top of page
indir (4).jpg

CUMHURİYET

     Cumhuriyet rejimi, halkın kendi kendini yönetmesidir.  Bu rejimde halk toplumu yönetecek kişileri kendisi seçip, onları denetleyecek yöneticileri de kendi seçer. Cumhuriyet rejiminde her türlü yetkinin ve işlemin kaynağı halk olup, halkın üstünde hiçbir otorite bulunmaz. Bu nedenle cumhuriyeti yaşatabilmek için politikacıların ve halkın öncelikle toplumu düşünmesi gerekir. Bunun doğal sonucu olarak cumhuriyet rejimi kişi veya zümre yararına değil, öncelikle toplumun yararına dayanan ve buna uygun olarak düzenlenen bir yönetim tarzıdır. Dolayısıyla, halkın seçtiği yöneticiler halkın temsilcisi olarak çalışır. Seçilen yöneticiler isteklerini topluma zorla kabul ettirmeğe kalkarsa o zaman cumhuriyet yönetiminden söz edilemez.

     Osmanlı devleti son dönemlerinde acze düştüğü için o günün devlet adamları ile aydınları kurtuluşu Meşrutî Monarşi de aradılar. 1. Dünya savaşının sonunda Mondros ve Sevr antlaşmaları sonucunda Anadolu toprakları emperyalist devletler tarafından işgal edilerek, Türk milleti kıyım ve zulme maruz kaldı. İstanbul Hükümeti işgal kuvvetlerinin tüm isteklerini yerine getirerek sonucu hafifletmeye uğraşıyordu. Yunanlılar İzmir’e asker çıkarmış her geçen gün Anadolu topraklarını işgal ederek ilerliyordu. Durum bu halde iken cumhuriyet fikrini ilk dillendiren Mustafa Kemal oldu. Mazhar Müfit Kansu, “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” isimli kitabında bunu yazmıştır. Mustafa Kemal, Erzurum Kongresine gitmeden önce cumhuriyet rejimini kafasına koymuştu. İngiliz Amirali Robeck bunu anlayan ilk yabancı askeri diplomattır. Lord Curzon’a gönderdiği raporda, Türkiye’deki gelişmelerin bir Cumhuriyet’e doğru gitmekte olduğunu belirtmişti. Son Osmanlı Meclisi, Misak-ı Millîyi ilân edince, 16 Mart 1920’de işgal kuvvetleri tarafından kapatıldı. Bunun üzerine Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Millet Meclisini topladı. 20 Ocak 1921 tarihinde de Anayasasına millî egemenlik prensibini soktu. O günün meclisinde sadece Meclis Başkanı vardır yani Cumhurbaşkanı yoktur. Mustafa Kemal, içinde bulunulan şartlarda saltanat ve halifelik makamına dokunmanın Kurtuluş Savaşına zarar vereceğinin bilincindedir. Her şeyin bir zamanı vardı, öncelikle yurdun düşmandan temizlenmesi gerekmektedir. Düzenli ordumuz sırasıyla 1.İnönü, 2.İnönü ve Sakarya Meydan Muharebelerini kazandı. Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla Fransa yeni Türk Devleti’ni resmen tanıyan ilk İtilaf Devleti olmuştu.  Bu sayede İtilaf Devletlerinin Türkiye’ye karşı oluşturmuş olduğu birlik parçalanıyordu. Diğer ülkelerle yapılan diplomatik görüşmelerden müspet sonuç çıkmadı. İtilaf Devletleri, Sevr’in bazı maddelerini yumuşatmak dışında taviz vermiyorlardı. Düşünülen milli gayeye ancak savaşarak ulaşılabileceği kesinleşmişti. Bunun üzerine Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi yapıldı. Kazanılan bu muhteşem savaş sonucunda İzmir kenti düşman işgalinden kurtarıldı. İtilaf Devletleri bu savaş nihayetinde Türk Ordusunun gücünü ve niyetini anlayabildi. İngilizlerin isteği üzerine Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı. Konferansa TBMM adına İsmet İnönü katıldı. Bu anlaşma ile kurtuluş savaşının askeri safhası sona ererek politik safhası açılıyordu. Doğu Trakya ve İstanbul bu sayede savaş yapılmadan düşman işgalinden kurtarıldı. Meriç Nehri Yunanistan ile aramızda sınır olarak kabul edildi. İstanbul’un TBMM’ye devredilmesiyle birlikte Osmanlı Devleti hukuken sona ermiş oldu. Lozan Barış Antlaşmasının imzası ve TBMM’si tarafından onaylanması, Ankara’nın yeni kurulan Devletin İdare Merkezi olması gibi iki önemli kararın alınması cumhuriyet ilanının zamanın da geldiğini haber veriyordu. Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından hemen sonra Rauf Bey (Orbay), Vekiller Heyeti Reisliğinden çekilirken, Mustafa Kemal’den, “Devlet Reisliği Makamını takviye ediniz”, diye bir ricada bulunmuştu. Mustafa Kemal, Rauf Beye, “Dediğinizi yapacağıma katiyen emin olunuz,” cevabını vermişti. Mustafa Kemal, Rauf Beyin saltanatı kastettiğini anlamış ama Rauf Bey onun cumhuriyeti kastettiğini anlamamıştı. Ankara’daki rejim, meclis hükümeti sistemiydi. Yasama, yürütme ve yargı doğrudan meclise bağlıydı. Kuvvetler ayrılığı olmayan bir ülkede demokrasiden bahsedilemezdi. O güne gelene kadar Mustafa Kemal’in tüm tahminleri tutmuştu. O, meclisin Ankara’da açılmasını isterken arkadaşları İstanbul’da açılmasında direnmişler ve sonuçta Mustafa Kemal haklı çıkmıştı. Kurtuluş Savaşındaki bütün öngörüleri de doğru çıkmıştı. Birlikte yola çıktığı arkadaşlarının çoğu İtilaf Devletleri ile daha önce antlaşma yapmak istemişlerdi. Hatta bazıları onun savaşı dahi kaybetmesini ister hale gelmişti. Bazılarının aklı saltanat ve halifeliği nasıl güçlendiririz diye düşünmekle meşguldü. En yakın arkadaşları ona darbe yapma planlarına girmişlerdi. Birlikte yola çıktıkları arkadaşları, Mustafa Kemal’in başarılarını kabul etmekte zorlanır olmuştu. Hâlbuki henüz yolun başındaydılar. Mustafa Kemal o günlerde “Wiener Neue Freie Presse” muhabirine verdiği bir demeçte “Cumhuriyet” kelimesini telaffuz etmesi aslında malumun ilanıydı. Bu sözler ülke içinde ve dışında büyük yankı uyandırdı. Cumhuriyet rejimi aslında demokrasinin en gelişmiş şekliydi. Mustafa Kemal, Türk Halkına bunu layık görmüştü. Cumhuriyet halkın yönetimi olarak belirli bir ülkenin ulusal sınırları içinde geçerliydi. Dış baskılara karşı savaşarak kurulan cumhuriyetlerde ulusallığın ön plâna çıkması da doğaldı. Bunu da göz önünde bulundurduğumuzda cumhuriyetimizin temel niteliklerini şu şekilde sıralanmalıydı;

1) Egemenlik kayıtsız şartsız milletindi.

2) Milli birlik ve beraberlik olmalıydı.

3) İnsan haklarına saygılı olunmalıydı.

4) Milli devlet yani Türk milliyetçiliğine bağlı olunmalıydı.

5) Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalınmalıydı.

6) Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, resmi dilin Türkçe olması ve başkentin Ankara olması kabul edilmeliydi.

7) Modern bir devletin lâik olması gerekirdi.

8) Demokratik sosyal hukuk devleti olmazsa olmazdı.

9) Kuvvetler ayrılığı bulunmalıydı.

     Türk milleti, asırlar boyunca kendi hâkimiyetini ve kendi iradesini kullanmasına mani olan monarşi, oligarşi gibi rejimlerin tüm acılarını çekmişti. Yıllar sonra Mustafa Kemal’in sayesinde kendisine en uygun yönetim şekli olan cumhuriyet rejimine kavuştu. Atatürk’ün Cumhuriyeti kurma sebebi hiçbir şekilde şahsi olmayıp sadece yeni kurulan ülkenin gelişmiş ve medeni bir ülke olmasını istediği içindi. Bu tarihten sonra muasır medeniyet seviyesini yakalayabilmek için sıra inkılaplara gelecekti.

bottom of page