top of page

PAMFİLYA

      Gençliğimde Halikarnas Balıkçısının, "Mavi Sürgün, Aganta Burina Burinata ve Merhaba Anadolu" isimli kitaplarını okumuştum. Anı şeklinde kaleme almış olduğu ilk iki kitabında deniz sevgisini, denizin güzelliğini, denizcilerin yaşadığı zorlukları ve kurtuluş savaşı dönemindeki asker kaçaklarını anlatmıştı. Bodrum'a sürgün gidişini ve orada yaşadıklarını bu vesileyle öğrenmiş, yazarın deniz insanları ile de tanışmıştım. Merhaba Anadolu isimli kitabında ise balıkçının, yalnız öykü ve roman yazarı değil, engin kültür sahibi bir entelektüel kimliği olduğunu da öğrenmiştim. Kitap fuarı ziyaretimde Cevat Şakir’in başyapıtlarından olan "Hey Koca Yurt" isimli kitabını almış fakat uzun süre okuma sırasında bırakmış, bir türlü okumak kısmet olmamıştı. Günün birinde kitabı okumaya başladığımda, okumakta geciktiğim için kendime çok kızdım. Kitabı okudukça Anadolu’yu ne kadar az tanıdığımı anlayıp üzüldüm. Binboğa dağının ismini Yaşar Kemal’in kitaplarında okumuştum. Yerleşik düzene geçmemek için direnen Türkmenleri anlatan “Binboğalar Efsanesi” isimli güzel romanını da okumuştum. Binboğa’nın, Toros Dağlarının ikinci ismi olduğunu bu yaşımda yeni öğrenmiştim.  Balıkçı bu kitabı ile Anadolu birikiminin nesnel temellerine ışık tutarken o güzel efsaneleri ile de tanıştırıyordu okuru. Sayfalar ilerledikçe, Ön Asya insanının gizlerine giden bir keşif yolculuğuna çıktığımı hissettim. Yazdıklarını okudukça, Pamfilya bölgesi hakkında merakım da giderek artıyordu. Halbuki kaç kez tatil yapmıştım o bildik topraklarda. Gençlik günlerimizde yaptığımız tatiller; kum, deniz ve güneş üçlüsü ile geçiyordu o günlerde. Bu nedenle bol bol denize girip güneşlenmiştik Side ve Sorgun sahillerine.

Pamfilya bölgesi, Anadolu'muzun güneyinde bulunan Aksu çayından başlayarak Antalya ilini de içine alan bölgenin antik dönemdeki ismi. Aslında Likya ve Kilikya antik kentleri arasında kalan bölge olarak ta söyleyebiliriz. Uzunluğu yüz kilometreyi aşan, genişliği yer yer kırk kilometreyi bulan bu ova, Antik Çağ’da Pamfilya olarak tanımlanmış. Sırtını yani kuzeyini yüksek dağlara dayamış, yüzünü Akdeniz’e dönmüş. Bölge tarihin her devrinde göç almış. Pamfilya ismini bu özelliğinden almış. Pamfilya,  çeşitli ırkların yurdu demektir.

Perge'den bir görünüm

     Pamfilya’nın doğu ucunda Alanya, batısında ise Antalya yer alır. Ovanın iki ucundaki bu iki önemli kent arasında antik; Side, Aspendos, Sillyon ve Perge kentleri sıralanmış. Pamfilya'nın Geç Tunç Çağı ve Erken Demir Çağında Hellenik olduğunu iddia etmek mümkün değil. Bu güzel bölge, Büyük İskender'in emri üzerine Hellen yapılmak istenmiş fakat tüm çabalar ve isimlerin Hellence'ye dönüştürülmesi yalnızca dış görünümü etkileyebilmiş. Çünkü bu topraklar üzerine kurulmuş medeniyetler, tarihin çok çok eski çağlarında Anadolu'yu yurt edinmişler.

     Bölgenin arkasına konuşlanan Toros Dağları’ndan çıkan akarsular denize dökülebilmek için doludizgin vadilerden kayıp geçer. Bu akarsu bolluğu ise yol ve köprü gerektirmiş. Bu nedenle Pamfilya bölgesinde antik döneme ait çok sayıda köprü ve taş döşeli eski kervan yolları mevcuttur. Aksu çayını tahayyül edin. Perge antik kentinin gelişmesini sağlayan ulaşım yolu işte bu Aksu çayı vasıtasıyla oluşmuş. Eski ismi Kestros olan nehir, yıllar içinde yolunu değiştirmiş ama Perge kenti, bu çay sayesinde bu kadar ününü sürdürmüş.

Hadrianus Kapısı

      Antalya ilinde 29’za yakın akarsu var. Bunlardan 25’i denize, 4’ü içerdeki göllere dökülür. Akarsuların bazıları yazın kuruyan küçük derecikler olsa da Eşen Çayı, Köprüçayı ve Manavgat Irmağı gibi nehri andıran büyükleri de var aralarında. Akarsuların çok olması gezip görülecek yerleri de etkiler. Bu bölgenin gezginleri öncelikle Kurşunlu Şelalesi ile Düden Şelalesi’ni ziyaret ederek başlar gezilerine. Kurşunlu Şelalesi’nde 18 metre yükseklikten dökülen su, birbirine bağlı 7 adet küçük göl oluşturur döküldüğü yerde. Dünden Şelalesi ise, Lara plajına doğru akıp gider Akdeniz'e. Şelalelerin bulunduğu bölgede hayvanat bahçesi, park, kafe ve lokantalar da renk katar çevreye. Antalya kentinin en önemli yeri, doğal ve korunaklı bir limana sahip oluşu ve ulaşım imkânları nedeniyle antik çağlardan günümüze kadar kesintisiz biçimde liman yerleşimi olarak kullanılan Kaleiçi semti. Kenti gezmeğe Kaleiçi’nden başlamak uygundur. Bu nedenle önce, sütunları hariç, tamamen beyaz mermerden yapılan Hadrianus Kapısını görüyoruz sağ üst köşede. Kalekapısı semtindeki ikinci durağımız ise Selçuklu yapıtlarından oluşan güzel ve ünlü bir külliye. Külliyede bulunan yapılar ise Yivli Minare, Yivli Camii, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigâr Hatun Türbesinden oluşuyor. Antalya’nın simgeleri arasında gösterilen ve ibadete kapalı olan Kesik Minareli Camiini de burada ziyaret edilebilir. Yat limanı, oyuncak müzesi, Hıdırlık kulesi, saat kulesi ve Konyaaltı Plajı da bu bölgedeki görülmeye değer yerler arasında.

      Sıra geldi Pamfilya antik kentlerini gezmeye. Perge Antik Kenti, Antalya’nın 18 km doğusunda ve Aksu ilçesi sınırları içerisinde yer alır. Hitit Dönemi'nde varlığını sürdürdüğüne inanılan ve "Parha" diye bilinen kent Roma Dönemi'nde Anadolu'nun en düzenli kentlerinden biri olmuş. Mimarisi ve mermer heykeltıraşlığı ile ünlü olan antik kentte yapılan kazılarda ortaya çıkarılan heykeller Antalya Müzesi'ni en önemli heykel müzelerinden biri haline getirmiş. Perge, antik kentler içerisinde belki de en düzenli ve en ünlü olanı. Perge’de heykel kaideleri bile günümüze kadar korunabilmiş. Aslında kent, heykelciliği ile ünlü bir sanat kenti. Kentin heykelleri, Antalya Müzesi’nde sergileniyor. Perge Antik Kenti'ne girenleri, Kocabelen Tepesi'nin güney eteklerine inşa edilmiş Yunan-Roma tipi bir tiyatro karşılar. Tiyatrodan şehre giden asfalt yolun sağında eski çağlardan günümüze kalan en iyi korunmuş stadyumlardan biri görülür. Perge antik kentindeki kalıntılar o kadar ihtişamlıdır ki sanki daha birkaç yıl önce yıkılmış bir şehir havası verir ziyaretçilerine. Devasa Roma hamamı biraz onarılırsa, ziyaretçiler tarafından kullanılabilecek gibi bir görüntü vermektedir. Sillyon Antik Kenti ise Serik ilçesine 15 km. uzaklıkta olan Aspendos ve Perge arasında yüksekçe bir tepe üzerinde Akhaios'lar tarafından kurulmuş bir yerleşim yeri. Antalya-Alanya karayolunun 29. km’sinde kuzey yönünde ayrılan 13 km’lik stabilize bir yolla ulaşılır. Antik kentin belli bir girişi yok. Özel bir mülkün bahçesinden zincire bağlı bir köpeğin eşliğinde geçip, kalıntı duvarlar üstünden atlayarak kente giriş yapılıyor. Kentte, Stadyum, Gymnasium, kuleler, Selçuklu Mescidi, sahne kısmı kayaların çökmesiyle tamamen kaybolmuş tiyatro ve spor tesisleri vardır. Antalya- Alanya karayolunun 44. Km’ sinden kuzeye dönen yolun 2. Km’ sinde bulunan Aspendos, sadece Anadolu'nun değil tüm Akdeniz dünyasının en iyi korunan Roma Dönemi tiyatrosudur. Serik İlçesi’ne bağlı Belkıs Köyü sınırları içerisinde yer alan Aspendos Tiyatrosu, M.S. 2. yüzyılda Romalılar tarafından inşa edilmiştir. Aspendos’un mükemmel akustiğinin sırrı hala çözümlenememiştir.

Aspendos tiyatrosu

Side antik kenti ise Antalya – Alanya karayolunun 70. km’dedir. Side merkezinin yerleşimi ile antik kent,  iç içe geçmiş bir durumdadır. Antik kentte tarih ve doğal güzellikler aynı anda yaşanır. Antik bir kalıntıyı bir evin duvarı olarak gördüğünüzde sakın şaşırmayın. Side’ye gördüğünüzde mimari yapılardaki detaylar sizi etkiler. Karayoluyla kente giriş yapanları ilk karşılayan, alanı büyük olan çeşmesidir.Bu nedenle Manavgat Çayı’ndan getirilen suyla beslenen Side’nin su kemerlerini görmeniz gerekir.

     Side'de dolaşmak bile büyük bir keyif. Kent, denize nazır bir açık hava müzesi sanki. Kentin küçük bir limanı da var. 15 bin kişilik Side Antik Tiyatrosunun ise dünyanın en iyi akustiğine sahip olduğu söyleniyor. Agora ise dükkanlarla çevrilmiştir. Güneş Tanrısı Apollon adına yapılan tapınak, dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul ediliyor.  Tapınak tüm ihtişamı ve denize meydan okurcasına yükselen sütunları ile ziyaretçileri karşılıyor. Restorasyon ile sadece bir köşesi ayağa kaldırılan Apollon Tapınağı bu haliyle dahi ziyaretçilerin ilgisini çekmeyi başarıyor. Denizin ve gökyüzünün mavisi ile tapınağın beyazı görülmeye değer bir uyum sergiliyor.

Apollon Tapınağı

     Side Müzesi tarihi alanın hemen yanında yer alıyor. Müzeden sonra birçok önemli uygarlığa ev sahipliği yapmış Manavgat ilçesi de ziyaret edilmeli. Manavgat’ın en önemli yeri ise şüphesiz Manavgat şelalesi. Diğer şelaleler ile karşılaştırıldığında çok az bir yükseklikten akmasına karşılık, ırmağın yol aldığı güzergâhın genişliği ile dikkat çekiyor. Buna karşılık turizm adına yapılmaya çalışılan derme çatma tesisler ve şelalenin suyunun yönlendirildiği yapay kanallar, tesisin bilinçsiz insanlar tarafından yönetildiğinin de bir göstergesi. Manavgat nehri üzerine, Oymapınar ve Manavgat barajları mevcut. Nehrin turkuaz yeşili suları mineraller bakımından zengin, temiz ve bir o kadar berrak. Barajlardaki yeşil ve serin sularda kulaç atabilir ya da bir kanoyla küçük keşifler yapma imkanına da sahipsiniz. Manavgat’ta geniş bir alan üzerinde kurulu Doğal Milli Park Alanı Köprülü Kanyon’da görülmesi gereken yerlerin başında gelir. Köprülü Kanyon Milli Parkı, Manavgat'tan 60 km uzaklıkta ve Toros Dağları'nın eteklerinde yer alır. Köprülü Kanyon, rafting yapmak için ideal bir bölgedir. Nehrin batısında dağlık arazide, denizden 950 metre yükseklikte tarihi Selge şehri bulunmaktadır. Nehir boyunca kaleler ve su kemerleri, Roma devrine ait köprüler ve tarihi yollar gibi pek çok arkeolojik yapı görülmeye değer. Side ve çevresindeki Kumköy, Sorgun ve Titreyen Göl, doğanın tüm güzellikleriyle iç içe geçmiş birbirinden lüks otellerle doludur. Otellerin yanında, moteller, pansiyonlar, tatil köyleri ve apart oteller de bulunur.

Alanya’ya ise mağaralar kenti olarak tanınır. Ünlü Damlataş Mağarası görülmeye değer yerlerin başında gelir. Tesadüf sonucu keşfedilen mağara ziyaretçilerini büyülediği gibi astım hastalarına da şifa verir. Ardından Alanya Kalesi mutlaka görülmelidir. Denizden yaklaşık olarak 250 metre kadar yüksek bir yarımada üzerinde bulunan kale, oldukça büyük ve merkeze biraz uzaktır. Öğlen yemeğinizi ise Dim Çayı kenarında yemenizi öneririm. Alanya’nın doğu ve batı ekseninde birçok antik kent kalıntısı vardır. Bu kentlerin bir kısmı kıyıda, bir kısmı sarp yamaçlarda kurulmuş olup, bu kentler Pamfilya ile Kilikya bölgesi kentleridir.

Alanya Kalesi

     Pamfilya’ya ait olan Colybrassus, diğer adıyla Ayasofya antik kenti, Alanya’nın 30 kilometre kadar kuzeybatısında olup Roma döneminden kalma bir kenttir. Çevreye dağılmış durumdaki çok sayıda yazıt, önemli bilgiler içermekle birlikte kent tarihi henüz gün ışığına çıkmamıştır. Colyabrassos’a gezinizi Uçansu Şelalesi gezisi ile birleştirmenizi öneririm. Uçansu Şelalesi Alara ırmağından çıkan muhteşem bir şelale olup görsel bir güzelliği vardır. Hamaxia antik kenti ise Alanya’nın 12 kilometre kuzeybatısındadır. Halk arasında ise sinekkalesi olarak bilinmektedir. Antik çağda Pamfilya bölgesi içindeki kent için dönemin coğrafyacısı Strabon, gemi yapımında kullanılan sedir ağaçlarının bolluğundan söz etmiştir. Bu yorgunluğun üzerine dinlenmek için, Kleopatra Plajı’nda yüzüp, güneşlenebilirsiniz. Antalya’nın batısında kalan Termessos antik kentine ise Antalya-Korkuteli yolunun 24.km’den sola tırmanan özel yolla gidilir. Kent, Anadolu'nun en eski halklarından olan Luvi’lerin soyundan gelme Solym'ler tarafından kurulmuştur. Deniz seviyesinden ortalama 1.150 metre yükseklikte, Güllük Dağı’nın güneybatısında doğal bir platform üzerine kurulan kent, en iyi korunan antik kentler arasında yer alır. Kent birçok yabani bitkinin arasında saklanmış ve sık çam ormanlarıyla sınırlanmıştır. Termessos’un, huzur veren ve el değmemiş görünümüyle diğer antik şehirlerden farklı ve insanı etkileyen bir havası vardır. Doğal ve tarihi zenginliklerinden ötürü, şehir adını taşıyan Milli Park kapsamına alınmıştır. Şehir surları, sütunlu cadde, kanalizasyon şebekesi, agora, tiyatro, binalar ve tapınaklar görülecek mekanlar arasındadır. Antalya’dan Isparta’ya giderken 24. kilometreden sola dönüp 7 kilometre giderseniz, Kurşunlu Şelalesine ulaşırsınız. Kurşunlu Şelalesinin yüksekliği 18 metre olup şelale 2 kilometre boyunca kanyon içinden geçer. Burada her yaştaki insan için rafting turları düzenlenmektedir. Şelale ve gölet alanını çevreleyen alanlarda piknik yerleri, manzara izleme platformları, oyun parkları, gezinti kolaylığı sağlayan yürüyüş yolları yapılmıştır. Doğal güzellikleri nedeniyle görülmesi gereken yerler arasındadır. Pamfilya bölgesi yayla turizmi açısından da çok zengindir. Serik’teki Ovacık, Gödre ve İkiz yayları ziyaretçileri her yönüyle doyuracak niteliktedir. Bunların yanı sıra Akseki’de Piser yaylası, Alanya’daki Dereköy, Pınarbaşı ve Mahmutseydi yaylaları ile İbradı yaylalarını görmek, doğa severler için kaçırılmaması gereken güzelliklerdir. Ayrıca İbradı köyünün güzellikleri ise düğmeli evler isimli başka bir yazının konusu.

     Şimdiden güzel izlenimler sizlere.

bottom of page