top of page

PERSEPOLİS

 

    

     Ancak ölü bir kadının özgür olabildiği İran’da kadın yazar değil kadın olmak dahi çok zor. Bu nedenle İran Edebiyatında kadın yazarları tanıtabilmek te bir o kadar zor. İran’da yazan kadın yazarlardan daha çok İran dışında sürgünde yazan kadın yazar bulunuyor. Aslında kadınlar dünyanın birçok ülkesinde toplumda var olma mücadelesi veriyor. 21.yy’ın ikinci on yılında, Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi imzalanıyor. Sözleşme İstanbul’da imzalandığı için de İstanbul Sözleşmesi olarak adlandırılıyor. İmzaların üzerinden on yıl geçmeden Türkiye bu imzalardan vaz geçiyor. 21.yy’da yaşanan bu olay, ne acı ve ne kadar üzücü değil mi? Konumuza dönersek İran edebiyatında az da olsa güçlü kadınların sesleri gelir kulağımıza. Kadın yazarların sayısı az olsa da birçok erkek yazardan daha da gür çıkıyor sesleri.

      Marjane Satrapi kimdir? İranlı yok yönlü bir edebiyatçı. Çizgi film romancısı, Akademi ödülü adayı animasyon film yönetmeni ve çocuk kitabı yazarı. Ayrıca aslen Kaçar Türklerinden bir sanatçı. İran'da, İslam Cumhuriyeti devriminden önce yani Şah öneminde komünist ve sosyalist faaliyetlere karışmış bir ailenin çocuğu. Tahsil hayatına İran’daki bir Fransız okulunda başladı. Bu süre içinde Şah'ın devrilmesi ve Ayetullah Humeyni rejimi döneminde İran-Irak Savaşı'nın ilk yıllarını yaşadı. Küçük yaşlarda önemli politik olaylara tanık oldu. İçinde bulunduğu kargaşa ortamından kurtulması için 14 yaşında ailesi tarafından Viyana'ya gönderildi. Orta eğitimini yurt dışında tamamladıktan sonra yüksek tahsilini yapmak için İran'a geri döndü. Burada 21 yaşında evleneceği Rıza'yla tanıştı, 1 yıl evli kaldıktan sonra boşandı. Tahran Azad Üniversitesi'nde Görsel İletişim bölümünü bitirdi ve Fransa'nın Strasbourg kentine yerleşti. Yurt dışındaki çalışmaları sırasında, İran’daki çocukluğundan yola çıkarak hazırladığı çizgi romanı “Persepolis”i tamamladı. Bu kitabı sayesinde, İran İslam Cumhuriyeti devriminden sonra yaşananları bazen gülerek bazen de üzülerek yani kara mizah özelliğini öne çıkararak anlattı. Kitabında çocukluk ve gençlik yıllarından kesitler sunarken ülkesinin tarihi geçmişini de anlatıyor. Siyasal İslam’ın öngördüğü özgürlükler, kadınların toplumdaki konumu ve günlük yaşamda karşılaşılan zorluklar da kitabın ana çerçevesini çiziyor. Kitabın ana fikri ise refaha ve zengin kaynaklara sahip bir ülkeyken emperyalist devletlerin eliyle sürüklendiği uçurumu gözler önüne sermesi. Çok satan kitabından sonra filmi de yapıldı ve çok ta başarılı oldu. Çünkü filmin gücü sadeliğinden geliyordu. Persepolis’in yazarına getirdiği zarar ise ne yazık ki çok daha fazla oldu. Önce ülkesinden sürgüne gönderildi, ardından filmi ve kitapları ülkesinde yasaklandı.

      Simone de Beauvoir’nın, “Kadın olarak doğmazsınız, kadın olursunuz” sözlerinin gerçeği ne güzel yansıttığını unutmamak gerekiyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

bottom of page