top of page

Sessİz Güzel

           URLA

Urla'da deniz manzarası

     Diyelim bir masa var önümde

     Elimde bardak

     Oturmuş içiyorum

     Bardak mı Urla mı tuttuğum?

 

     Bardağı masaya

     Tak!

     Vurdum mu vurdum

     Masaya dönüyorum

     Urla, uzak, uzak, uzak

 

     Diyelim oturmuş yazıyorum,

     ……  ……..  ……

     ……  ……..  ……

 

     Yavaş yavaş sarhoş oluyorum mısraları ile son buluyor Necati Cumalı’nın Urla isimli şiiri.

 

     Urla, İzmir’e eski günlerdeki kadar uzak değil günümüzde. Yeni yollar yapıldı mesafeler kısaldı. Ama Urla hala şirin ve sakin, özlenen bir sahil kasabası. Urla’yı diğer sahil kasabalarından farklı kılan öncelikle 12 adası. Urla’nın 37 mahallesi, 14 köyü bulunsa da nüfusu az. Buna karşılık toprağı hem fazla hem de verimli. Uzaktan bakıldığında sanırsınız İtalya'nın Toskana bağ ve bahçelerine gelmiş gibi hissedersiniz kendinizi. Urla’da bağcılık eski mi eski, binlerce yıl önce başlamış bu topraklarda. Bugün de bölgenin şarap üreticileri bir araya gelip, müthiş bir “bağ yolu” projesi başlatmışlar aralarında. Şarap severler için bulunmaz bir nimet aslında Urla. Öncelikle yeşil mi yeşil, bunun yanı sıra mavinin her tonu da yaşanır deniz kenarında. Nobel Ödüllü Yunanlı şair Seferidis’in, ünlü yazarımız Necati Cumalı’nın ve de Tanju Okan’ın isimleriyle anılan bir ilçe olmuş durumda Bu nedenle Urla, birkaç sayfanın içine sıkıştırılıp anlatılamaz bir kasaba. Onu yeterince tanımlayabilmek için sayfalar dolusu kitap yazmak gerek. Bu nedenle sizlere, Urla’nın sadece denizle bütünleşmiş İskele Mahallesi ile yakın çevresini tanıtmakla yetineceğim.  Kadınlı erkekli  insanlar, evlerinin önlerine attıkları sandalyelerine kurulmuş büyük şehir insanlarına nispet yapar gibi bakıyorlar gelip geçen ziyaretçilere. Bu sokakları dahi anlatmakla olmuyor zira komşuluğun, insanlığın, hoşgörünün zirve yaptığı sokakları betimlemek için kelimeler yetersiz kalıyor ne hikmetse. 

İskele'nin denizden görünümü
İskele Mahallesindeki Kum Plajı

     Doğa ile tarih iç içe geçmiş Urla’da. Arkeolojik çalışmalar sonucunda, Milattan dört bin yıl önce yapılan Limantepe Höyüğü ortaya çıkarılmış. Buluntuların en önemlisi ise kent limanı. Bu antik liman, Ege Denizi'nin bilinen en eski limanlarından. Son yıllarda yapılan çalışmalarla liman çok güzel bir görünüme kavuşmuş. Bence geziye buradan başlanmalı. Antik kalıntıların bulunduğu iskele mevki ve karantina adası görülmesi gereken yerlerin önde gelenleri. Urla İskelesinde bulunan “Ankara Üniversitesi Mustafa Koç Deniz Arkeolojisi Merkezinde” antik tekne yapım atölyesini gezip, görmeli. Çivi kullanılmadan yapılan “Kiklat” tekneleri, geçmişi geri getirir gibi. Bölgenin olmazsa olmazı o şirin barınağı. Barınağı, Urla Su Ürünleri Kooperatifi işletiyor ama yelken sevdalıları da ondan faydalanıyor. Erkekler kadar kadınlar da kullanıyor bu barınağı. Barınakta balıkçılar ile yelkenciler iç içe kardeşçe yaşıyor. Deniz sevdalıları gerçekleştirdikleri deniz içerikli organizasyonlarla canlı tutuyorlar Urla’nın gündüz ve gecelerini. Barınak sadece bir tekne barınağı da değil ayrıca. Dersiniz ki lüks bir marina. Mükemmel ofisleri, mezat alanları, sağlam tonozlarının yanı sıra birbirinden güzel lokantaları, tarihi dokuyu bozmayan otelleri ile de bütünleşmiş durumda. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi de burada. Bu barınak bana göre bir yaşam merkezi. Bunun ana nedeni Urla’nın iklimi. Yazın en sıcak günlerinde dahi kuzey rüzgarlarının ilk uğrağı Urla olur mutlaka. Bu nedenle yelken sporuna çok müsaittir buranın rüzgârları. Ayrıca balık çeşitliliğinin fazlalığı da denizden yararlanmak isteyenler için bulunmaz bir nimet. Çevre adaları ise az da olsa günübirlik turizme hizmet veriyor. Bana göre Urla sahilinde yapılması gereken en önemli gözlem, her sabah saat 10’da iskelede yapılan balık mezatını izlemek.

      Urla’nın merkezi denize yaklaşık beş kilometre uzaklıkta ama bazı mahalleleri deniz kenarında. Çeşmealtı ve İskele Mahalleleri ise bunların en ünlüleri. İskele sahiline geldiğinizde sizi küçük bir liman, limanda rengarenk balıkçı tekneleri, görmüş geçirmiş balıkçıları, payını bekleyen kediler ve tespih tanesi gibi sıralanmış balık lokantaları karşılıyor. Buranın özellikle gün batımı oldukça keyifli.  İskele Mahallesinin deniz görmeyen sokaklarında da birbirinden güzel taş evler bulunuyor. Bu evlerin aralarına sanat ve sanatçı mekanları açılmış. Urla, sakinliğinin yanı sıra sanat ağırlıklı bir yerleşim yeri. Urla’da doğan veya göçüp buraya sığınan ünlüler de hiç unutulmamış. Onların anıları sokaklarda ve mekanlarda yaşatılmaya devam ediliyor. Urla’ya yeni yerleşen sanatçılar da eksik olmuyor. Ünlü opera sanatçısı Hakan Aysev’de Urla’ya yeni demir atanlardan. Urla İskelede muhteşem bir sanat merkezi yaratmış. Bu seçim ve yerleşimler tesadüf değil elbette. İstanbul’la kıyaslandığında hayat burada çok daha kolay. İki adım atınca doğayla iç içe oluyor insan. İstanbul gibi beton yığını değil nede olsa. Ayrıca bölgede her yer sit alanı, yapılaşma son derece kontrollü. Çarpık yapılaşmaya geçit yok. Buna bir de beşerî ilişkilerin içten ve düzeyli olması eklenince Urla’ya göç giderek çoğalıyor. Ayrıca havası belki de sanatçılara ilham kaynağı oluyor. Çünkü Urla’da güneş o kadar parlak ki. İskele Mahallesi yakınındaki Hastane Adası veya diğer ismiyle Karantina Adası, Urla’ya karayolu ile bağlı. Devlet Hastanesi yeni yerine taşındığından beri ada halka kapalı. Ancak özel izin ile Karantina tesisleri ziyaret ediliyor. Halbuki bu bölge atıl duracağına, alt yapısı tamamlanıp bir an önce turizme kazandırılmalı. Dünyada tescilli üç Karantina Adası bulunuyor. ABD'de Elisa Adası, Hırvatistan'nın Dubrovnik kentinde ve ülkemizde Urla’da bulunan Karantina Adası. Karantina, 1865 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından Fransızlara kurdurulmuş. Urla Tahaffuzhanesi de denilen bu mekanda, İzmir’e gelen yabancılar, bulaşıcı hastalıklara önlem amacıyla öncelikle burada muayeneden geçirilirmiş. Uzun yıllar hastane olarak kullanıldıktan sonra, 2014 yılında kaderine terk edilmiş. İskele sahilinin iki ünlüsü var biri Seferidis diğeri Tanju Okan. Birincisi burada doğmuş diğeri ise bu topraklara gömülmüş. Yorgo Seferidis’in Urla’da çocukluk dönemini geçirdiği ev restore edilerek butik otele dönüşmüş. Şairin ismini de taşıyan sokak bu günlerde sanat sokağı haline gelmiş. Her hafta cumartesi günleri çeşitli sanat etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. Çeşitli dallardaki sanatçılar, eserlerini ünlü şairin adının taşıyan bu sokakta sergiliyor. Granit kakma, yontma heykel, seramik, cam, çini, ebru, takı, antika, kolaj, akrilik ve resim gibi eserler sokağı süslüyor. Urla’ya geldiğinizde bu sokakta oturup bir çay için, sergileri gezin, ara sokaklarında bol bol fotoğraf çekin ve güzel insanlarını tanımaya çalışın. Tanju Okan ise İskele Mezarlığına gömülmüş. Adını yaşatan bir park ve çok sayıda mekân bırakmış arkasında. Yaz döneminde geceleri pazar da kuruluyor burada. Urla İskele de denize girmek isterseniz Kum Denizi Plajı’nı tercih edebilirsiniz. Su oyunları, çocuk oyun parkları, yaşlı ve engelli vatandaşlar da düşünülmüş bu plajda. Uzun ve temiz bir plaj olan Kum Denizi Plajı hafta sonları biraz kalabalık olduğunu unutmayın. Plajın geniş bir otoparkı da var. Bu bölge konaklamak için de uygun bir yer. Urla Pier, Urla Pera, Maison Vourla, Zeytin Otel konaklama yerlerinin ünlüleri. Daha iç bölgede kalan Beliz’i Boutigue Otel de gayet güzel. İnsan Urla'da dolaştıkça karnın acıktığını da hissediyor. İskele civarında öğle yemeği için katmer yenebilir. Adanın hemen karşısında bulunan Ünal Kardeşler bunun için uygun bir mekân. O küçük hamur topağının, kâğıt kadar ince bir yufka haline gelmesini seyretmek dahi insanı bir hoş ediyor. Beklentinizi hiçbir zaman fazla yüksek tutmayın. Ben zamanında Hocapaşa Katmercisinde bulduğum tadı şimdilik hiçbir yerde bulamadım. Arada soluklanıp bir kahve molası vermek için ise Denizaltı Kafe, Yakamoz Kafe, Koçif Kafe, Çardak Kafe, Urla Nar Kafe’yi deneyebilirsiniz. Akşam yemeği için Urla İskele ‘de birçok alternatif var. Yengeç, Urit, Terrace Vourla, Liman, Yosun, Adres Balık, Sahil Restorandan birini seçebilirsiniz. Fiyat ve kalite bakımından birbirine yakın gibi ama Yengeç diğerlerinden bir adım daha önde gibi. Urla Pier Hotel’in butik ve şirin restoranında ise hafta sonlarında caz dinletileri oluyor. Urla Köyce ise denizden biraz uzak, buna karşılık sempatik ve lezzetli bir mekân. Kullandıkları ürünlerin çoğunu kendileri üretiyor. Akın’ın Yeri ise Özbek köyü sahilinde, ünü dillere destan bir lokanta ama merkeze oldukça uzak kalıyor. Urla İskele kavşağından Urla Merkez’ine doğru giden ağaçlı yol denilen bir yol var. Bu yolu yürüyün ve fırsat bulursanız bu yol üzerinde bulunan kır kahvaltıcılarında kahvaltı yapın. Bana göre kışı dahi güzeldir İskele Mahallesinin. Paltonuzun yakasını kaldırmış, eller cebinizde deniz kenarında yürürken, martıların seslerini dinlediğinizi bir düşünün.  Bunu yaptığınızda inanın özgürlüğünüzü hissedeceksiniz. Sonunda Urla’da tüm mevsimleri yaşamayı öğreneceksiniz. İskele Mahallesinin Limantepe bölgesinde arkeolojik kazıların devam ettiğini de söylemeliyim. Arkeolojik kazıların en büyük özelliği ise kara ile birlikte deniz altında da yapılması.

Malgaca Pazarı girişi
Urla Meydanı ve AVM

     Biz Urla’yı keşfe devam edelim. İlçenin Rum izleri taşıyan nostaljik mimarisini, bitişik nizam sokaklarını ve salaş lokantalarını görmek isterseniz, Urla’nın ilçe merkezine gitmeniz gerek. Sakın unutmayın Urla’da apartman yoktur. Binalar en fazla üç katlıdır ama bahçesi vardır çoğunlukla. Malgaca Pazar’ı görülmesi gereken bir yer. Girişi Mısır Çarşısı’nı andırıyor. Geçmiş yıllardan kalma bir yer hissi yaratıyor. Çarşıya girdiğinizde küçük bir meydan çıkıyor karşınıza. Çevresinde kahvehane, kafe, manav, alışveriş yapılacak dükkanlar sıralanmış. İnsanın içini ısıtan samimi bir ortamı var. Otantik bir yer aynı zamanda, güzel ve güler yüzlü esnafların toplandığı bir çarşı. Arasta ve Malgaca Pazar’ı başka yerde görülmeyen bir şekilde, iç içe geçmiş. Urla da yöresel yemekler, çay, kahve içmek ve hediyelik eşya almanın en ucuz mekânı. Burada manavından kasabına, terzisinden ayakkabıcısına, berberinden kahvehanesine, manifaturacısından bakkaliyesine kadar ne ihtiyacınız varsa karşılayabilirsiniz. Eski Urla’nın ruhunu hissettiren bir çarşı. Cuma günleri kurulan haftalık pazar bu mekânı daha da şenleniyor. Köylü, ürettiği ürünü buraya getirip satıyor. Urla’nın güveci de ünlü. Dana eti, bol domates, yeşil biber, soğan ve patates ile yapılan güveç, kendi suyu ile fırında yavaş yavaş pişirilerek yapılıyor. Güveci en iyi yapan lokanta ise bu pazarda bulunan Beğendik Abi, aslında Ege usulü bir esnaf lokantası. Ama sadece güveci değil, mevsiminde pişirilen pirinçli enginar dolması, terbiyeli şevketi bostanı, kuzu etli arapsaçı ve enginarlı pilavı da ünlü mü ünlü. Dükkânın adı Beğendik Abi ama sahibi Handan Hanımın sözü geçiyor her yanda. Ömre Bedel Yemekler lokantası da Beğendik Abi lokantasının komşusu. Birbirinden güzel ev yemekleri için deneyebilirsiniz. Başka bir alternatif ise Lale Katmercisi. Katmer çok yağlı görünüyor ama ısırdığınızda ağzınızda dağılıyor. Lokanta Levan ile Mahfel de denenmeye değer. Pizzeria Luna Romana, Urla meydanında. Bu küçük ilçede, gerçek İtalyan lezzetini bulmak insanı şaşırtıyor. Et severler için de güzel bir önerim var Urla’da. Biraz ters bir bölgede olmasına rağmen, kaliteli ve lezzetli etleriyle Seyhan Et Lokantası, İstanbul’un birçok ünlü etçilerini dahi geride bırakmış. Urla’ya ilk kez gelenlere Kekik Turşusu, Enginar Dolması ve Çalkama yemelerini de tavsiye ederiz. Malgaca Pazarı’ndan aşağı doğru indiğinizde sağ tarafa saparsanız bu kez karşınıza Sanat Sokağı çıkıyor.

Urla Sanat Sokağı
Necati Cumalı Evi

     Sanat Sokağı, Urla merkezinde yer alıyor. Bu sokakta Atatürk Kültür Merkezi de yer alıyor. Urla’nın tarihi dokusunu en iyi yansıtan yerlerden biri. 2009-2010 yıllarında ortaya çıkmış. Gerçek adı Zafer Caddesi olarak bilinen ve zaman içinde değişime uğrayan sokak, birkaç sanatçının buraya gelip atölye kurmaları ve sanatsal etkinliklere başlamaları ile oluşmuş. Sanatçılar ilk olarak “Urla Sanat Geceleri” adında bir etkinlik düzenlemişler ve bu etkinlik sonrasında sokağın adı “Sanat Sokağı” olarak kalmış. İlk bakışta insana Alaçatı’yı anımsatıyor. Bu sokakta sanat atölyeleri, kafeler, butikler, kitap evleri, antika ve hediyelik eşya dükkanları bulunuyor. Seramik, ahşap boyamacılığı, heykel, resim, şan, gitar, piyano, keman gibi çok yönlü eğitim de veriliyor. Restorasyon çalışmaları yapılan sokaktaki binaların çoğu doğal yapısını kaybetmeden yenilenmiş. İki, üç katlı sevimli Urla evlerini seyrederek yürümek dahi insana keyif veriyor. Her hafta sonu sanat şenliği yapılıyor bu sokakta. Sokak boyunca canlı performanslara, müziğe ve sokak gösterilerine tanık oluyorsunuz. Ayrıca o günlerde Sanat Sokağı’ndaki tezgahlarda hem ev hem el yapımı türlü türlü reçeller, özellikle de enginar reçeli, süs eşyaları, bez bebekler, çantalar, kıyafetler tezgahlarda müşterilerini bekliyor. Bu sokağı bitirdikten sonra da ünlü şair ve roman yazarımız Necati Cumalı’nın Kültür ve Anı Evi’ni ziyaret edebilirsiniz. Yorulduğunuz zaman aynı sokaktaki Baristocrat’ta ya da Uzun Masa Avlu isimli kafede kahve içerken dinlenebilirsiniz. Tatlı sevenler için ise başka bir mola adresi var. Şahane dondurma ve kurabiyeler yapan İrmik Hanım Patisserie. Organik keçi sütü kullanarak benzersiz dondurmaları var. Sanat Sokağı’nın bitiminde ise salaş çorbacılar, sokaklara kurdukları masalarda hizmet veriyor. Çevreye mis gibi kokular yayan taş fırınlar da ziyaretçilerini bekliyor. Biraz da şikayetçi olalım Urla'dan. Yöneticilerimiz çoğu kez zaman mefhumunu unutuyor. Altyapı çalışması yapılıyor diye bu sokak uzun süre toz, toprak ve çukur içinde bırakıldı. Hem dükkân sahipleri hem de gelen misafirler mağdur oldu. Renovasyon çalışmaları sona erdiğine göre her şeyin tamam olması gerek ama aksaklıklar hala devam ediyor. Urla merkezde yaptığınız gezi sırasında ciddi bir otopark problemi bulduğunu da göreceksiniz. Bana göre bunun en kolay çözümü, vakit kaybetmeden araç trafiğini merkezin dışına taşımak.

Çeşmealtı sahilinden görünüm
Çeşmealtı Gece Pazarı

     İskele Mahallesi ile Çeşmealtı beldesi arası 7 km. İskele Caddesi, Denizli Mahallesine kadar uzanıyor. Yol boyunca, güzel villalar, deniz kenarındaki kafe ve lokantalar ile süslü yolda yürümek, keyifli ve hoş bir duygu. Denizli Mahallesinde ise kamp yerleri başlıyor. Çeşmealtı, genellikle siteler ve müstakil ev tarzındaki yazlık konutların mekânı. Şimdilerde çoğu yazlıkçı kavramını genişleterek bazıları emekliliklerinde bazıları ise hafta sonlarında gelir olmuşlar. Bu bölgede kamp alanları da çok yaygın. Bu bölgeye geldiğinizde muhteşem manzaraya sahip olan Güvendik Tepesi de çıkmalısınız. Çeşmealtı Merkezinde, büyük bir mendirek ile teknelerin demirlediği liman var. Buradaki dalgakıran, sessiz ve sakin yürüyüş yapmak isteyenler için ideal konumda. Bu güzel beldenin en önemli buluşma yeri, “Balık Mezatı”. Rıhtımdan, yakın çevreye ve 12 adalara, günübirlik tekne turları düzenleniyor. Yaz aylarında, genellikle bölge rüzgârlı olduğu için, deniz biraz dalgalı. Ayrıca çakıllı. Sahilde, kumluk plaj bölümü az. Genellikle, taşlık ya da yarı kumluk. Son dönemde Belediyenin katkısı ile büyük bir plaj yapılmış. Çeşmealtı rüzgârı ile sörf sporu meraklılarının uğrak yeri olmuş durumda. Çeşmealtı yaz geceleri, her kesime hitap eden “gece pazarı” ile şenleniyor. Bölgeye gelenlerin tarçınlı lokmanın tadına bakmalarını öneririm. Bu güzelim tatil beldesi ne yazık ki sezon dışında terkedilmiş durumda. Buna karşılık, İçmeler mevkiinde kaplıcaları olduğu unutulmamalı. Çeşmealtı gerçekten huzur dolu keşfedilmemiş bir balıkçı kasabası. Doğası, temiz havası, denizi, az ama şirin rahat mekanları ile kendine özgü bir tatil beldesi. Çeşmealtı Balık Restoran, Berk Deniz Balık Restoran, Rina Balık, Ata Balık ve Kaptanoğlu Restoran Çeşmealtı’nın balık lokantaları. Hem pideci hem lahmacuncu hem de balıkçı olanları denemenizi tavsiye etmem. Bu bölgede İyonya, Barba, Ali’s, Espira ve Marin isimli konaklama tesisleri de var.

Urla Bağ Yolu Güzergahı
Urla Bağ Evi

     Urla’nın efsaneleri de var. Narkisos, Nehir Tanrısı Cephissus ile peri Liriope’nin oğludur. Narkisos doğduğunda kâhin bir kehanette bulunur kendisine. Sen kendini görmemek koşulu ile çok uzun bir hayat yaşayacaksın demiş. Günler gelir geçer, bir gün Narkisos avlanırken su içtiği pınarda daha önce hiç görmediği kendi yansımasını suda görür ve bir anda kendi görüntüsüne âşık olur. Ama erişemez kendi görüntüsüne. Sonunda yemeden içmeden kesilip ölür. Adına nergis dediğimiz güzel bir çiçek biter onun öldüğü yerde. Urla, el değmemiş köyleri ve turkuaz renkli koyları ile gezginleri memnun eder. Vakit bulduğunuzda çevresindeki Özbek, Balıklıova, Barbaros, Bademler, Nohutalan, Gülbahçe, Yağcılar köylerini gezin ve özellikle “bağ yolu” rotasını keşfedin. Sadece kuş seslerinin duyulduğu el değmemiş doğayı, sessiz ve sakin plajları, kristal berraklığındaki denizin kıymetini o zaman daha da anlayabilirsiniz. Yağcılar köyünde 6 odalı Urla Bağ Evi isimli bir butik otel bulunuyor. Köye çam ormanlarının içinden geçen bir yoldan giriyorsunuz. Tesis bağ yolu turuna katılan guruplara konaklama ve restoran hizmeti sunuyor. Butik bir otel ama otel değil sanki. Bu mekân kişilikli bir yapı. Gerçek bir mimarın elinden çıktığı her haliyle belli. İnsanlara farklı bir yaşam tarzı sunuyor. İnsanın üzerinde seçilmiş ve ödüllendirilmiş gibi bir duygu yaratıyor. İnanın ki bu butik otelin müptelası olup buradan ayrılmak istemeyeceksiniz.

      Sonuç olarak Urla’nın insanları biraz balıkçı, biraz çiftçi, biraz da sanatçı ama bana göre hepsinden çok başına buyruk ve özgür kalmış insan topluluğu. Belki de bunun nedeni, Urla sokaklarında dolaşırken aheste akıyor zaman. 

bottom of page