top of page
DÖRDÜ BİR ARADA

     Bu yazımda sizlere dört hanım yazarımızı kısaca tanıtmaya çalışacağım. İlk yazarımızı Cumhuriyet öncesinden seçtim. 2. ve 3. yazarlarımız ise Cumhuriyet çocukları. Son yazarımız ise yeni nesil genç bir bayan arkadaşımız. Ortak özellikleri de var üstelik. Eh onu da merak edip siz keşfedin artık.

       

 

 

 

 

 

           1. Halide Edip Adıvar ( d. 1884 - ö. 9 Ocak 1964)

        Yazarımız, siyasetçi, akademisyen, öğretmen, hemşire ve de Millî Mücadelemizin Halide Onbaşısıdır. 1919 yılında İstanbul halkını, ülkenin işgaline karşı harekete geçirmek için yapılan meydan mitinglerinde usta bir hatip olarak tanındı. Kurtuluş Savaşı'nda cephede Mustafa Kemal'in yanında görev yaparak sivil olduğu halde rütbe alan bir savaş kahramanı oldu. Yaptığı işler arasına yirmi bir roman, dört hikâye kitabı, iki tiyatro eseri katarak ve çeşitli incelemelerde bulunarak edebiyatımıza katkı verdi. Sinekli Bakkal onun en ünlü romanı oldu. Eserlerinde kadının eğitilmesine ve toplum içindeki konumuna özel yer vererek, kadın hakları savunuculuğu yapan ilk yazarlarımızın arasında yer aldı. Romanlarında genellikle üstün yetenekleri olan kadın karakterleri ön plana çıkardı. Doğulu kadının şefkat ve sevgisi ile Batılı kadının kendisine güvenini birleştiren ve toplumsal hayatta kimliğini kaybetmeden yerini alan kadın imajını yerleştirmeye çalıştı. Romanlarının konularını akıcı bir üslupla götürmesine rağmen araya soktuğu yer ve şahıs tahlillerini fazla uzun tuttuğu zamanlarda oldu. Bazı olaylarda, fazla derinliğine girmediği için anlam karışıklığına ve kopukluklarına neden olduysa da duru, sade ve kolay anlaşılır yazdı. Halide Edip’in romanlarında işlediği konular, Doğu-Batı ve eski-yeni meselesi üzerinde kurgulanmış olup genelde Doğu ile Batı medeniyetinin sentezini savundu. Birçok kitabı sinemaya ve televizyon dizilerine uyarlandı. Yurt dışında yaşadığı 14 yıl boyunca verdiği konferanslar ve İngilizce olarak kaleme aldığı eserler sayesinde zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı oldu. İstanbul Üniversitesi'nde edebiyat profesörü olan Halide Edip, İngiliz Filoloji Kürsüsü Başkanlığı yapan bir akademisyen olduğu gibi milletvekilliği de yaparak fiili olarak siyasete karışmış bir bayan yazarımızdır.

          Halide Edip’in eserlerini üç ana gurupta değerlendirebiliriz. Seviye Talip, Handan ve Kalp Ağrısı romanları bireysel konuları ve kadın psikolojisini incelediği eserler gurubudur. Bu eserlerinde psikolojik tahliller ön planda görülür. İkinci gurup Millî Mücadele dönemini anlatan Ateşten Gömlek, Yeni Turan ve Vurun Kahpeye gibi romanlarını yazdığı dönemdir. Bu romanlarında milli duygular ön plana çıkmıştır. Ateşten Gömlek, Millî Mücadele’nin romanıdır ve Millî Mücadele devam ederken yazılmış ve yayımlanmış tek Türk romanıdır. Üçüncü guruba giren romanları ise Kurtuluş Savaşı sonrasında toplumsal ve sosyal konulara yöneldiği, bireyden çok topluma ve kolektif bilince yönelik yazdığı romanlardır. Bu anlayışla yazmış olduğu Sinekli Bakkal, Tatarcık ve Sonsuz Panayır gibi romanlardır.

 

 

 

 

 

 

 

 

                  2.  Ayşe Kulin (d. 1941)

            Olgunlaşma döneminde romancı olan ünlü bir kadın yazarımızdır. Ayşe Kulin, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat bölümü mezunudur. Yazarlıktan önce muhtelif gazete ve dergilerde editör ve muhabir olarak çalıştı. T.V, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak başarılı projelerde görev yaptı, ödüller aldı. Yazmaya başlamadan önce iyi bir birikim yaptı. Öykülerden oluşan ilk kitabı Güneşe Dön Yüzünü 1984 yılında yayımlandı. Yazılarındaki akıcılık ve sadelik yapıtlarına kolay okunurluk sağladı. Yazmış olduğu biyografik eserleri ve romanlarıyla ülkemizin çok okunan yazarlarından oldu, ödüller aldı. Kitaplarından bazıları beyaz perdeye aktarıldı. Çok üretken bir yazarımız olan Kulin, birçok romana imzasını attı. Münir Nureddin Selçuk’un yaşam öyküsünü “Bir Tatlı Huzur” adlı kitabında anlattı. “Adı Aylin” adlı biyografik romanı ile yılın yazarı seçildi. “Köprü” isimli romanından Erzincan valisinin hayat hikâyesini ve Anadolu’nun dramını anlattı. Nazi Yahudi soykırımında, Türk diplomatların başarılarını bir aşk öyküsü ile birlikte. “Nefes Nefese” romanında yazdı. Sevdalinka, bana göre Ayşe Kulin’in başyapıtı oldu. Belgesel nitelikli bir roman olan Sevdalinka, Boşnak halkının acılarını, Türk halkına biraz olsun tanıtabildi. Boşnakların tarihteki rolünü, Bosna Savaşı ve öncesinde gelişen olaylar kronolojik bir sıra takip edilmeksizin roman kurgusu içinde çok akıcı bir üslupta anlatmıştır. Atatürk’ün, Yurtta Sulh, Cihanda Sulh sözünün insanların mutluluğu için ne kadar önemli olduğunu gösterir. Füreya, İçimde Kızıl Bir Gül Gibi, Babama, Kardelenler, Gece Sesleri, Bir Gün, Veda, Umut, Taş Duvar Açık Pencere, Türkan, Hayat - Dürbünümde Kırk Sene, Hüzün - Dürbünümden Kırk Sene, Gizli Anların Yolcusu, Bora'nın Kitabı, Dönüş, Hayal, Handan, Tutsak Güneş, Bir Varmış Bir Yokmuş, Güneşe Dön Yüzünü, Geniş Zamanlar, Foto Sabah Resimleri, Sit Nene`nin Masalları ve doğdukları topraklardan kovulan Alman Yahudi’si bir aileyle, Müslüman Türk başka bir ailenin torunlarını anlattığı kitabı Kanadı Kırık Kuşlar, Kulin’in edebiyatımıza kazandırdığı romanlardır. Her birinin ayrı hikayesi ve verdiği güzel mesajlar vardır. Sonuç olarak çağdaş Türk edebiyatının sevilen yazarlarından biri oldu Ayşe Kulin.

 

 

 

 

 

 

 

             3. Nazlı Eray (d.1945)

            Arnavutköy Kız Koleji mezunu olup İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. sınıftan ayrıldı. Edebiyatımıza çok genç yaşlarda yazdığı Mösyö Hristo isimli öyküyle girdi. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı'nda çevirmen olarak iş hayatına atıldı. Fantastik hikâyeleriyle ön plana çıkan yazarımız, ülkemizin önemli öykücüleri arasında yer aldı. Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde roman türünde de yapıtlar verdi. Büyülü gerçekçilik akımının temsilcisi olarak post modern akımın temsilcisi oldu. Eserlerinde eleştiri ve ironi ağırlıklı gerçek dışı bir dünya kurguladı. Öykü ve romanlarında zengin bir düş gücü vardır. Düşlerle gerçekleri çok güzel harmanlayabilen bir yazarımızdır. Latin edebiyatında sık rastladığımız batıl inanç ve falın Nazlı Eray’ın eserlerinde çok kullanıldığı görülür. Sevgi ve hüzün anlatımında ihtisas sahibi olmuş bir yazarımızdır. Kadın merkezli yazarlarımızdan olan Eray, daha ziyade baskın kentsoylu kadın tiplemesini kullanır. İlk yapıtlarında kendi çocukluğunun hatıralarını kullandığı görülür.  Daha sonraki hikayelerinde olayı yaşayan, anlatan ve yazan kadın kimliğindedir. Bu şekilde şöhreti ve güzelliği olan kadın yazar imgesi oluşturmuştur. Yapıtlarında kuvvetli bir serüven duygusu yer almakla birlikte şaşırtıcı ve egzotik görüntüler vermeyi de başarır. Orphee, Pasifik Günleri, Yıldızlar Mektup Yazar, Ay Falcısı, Arzu Sapağında İnecek Var, İmparator Çay Bahçesi, Uyku İstasyonu, Deniz Kenarında Pazartesi, Âşık Papağan Barı, Örümceğin Kitabı, Ayışığı Sofrası, Aşkı Giyinen Adam, Sis Kelebekleri isimli kitaplar Eray’ın romanları oldu. Geceyi Tanıdım, Ah Bayım Ah, Kız Öpme Kuyruğu, Eski Gece Parçaları, Hazır Dünya, Yoldan Geçen Öyküler, Beyoğlu’nda Gezersin, Elyazması Rüyalar, Kuş Kafesindeki Tenor, Aşk Artık Burada Oturmuyor ise öykü kitaplarını oluşturur. Öykülerinin büyük bir bölümünün yer aldığı "Yoldan Geçen Öyküler", "Karanfil Gece Kursu" ile 1988 Haldun Taner Öykü Ödülü'nü, "Aşkı Giyinen Adam" romanıyla da 2002 Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

                4.   Ece Temelkuran (d. 1973)

            1991 yılında Bornova Anadolu Lisesini, 1995 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiştir. İlk yazıları Patika Dergisinde yayınlanan yazar, 1993 yılında Cumhuriyet Gazetesinde profesyonel gazeteciliğe başladı. Kadın hareketi, siyasi tutuklu ve hükümlüler ile Güneydoğu sorunu üzerinde çalışarak bu konular ağırlıklı röportajlar yaptı. Almanya'da kadın hareketi üzerine araştırma yaptıktan sonra avukatlık ruhsatını aldı. Yurt içinde ve dışında çeşitli dergilerde sosyal konularda yazılar yayımladı. CNN Türk'te muhabirlik yaptı ve Dünya Sosyal Forum sürecini izlemek için Brezilya ve Hindistan'a gitti. Venezüella'daki sosyalist devrimini ve Arjantin'de ekonomik krizden sonra oluşan halk hareketini yerinde inceledi. Bu harekete ilişkin yazıları "Buenos Aires'te Son Tango" adı altında dizi olarak Milliyette yayınlandı. Bütün Kadınların Kafası Karışıktır ile başlayan yazarlık serüveni, Oğlum Kızım Devletim-Evlerden Sokaklara Tutuklu Anneler ile devam etti. Kıyı Kitabı ile İç Kitabında onun şiir-metin denemeleri yer aldı. Temelkuran’ın toplumsal ve siyasal içerikli köşe yazılarını gözden geçirdiği kitabında, bugünün gözüyle yorum getirerek kitabına Dışarıdan Kıyıdan Konuşmalar ismini verdi. Belki de insanlar her şey bittikten sonra ya da öyle hissettikleri yaştan sonra yaşamaya başlıyorlar diye yazdı İçeriden Kıyıdan Konuşmalar isimli kitabını. Yoksulları isyan eden, devrimi yoksulların yaptığı ülkeyi görmek gerekirdi. İşte bu yüzden gidip gördü Venezüella’yı. Dönüşünde, Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita isimli kitabını yayımladı. Oğlum Kızım Devletim adıyla yazdığı kitabını sonradan gelişen olayları da dahil ederek Ne Anlatayım Ben Sana olarak yeniledi. Ermeni konusuna daldı aniden. Tüm iyi niyetine rağmen bir kadeh tokuşturma sırasında söylenen şerefe sözü ile kırıldı tüm kristal kadehler birden. Bu serüvenin sonunda çıktı Ağrının Derinliği. Ve ilk romanı, Beyrut’ta savaştan bitip giden insanların ümit ve yaşam mücadelesi var Muz Sesleri isimli kitabında. Ece hanım, bu kez ömrün "İkinci Yarısı" anlatılıyor bu kitapta. Bir adamı öldürmek için çölü geçmeyi göze almış dört kadının hikayesi anlatılıyor Düğümlere Üfleyen Kadınlar’da. Faşizm bize doğru yaklaşırken hiçbir zaman yeterli mesafede tespit edilememiştir. Biz onu anlayabildiğimiz de ise çok geç olacak diyerek yaşananlara “Kayda Geçsin” şerhini koyuyor. 12 Eylül dönemini ilk kez iki küçük çocuğun gözünden Devir isimli kitabından okuyoruz.

     Temelkuran'ı severek okurum, düşüncelerine de katılmasam da saygı duyarım. Lakin köşe yazılarını ve yayımladığı kitapları daha özenli yazması gerektiğine de inanırım. Aykırı duruşlar ancak şahsi kimlikler için geçerli olabilir. Geneli ilgilendiren konularda daha hassas davranmak gerekir. Nasıl ki insanların uhrevi inançlarına karşı saygılı davranıyorsak, özellikle toplum olarak içimizi dağlayan gündem maddelerine karşı da daha duyarlı davranılması gerektiği kanısındayım. 

bottom of page