paşa tarafından yaptırılan caminin mermer mihrabının taş işçiliği ve turkuaz, yeşil ve mor renkli çinilerle bezeli minaresi görülmeye değer nitelikte. İznik’e gelip antik tiyatroyu görmeden dönülmez. Bizi dinlemeyip dönenleri ise yolda öcüler möcüler kaparmış. Şaka bir yana antik tiyatro bugün Anadolu’da ayakta kalan en görkemli arkeolojik yapılar arasında. Antik tiyatronun, seyircilerin oturduğu kısım ile hayvanların arenaya salındığı tünel kısmı büyük ölçüde gözler önünde. İznik Müzesi olarak hizmet veren Nilüfer Hatun İmareti de görülmeli.

İznik Gölünde Günbatımı

İznik'te hediyelik eşya çarşısı

     Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Şah tarafından yaptırılan Süleyman Paşa Medresesi, geleneksel çini sanatını yaşatmak amacıyla restore edilerek yeniden düzenlenmiş. “Çiniciler Çarşısı” olarak hizmet veriyor. Şehrin geçmişini yansıtan yapıların çoğu bu yol üzerinde yani doğu bölgesinde toplanmış. Burası aynı zamanda çini işleri üreten atölyeler ve satış yapan irili ufaklı pek çok dükkânı da barındırıyor. Çini sanatı, Karahanlılar döneminde başlayan çini süslemeciliği Büyük Selçuklular zamanında da devam etmiş, Anadolu Selçukluları zamanında ise gelişmiştir. Osmanlı döneminde ise doruğa ulaşmıştır. Zaman süreci içinde kullanılan renk ve tonlar artarak değişmiş, yapım teknikleri ise gelişmiştir. Mavi, firuze, yeşil ve kırmızı çiniler de en fazla kullanılan renkler olmuştur. İznik çiniciliğinin günümüz teknolojisine, kaliteyi ve estetiği bozmadan adapte edilebilmesi, İznik Vakfı'nın ısrarlı ve kararlı çalışmaları ile gerçekleşmiş. Bugün İznik’te 150’den fazla çini atölyesi faaliyette. Ayrıca boya ve nakış işleri için ev kadınlarından da yararlanılıyor.       

Gölyazı'nın havadan görünümü

Ağlayan Çınar

     İznik’e geldiğinizde görmeniz gereken başka bir yer daha var. Gezi programınızı buna göre yapmanız gerek. Japonların Avrupa’nın En Güzel 30 Kasabası listesine giren Gölyazı. Manzarası, çevre yapısı ile Türkiye’de böyle bir yer mi varmış? dedirten bir güzelliği olmasına karşın pek çok insanın varlığından bile haberi yok. Uluabat Gölü üzerinde yüzüyor gibi duran küçük bir adacık. Ama bu adacık bir zamanlar Apollon Krallığı‘nın başkenti olmuş. Mitolojide müziğin, sanatın, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı, Apolon’dan adını almış Gölyazı. İlkbaharda yükselen sular nedeniyle su içinde kalan asırlık ağaçlar. Gölün sularında balerin gibi süzülen ördekler. Gölyazı, efsane ile anlatılan bir ada Halilbey Adası da derler ona. Bu ada, ufak şirin bir taş köprü ile yarımadaya bağlanmış. Gölyazı Roma dönemlerinden kalmış bir yerleşim yeri. Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında dolaşıp, eski Rum evlerini ve leylek yuvalarını incelemek dahi keyifli. İç kısımlara girdiğinizde sadece üç duvarı ayakta kalmış sur kalıntıları. Köyün sembolü ise onlarca yüzyıllık, yaşlı ağlayan çınarı. SİT alanı olan köyde bulunan Apollon Tapınağı ve kilise görülecek mekanların cabası. Yarımadada bulunan kilise restore edilerek kültür evi olarak kullanılıyor. Arka tarafta yer alan papaz evi de onarılarak Göl Yazıevi olarak edebiyat ve sanat alanına kazandırılmış. Apollon Tapınağı görmek isterseniz tekne ile Kızadasına gitmek gerek. Köy halkı güler yüzlü, oldukça da sıcak kanlı ve misafirperver. Köyde kadınlar ve erkekler hem balıkçı hem de zeytinci. Turna ve yayın balığı yakalayan teyzeler ve amcalar daha sonra birlikte tamir ediyor karada ağlarını. Gölyazı'nın yazmalı balıkçıları ismini takmışlar bu hanımlara.Günü geldiğinde ise bu kez erkeklerle birlikte yatırıyorlar zeytini salamuraya. Gölyazı gezisini tamamladığınızda dönüşte görmeniz gereken iki yer daha var. Misi Köyü ilk göreceğiniz köy, bugünkü adı ile Gümüştepe Mahallesi. Bursa’nın Nilüfer İlçesi’nde bulunuyor. Bursa’dan yaklaşık 12 km uzaklıktaki ve içinden dere geçiyor. Köyün oldukça renkli bir mimarisi var. Görmeniz gereken diğer mekan ise Irgandı Köprüsü. Floransa’nın Ponte Vecchio, Venedik’in Ponte Rialto ve Bulgaristan’da bulunan bir köprü birlikte Irgandı Köprüsü; dünya üzerinde yer alan dört arastalı köprüden biri. Tarihi kaynaklarda köprünün üzerinde 31 dükkan, bir mescit ve iki ahır bulunduğu yazıyor. Önce 1855 yılındaki depremde büyük zarar görmüş. 1922 yılında, Yunanlılar şehri terk ederken bombalamışlar. 1949 yılında betonarme olarak yeniden yapılmıştır. 2004 yılında ise, 19. yüzyıldaki görünümüne uygun bir şekilde restore edilmiş. Son restorasyon çalışmasından sonra köprü üzerinde; ebru, hat, tezhib, minyatür, ahşap oymacılığı, nakkaşlık, Bursa-İznik yöresi çiniciliği, Bursa bıçağı ve metal işleme sanatı, Bursa’nın yöresel yemekleri, Bursa dağ yöresi kültürü ve Bursa’nın tanıtımını yapan Bursa kitaplarının yer aldığı birçok mekan açılmış.     

    

     İznik’te konaklama mekanları Zeytin Bahçesi, Limnades Hotel, Seyir Butik Otel, İznik Askania, İznik Otel, Cem Otel, Çamlık Otel gibi güzel tesisler var. Konaklama alternatiflerine uygun alkollü lokanta sayısı ise Umut Restoran ve bir iki tane daha ancak o kadar. Bunun yanı sıra otellerin çoğunun içkili lokantası mevcut. Benim deneyimim Çamlık Restoran oldu, memnun kaldığım için sizlere de tavsiye edebilirim. Ve Köfteci Yusuf. İznik’te kasap dükkânı açarak işe başlayan Yusuf, bugün 37 dükkân olarak hizmet veriyor. Yusuf’un ilk dükkânı ise İznik’teki.

     

     Büyükşehirlerde yaşayan insanlarımıza, oksijen ve sükûnet haram edilmiş durumda. Biraz açık havaya çıkıp ta temiz havayı ciğerlerine nefesleri yettiğince çekip, sessizliği dinlediklerinde sanki sarhoş oluyorlar anında. İnsanoğlu doğaya karıştığı zaman, geçirdiği bir gün dahi bu yüzden onları mutlu etmeye yetiyor. Çünkü doğanın içinde izafi saat çalışmaya başlıyor, yani zaman yavaşlıyor. Aslında yaşadıkları bir gün olsa dahi sanki birkaç gün geçirmiş gibi hissediyorlar ruhlarında. Müsait zamanlarınızı doğa ve tarihle iç içe geçirerek kendinizi daha mutlu ve huzurlu kılmak için fırsat yaratın. Kısacası zaman zaman kendinizi şımartıp resetleyin. İznik’te 5-10 Ekim tarihleri arasında, 82 yıldır aralıksız panayır yapıldığını da sakın unutmayın.

Irgandı Köprüsünden bir görünüm

bottom of page