top of page

İSTANBUL'UN

Yokuş ve Merdivenleri

Kamondo Merivenleri.jpg

     “İstanbul deyince aklıma martı gelir

       Yarısı gümüş, yarısı köpük

       Yarısı balık, yarısı kuş.

       İstanbul deyince aklıma bir masal gelir,

       Bir varmış, bir yokmuş.”

     Ünlü sanatçı ve şairimiz Bedri Rahmi Eyüboğlu, İstanbul Destanı adlı şiirinde bu dizeler ile betimlemiş güzel İstanbul’u. İstanbul kenti; sadece vapurlarıyla, martılarıyla, simidi ve Boğaziçi’yle değil tepeleri ve yokuşlarıyla da hafızalarda kalmıştır. Bana göre bu kenti önce sevmek sonra da tanımak gerek.

     İstanbul’da doğup büyüyenler ve kente gönül verenler şehri yedi tepeli kent olarak tanımlar. İnsanlarımızın çoğunluğu kentin yedi tepeli olduğunu bilse de tepelerin isimlerini maalesef hatırlamaz. Oysaki bu tepeler senelerce şiirlere, şarkılara ve filmlere konu olmuş, gönüllere yer etmişlerdir. Ben İstanbulluyum diyen bir arkadaşınıza, kentin en ünlü tepesini sorduğunuzda, muhtemelen aklına ilk Çamlıca tepesi gelir. Oysaki Çamlıca Tepesi’nin bu yedi tepe ile hiçbir alakası yoktur.  Aynı şekilde Gayrettepe, Seyrantepe, Gültepe ve Fikirtepe de bu ünlü yedi tepe arasında bulunmaz. İstanbul’un yedi tepesi denilen tepeler eski İstanbul’un yani sur içinde kalan bölgesinde bulunan tepelerdir. Bu kadim kent; Topkapı Sarayı Tepesi, Çemberlitaş Tepesi, Beyazıt Tepesi, Fatih Tepesi, Yavuzselim Tepesi, Edirnekapı Tepesi ve Kocamustafapaşa Tepesi olmak üzere yedi tepenin üzerine kurulmuştur.  Bu büyük kentin sadece sur içinde yedi tepesi varsa sur dışında da en az onyedi tepesi olduğunu gayet iyi biliriz. Bu kadar tepenin bulunduğu bir kentte kaç yokuş bulunduğunu ise tahmin dahi edemeyiz.

     İstanbul kentinin yokuşları öylesine ünlü olmuştur ki darbımesel haline gelmiştir. Eski İstanbullular cahil kimseler için, “Kargadan başka kuş, Zeyrek'ten başka yokuş tanımaz” tabirini kullanırmış. İstanbul’un çok ünlü yokuşları vardır. Şişhane Yokuşu, Kumbaracı Yokuşu, Eşekçatlatan, Devebağırtan ve bunun gibi daha niceleri. Bu yokuşların kimi dikliği, kimi uzunluğu, kimi merdivenleri, kimi de güzellikleri ile tanınmıştır. İstanbul’un yokuşları insanın dizlerinde derman bırakmaz ama kente kimliğini veren motifler arasında bu yokuşların ayrı bir yeri de vardır. Örneğin sadece Beyoğlu bölgesinde 100’ün üzerinde merdivenli yokuş olduğunu kaç İstanbullu bilebilir sizce. Şimdi gelelim bu kentin ünlü yokuşlarına ve bunların bilmediğimiz özelliklerine.

 

1.Yüksek Kaldırım: Cenevizliler dönemine ait olan sokaklardan biridir. Beyoğlu ile Karaköy’ü birbirine bağlayan merdivenli ve çok ünlü bir yokuştur Yüksek Kaldırım Yokuşu. 20.yy’ın ortalarında merdivenlerinden arındırılarak araç trafiğine de açılmıştır. İstanbul’un işgal günlerini de yaşayan bu yokuşa adeta kentin ruhu sinmiştir. Yokuşun Tünel tarafının hemen sol tarafında Divan Edebiyatı Müzesi diğer namıyla Galata Mevlevihane’si bulunur. Bu Mevlevihane kentin ilklerinden biridir ayrıca. Bu yokuşta sağlı sollu birçok ünlü mağaza etrafa tespih tanesi gibi saçılmış eski zamanlarda. Bir zamanların ünlü şapkacısı Pepo’nun, mezeci Çerkezo’nun ve müzik aletleri satan Papa Corc’un dükkânlarının yerlerinde bugün hangi dükkânlar açılmış bilen var mı aranızda? Orhan Veli, Dedikodu isimli şiirinde bu yokuşu;

“Kim söylemiş beni

  Süheyla’ya vurulmuşum diye?

  Kim görmüş, ama kim.

  Eleni’yi öptüğümü,

  Yüksek kaldırımda, güpe gündüz?” Dizeleri ile ne de güzel ölümsüzleştirmiş.

 

2.Serencebey Yokuşu: Yıldız Sarayından Beşiktaş İskelesi’ne kadar uzanan dik bir yokuştur. Beşiktaş’ın denize ulaşan pek çok yokuşu arasında en dik ve en uzun olanı da işte budur.  2.Abdülhamit döneminde Yıldız Sarayı, sadece padişahın ikametgâhı değil, istibdat olarak nitelenen bir yönetim anlayışının da merkezi konumunda bulunur. O günlerde Padişahın yakın çevresinde bulunanlar da evlerini bu yokuşta yeni yapılan konaklara taşımış. Ertuğrul Tekke Camii ise bu yokuşta bulunan bir ibadet merkezi olmuş. Serencebey Yokuşunun sonunda bulunan Beşiktaş İskele Meydanı`nda ise Deniz Müzesi ile Barbaros Hayrettin Paşa anıtı yer alır.

 

3.Kazancı Yokuşu: Cihangir ile Gümüşsuyu’nu ayıran tek yönlü, dar ve çok dik bir yokuştur. Belçika Konsolosluğunun yanından aşağı tarafa saptığınızda Fındıklı'ya inilir. Bu yokuşta 1 Mayıs 1977 tarihinde yaşanan o uğursuz olaylar siyasi tarihimize kara bir leke olarak düşmüş durumda. Neyse ki Ferhan Şensoy’un, “Kazancı Yokuşu” adlı bir öyküsü insanları biraz olsun güldürür. Yokuşun en önemli bir diğer özelliği ise gece gündüz gürültünün hiç eksik olmaması.

 

4.Bebek-İnşirah Yokuşu: Bu yokuş, “Eşek Anırtan Yokuşu” olarak da bilinir. Söylentilere göre, eski günlerde bu yokuşu sırtında yükle geçmek zorunda kalan eşekler o kadar zorlanırmış ki yorgunluktan çıkamayanlar var güçleriyle anırmaya başlarlarmış. Etiler semtinden Bebek’e inmek için yapılmış olan yol, hem dar hem de bir o kadar dik bir yokuştur. Ünlü gazeteci Mehmet M. Yılmaz baharın geldiğini Bebek’te, İnşirah Yokuşu’nun başındaki beyaz köşkün bahçesindeki manolya ağacı açtığı zaman anladığını yazmış bir yazısında. İnanıyorum ki o Manolya ağacını mevsiminde gördüğünüzde sizlerde âşık olursunuz ona.

 

5-Mahmutpaşa Yokuşu: Kapalıçarşı’dan Tahtakale’ye inen sevimli bir yokuştur aslında. İstanbul’un en işlek yollarının en önde gelenidir ayrıca. İnsanlar bu yokuşu genellikle iş icabı kullanmaktadır. Her bütçeye uyan ve her türlü malın satıldığı dev bir ticaret merkezi konumundadır. Sadece Kapalıçarşı'da yaklaşık 4.000 dükkânın bulunduğunu ve çalışan insan sayısının yaklaşık 25 bin olduğu söylersem inanır mısınız bana?  Kentin labirentlerinde kaybolan insanlarımız belki de bu yokuşta aradıklarını buluyorlar hala.

 

6.Faik Baba Yokuşu: Eski eşyalara, binalara ve kent tarihine az biraz merakınız varsa İstanbul’da hapis kaldığınız bir hafta sonunu Çukurcuma’ya ayırmalısınız. Bu semtteki zaman yolculuğu sizi gerçekten mutlu etmeye yetecek konumda. Antikacılarıyla ünlü, dizi ve romanları ile hayatımıza karışmış bu tarihi semtte görmeniz gereken çok farklı mekânlar bulunmakta. Bunların arasında Faik Paşa Yokuşu ise ön planda. Bu yokuş Çukurcuma’nın simgesi olmuş durumda. İtalyan tarzı yüksek taş binalarıyla Tophane’ye kıvrılan bu sokağın her köşesinde ayrı bir hikâye var aslında. Bir zamanların İstanbul’unda varlıklı Rum, Ermeni ve Levanten aileleri hayatlarını bu sokaklarda yaşamış yıllarca. Sadece Faik Paşa Yokuşunun değil tüm Çukurcuma’nın en renkli dükkânı da bu sokakta. Adı, “The Works, Objects of Desire” desem kim inanır bana?

 

7. Portakal Yokuşu: Ortaköy’ün dereboyunu semtini Ulus'a ve Akmerkez’e bağlayan dik bir yokuştur. Şahane bir boğaz manzarasına sahip olan bu yokuş, boğaz köprüsünün de altında kalmış durumda. Ulus Parkı ile TRT binası da bu yokuşta konuşlanmış. Unutmadan söylemeliyim Leyla Onomay’ın “Portakal Yokuşu” isimli bir şiir kitabı da var bu arada.  Portakal Yokuşu, bazılarına göre İstanbul’un en güzel manzaralı yokuşu diyorlar aslında.

    

     İstanbul’un kendine has konumu, şehrin yollarını dik yokuşlar ve yokuşların da yetmediği durumlarda ise merdivenli yollara dönüşmüştür. Bu nedenle İstanbullu olmak özellikle geçmişte bu yokuşları ve merdivenleri kullanmayı da gerektirmiş. İşte bu yüzden İstanbul’da; Merdiven Sokağı, Merdiven Yokuşu, Merdivenli Bayır, Merdivenli Çeşme, Merdivenli Hamam Çıkmazı ve hatta Merdivenköy’ü isimli sokak ve semtler bulunur. Durun daha bitmedi bu çileli yollar. Önce Bayıldım Yokuşu ve hemen yanında Yoruldum Yokuşu ve de en önemlisi Karaköy’deki Kamondo Merdivenleri sizler tarafından bir an önce keşfedilmeyi bekliyor.

 

       Bu yedi tepeli İstanbul bir başka güzeldir aslında. Batının cetvelle çizilmiş, simetrik düzgün yolları bu nedenle ruhsuz gelir İstanbullulara.

bottom of page