top of page

GÖRÜLESİ  KÖYLER

1.Faralya.jpg

     Faralya Köyü:  Muğla ilimizin Fethiye ilçesinde yer alan Faralya Köyü, ülkemizin gizli kalmış cennet köşelerinden biri. Bunu hissedebilmek için köyü hem denizden hem de karadan görmeniz gerekir. Köy güzelliğini, doğasını korumasına borçlu. Huzuru, sessizliği, yeşili, maviyi, gün batırmayı, hele de tarihi seviyorsanız doğru adrese gideceğinizden hiç şüpheniz olmasın. Köye geldiğinizde, Likya ve Roma döneminin ayak izlerinde yürüdüğünüzü hissedeceksiniz. Köy, yamaç paraşütü camiasının da mabedi. İnsanların gökyüzü ile buluştuğu eşsiz uçuş özelliklerine sahip Baba dağının güney batısında konuşlanan köy, sırtını kızılçam ormanları ve kayalıklarla kaplı dağa yaslamış. Oldukça uzun, denizden çok yüksek bir zemin üzerinde kurulmuş. Eski adıyla Faralya, yeni adıyla Uzunyurt köyünün üç mahallesi var. Ölüdeniz’in Belcekız kumsalı arkasından asfalt, dar ve virajlı ama bir o kadar manzaralı kısa bir yoldan ulaşılıyor. Faralya’nın, ilk mahallesi köyün girişindeki Hisar Mahallesi. Hisar Mahallesi Kelebekler vadisinin üzerinde bulunuyor. Bu nedenle buradan Kelebekler vadisi ile Ölüdeniz’in nefes kesen manzarası sizi karşılıyor. Kelebekler Vadisi plajına inen karayolu yok. Kara ulaşımı ancak zorlu bir patikadan ancak rehber eşliğinde yapılıyor. Köyün ikinci Mahallesi ise Orta Mahalle. İsmi gibi köyün ortasında bulunuyor. Bu mahalle de Aktaş Plajı üzerinde. Aktaş Plajı, ormanın içine saklı küçük ve çok bakir bir koy. Köyün üçüncü mahallesi ise Kabak Mahallesi. Ünlü Kabak Koyu’na ulaştığımız yer ise karayolunun bitip sarp kayalıkların başladığı son durağımız. Mahalle Kabak vadisinin tepelerine kurulmuş. Toprak bir karayolu ile sahile ulaşımı mevcut. Bu üç mahallede de konaklama tesisi var. En lüksünden çadıra kadar her keseye uygun mekân bulunuyor. Sokakları ada çayı kokan Faralya köyü, mavi ve yeşil tonların dansıyla büyüleneceğiniz muhteşem bir tatil alternatifi. 

kucukkuyu-yesilyurt-koyu-5-1200x800.jpg

      Yeşilyurt Köyü: Çanakkale ilinin, Ayvacık ilçesinde, Kaz dağlarının yamacına kurulu. Yeni açılan Assos ve Troya tünelleri ile köye gidiş te çok kolaylaştı. İda adını ilk kez Homeros’un İlyada’sında okumuştum. Efsaneye göre Tanrı Zeus, dağın zirvesinde otururmuş. Troya savaşını da bu dağın tepesinden yönettiği anlatılır. Alp dağlarından sonra dünyanın en yüksek oksijen oranına sahip havası anlatılmaz. Muhteşem körfez manzarası, doğal güzelliği, ekolojisi, efsaneleri ve tarihi zenginliği ile öncelikle görülmesi gereken köylerin başında gelir. Zeytin ağaçları ile birlikte meşe, kara ve kızılçam ormanlarıyla kaplı bu güzel coğrafyada en çok rastlanan ağaç köknardır. Endemik bitki örtüsünün yanı sıra sadece burada yetişen Kazdağı köknarı ile tanışmak için dahi bu yöreye gelmeye değer. Büyük şehirlerin kaotik ortamının yarattığı stresten bunalan günümüz insanlarının sığınağıdır, İda’nın yamacına konuşlanan köyler. Aslında bu dağlar, bizlere tanrının bir emaneti. Ne yazık ki günümüzde bir avuç altın için feda ediliyor cennet güzellikler. Dağın eteklerine ulaştığınızda, Ege’nin lacivert renkli sularını ve Midilli adasının görüntüsünü seyrederken inanınki yorgunluğunuz uçup gidiyor bir kahve içiminde. Kalabalık ve gürültülü tatil ortamından uzak, sakin, huzurlu, dingin tatil özlemi içinde olanlara ideal tatil alternatifi. Kaz Dağlarındaki Yeşilyurt Köyü yılın her mevsiminde gidilebilecek bir yer. Yazı da kışı da ve özellikle bahar aylarında farklı güzellikleri var. Arnavut kaldırımlı dar sokaklarından tepeye doğru tırmanışa geçilirken geleneksel mimarinin sevimli örnekleri olan taş evler çıkıyor karşınıza. Tarihi dokunun bozulmamış olması ve ana yola yakınlığı Yeşilyurt Köyünün diğer köylerden daha fazla ön plana çıkmasına neden olmuş. Yeşilyurt Köyünün yedi yüzyıllık bir mazisi var. 1924 mübadelesi sonunda Yunanistan’a göçen Rumların yerini ise Girit ve Midilli’den gelen adalı Türk’ler doldurmuş. Köyün alt mahallelerinde dolaştığınızda eski kilisenin temel taşlarının bir kısmı hala görülüyor. Yeşilyurt Köyü konaklama tesisi olarak ta çok alternatif sunuyor.

Bu bir paragraf. Bu metni değiştirmek veya düzenlemek için tıklayın. Çok kolay.

images.jpg

     Akpınar Köyü: Isparta ilimizin Eğirdir ilçe merkezine 7 km uzaklıktadır Akpınar Köyü. Tepelere konuşlanmış olan bu köyün muhteşem bir göl manzarası vardır. Türkiye’nin en büyük ikinci tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü, bölgenin en büyük zenginliği sayılır. Çevre halkı gölü deniz gibi benimsemiştir. Plajlarında yüzüp, sahilinde kamp yaparlar. Gölde yelken okulunda ders verilir, balığa çıkılıp tekne turu yapılır. Bu köyün seyir terasından Eğirdir Gölü kuşbakışı olarak seyredilir. Yeşilin ve mavinin yedi tonunu içinde barındıran Eğridir Gölünün içinde Yeşil ve Can isimlerinde iki ada vardır. Aynı zamanda Barla Dağı’nı, Anamas Dağları’nı, Boğaz Ova’yı da kuş bakışı seyredebilirsiniz. Bu güzel mekândan manzarayı seyrederken, odun ateşinde pişirilen çay veya kahvenizi yudumlayabilirsiniz.  Tepede alternatif kafeler de vardır. Çevredeki konaklama tesisi ve lokantalarda ise tahinli gözleme, sac tava, sazan dolma, kerevit gibi oldukça farklı yiyecekler de mevcuttur. Rakımı yüksek olan köyde yamaç paraşütü dahi yapıldığını gördüğünüzde şaşırabilirsiniz. Prostanna Antik Kenti ise köye 1,5 km mesafede bulunmaktadır. Bir köyde de bundan daha fazlası artık can sağlığı.

IMG_0067.jpg

      Kaleköy: Kaleköy, ülkemizin en büyük adası konumunda bulunan Gökçeada’nın şirin bir köyü. Avrupa ile Asya kıtaları arasında köprü görevi yapan Gökçeada’nın eski limanıdır Kaleköy. Antik dönemden kalma bir yerleşim yeri olan Kaleköy’ün ilçe Merkezine uzaklığı 4 km'dir. Köy, aşağı ve yukarı Kaleköy olmak üzere iki mahalleden oluşmuş. Aşağı Kaleköy yaz gecelerinde ilçenin en hareketli bölgesi. Kordonu, çay bahçeleri, restoran ve barları bu mahallede toplanmış. Adanın deniz kenarında kurulu tek yerleşim yeridir. Gökçeada'nın Metropoliten Kilisesi ve balıkçılara adanmış olan Aya Nicolas (Aya Marina) Kilisesi de burada yer alır. Restore edilen kilise beyaz rengi ile çevresinde hemen fark yaratır. Yukarı Kaleköy ise yüksek bir tepenin üzerine konuşlanmış. Köy, sit alanı ilan edilmiş. Ada'nın en eski tarihi mekânlarından birisi olan Cenevizlerin yaptığı İskiter kalesi burada bulunuyor. Kaleköy, adanın en zengin ve en güzel manzaralı eski bir Rum köyü. Köyün en uç noktasında, bir bahçe içinde adanın eski sabun atölyesi bulunuyor. Kaleköy'de birçok butik otel, pansiyon ve kafe mevcut. Mustafa’nın kayfesi de Tarihi Kilisenin hemen yanında. Bu bölge asırlık çınar ağaçlarının altında adanın tüm sakinliğini ve dinginliğini ruhunuzda hissedeceğiniz güzel manzaralı ilginç bir mekân. Yukarı Kaleköy'de bulunan İmroza Ekolojik Yaşam Atölyesini de görebilirsiniz. Seyredeceğiniz gün batımı ise yukarıdaki resim kadar eşsiz güzelliktedir. Yakamoz, adanın en güzel restoranı. Yaz aylarında önceden yer ayırtmadığınız taktirde yer bulmanız imkansız. 

5 Kaleköy.jpg

     Kaleköy: Bu Kaleköy ise farklı bir Kaleköy. Antalya ilimize bağlı Kaş ve Demre ilçelerinin arasında bulunuyor. Kaleköy’e ulaşım sadece deniz yoluyla sağlandığı için bir ada izlenimi yaratıyor. Her güzelin bir kusuru mutlaka olur. Köyün karayolu ile ulaşım yok. Üçağızlar denilen bölgeye geldikten sonra kısa bir mesafe için deniz yolunu kullanmak gerekir. Doğayla ve tarihle iç içe bir tatil için yabancı turistler uzun yıllardır buranın müdavimi olmuş. Konaklama yapacaksanız pansiyonlar kendi tekneleri ile Üçağız'dan alıp geri bırakıyorlar misafirlerini. Simena adıyla da bilinen Kaleköy, antik Likya kentlerinden yani Simena Antik Kenti üzerinde kurulmuş. Bu yüzden çok şirin bir köy. Tarihi mirası ve doğal yapısı ile ziyaretçilerin dikkatini çeken köy birçok tarihi yapıya da ev sahipliği yapıyor. Ortaçağ yapısı olan bir iç kalesi var. Günümüze bir kısmı ulaşan bir tapınak ile stoa da bulunuyor. Bu alanda kayalıklar oyularak yapılmış oturma alanları ve tiyatrosu ise Likya kentlerinde, şimdiye kadar ortaya çıkarılan en küçük tiyatro olma özelliğini taşıyor. Alanda ve deniz içinde birçok mezar yapısı da orta yerde gözler önünde. Mezar yapıları da oldukça ilgi çekici. 60-70 haneli küçük köyün halkı yıllardır antik kalıntılarla iç içe yaşıyor. Tertemiz denizinde ise keyifle yüzülüyor. Deniz bisikleti ve kano ile hoşça zaman geçiriliyor. Ayrıca yerleşimin karşında dünyaca ünlü Kekova Batık Şehri görülmeye değer nitelikte. Köyde konaklama tesisi ve lokanta alternatifleri mevcut.

images (1).jpg

      Birgi: İzmir ilimizin Ödemiş ilçesine bağlı bir köy. Bozdağların eteklerine kurulmuş olan bu köy ulu ağaçlar ile bezenmiş. Yüzyıllar boyunca çok farklı millete ev sahipliği yapmış bu nedenle tarihi kültürü oldukça gelişmiş. Köy günümüzde özellikle tarihi konakları, evleri, medreseleri, türbeleri ve camileri ile yani mimari dokusuyla ilgi odağı olmuş. Birgi, Bozdağların serin ve temiz güney yamaçlarında yeşilin her türlü rengini içinde barındıran bir coğrafya içerisinde adeta gizlenmiş gibi. Köyün içinden geçen dere farklı bir atmosfer yaratıyor. Köyün iki meydanı var, turistik işletmeler bu meydanda bulunuyor. Birgi sokaklarında dolaşırken asırlık ağaçların arasından göreceğiniz yüksek taş duvarlı, alaturka kiremitli, cumbalı ve ahşap pencereli sevimli evlerin çevreleri de çiçeklerle bezenmiş. Köyde öncelikle görülmesi gereken mekân, günümüzde müze olarak kullanılan Çakırağa Konağı.  Ayrıca Sandıkoğlu ve Kerim Ağa Konakları da görülmeli. Ayrıca Camiler ve türbeler de görülmeye değer. Tarihi Birgi Evleri, köyün en ilgi çeken tarafı olsa da Çakırağa Konağı’nın alt tarafında farklı bir ev bulunuyor. Ödemişli bir iç mimar tarafından restore edilen mekân şimdilik çalışma ofisi ve sanat evi olarak kullanılıyor. Misafirlerin ziyaret etmelerine müsaade edilen mekânda fotoğraf çekmek yok. Birgi’nin bu taş ev ve konaklarından bazıları butik otele dönüştürülerek konaklama hizmeti vermeye başlamış. Birgi gezisi sırasında 20 km uzaklıktaki Gölcük gölü de ziyaret edilmeli.

home_kapikiri.jpg

      Kapıkırı: Kapıkırı köyü Milas ilçemize bağlı, yaklaşık 300 nüfuslu şirin bir köy.  Milas’tan 29 km, Söke’den 54 km. uzaklıkta. Köy, antik Heraklia kentinin üzerine kurulmuş. Antikçağlarda Ege Denizi’ne bakan bir yamaç üzerindeymiş. Çevresinde de göl de yokmuş. Denizin uzantısı olan Letmos Körfezi, Büyük Menderes Nehri'nin taşıdığı alüvüyonlar ile dolması sonucunda denizle bağlantısı kesilmiş ve bugün Bafa dediğimiz göl oluşmuş. Heraklia antik kenti de önemli bir liman kentiyken, göl kıyısında bugünkü konumuna dönüşmüş. Heraklia kenti, denizle iletişimi kesilmesi ile birlikte tarihi önemini de yitirmiş. Gölün içinde 5 tane de küçük adacık bulunuyor. Adalardaki harabelerin Bizans döneminden kalan manastırlara ait olduğu biliniyor. Bu adalar aynı zamanda endemik kuş türlerinin üreme yerleri olarak ta işlev görmekte. Göl, doğallığını kaybetmediği için birçok su kuşuna ev sahipliği yapıyor. Bafa gölünün çevresinde yer alan Beşparmak Dağları ise göle ayrı bir gizem katıyor. Tarihi kalıntıları gezmenin de ötesinde balıkçılık, kaya tırmanışı, doğa yürüyüşü, kampçılık, kuş gözlemi, resim çekme gibi aktivitelere müsait. 

      Bugün Beşparmak dediğimiz Latmos dağının Endymion isimli efsanesi de var. Azra Erhat, “Karya’dan Panfilya’ya Mavi Yolculuk” isimli kitabında bu efsaneyi şu sözlerle anlatmış. “Endymion, Beşparmak dağında sürüleri otlatan, kavalından başka bir varlığı olmayan yoksul bir çobanmış. Gündüz kayadan kayaya hoplayan boynuzlu, sakallı keçilerini gözler, yamacın mis kokulu kekiklerini yiyen sürünün titrek meleyişlerine kulak kabartırmış. Kavalı Endymion’un biricik dostu, sırdaşıymış. Dağlarda yapayalnız yaşamanın verdiği özgürlüğü bu kavalı çalarak anlatırmış. Kaval, onun duygularını boğuk, tiz, gülen veya ağlayan seslerle dile getirirmiş. Endymion’un kavalı yalnız çobanın sevincini, özlemini söylemekle kalmaz, kara dorukların, yeşil çimenlerin, bulut bulut yapraklarıyla sağa sola serpilmiş ağaçların, cıvıl cıvıl akan suların da sesi olurmuş. Bu dağlarda Endymion’u gündüz kavalını üflerken, gece sere serpe uyurken kimsecikler görmezmiş. Onu yalnız ay tanrıçası Selene görürmüş. Selene her gece gelir delikanlının üzerine eğilir, gövdesini ışınları ile sarar, öpermiş. Her öpüşte gövdeleri daha da aydınlanır, tepeden tırnağa nur kesilirlermiş. Tanrılar Selene ile Endynion’un bu hep yinelenen bitimsiz sevgilerinden çok hoşlanmışlar, Beşparmak dağlarının yoksul çobanına bir armağan vermeyi düşünmüşler. Dile benden ne dilersen, demiş olacak Zeus baba. Endymion da ne dilesin, ölümsüz bir uykuyla uyumayı dilemiş.” İşte böyle dostlar. Kapıkırı köyünü, Bafa gölünü, Beşparmak dağını ve çevresini gezerken inanın ki sizlerde mutlu olacaksınız.

bottom of page