top of page

Denizler & Denizler

     Jorge Amado’nun, Ölü Deniz isimli romanını ilk okuduğumda çarpıldım. Ölümü ve aşkı simgeleyen deniz tanrıçası Iemanja’nın ve Bahia’daki deniz insanlarının yaşamını anlatışı gerçekten harikaydı. Kitap, büyülü gerçekçilik akımı içerisinde nedense hak ettiği değeri yakalayamamıştı. Bu eserden yola çıkarak sizlere dört deniz romanını tanıtmayı amaçladım.  Ama ne yazık ki Ölü Deniz’i aralarına koymaya kıyamadım. Onu sizlere tek başına tanıtmak amacıyla başka bir yazıma sakladım.

Deniz Küstü - Yaşar Kemal

     Romanlarında, Karadeniz'den Toroslara, Ağrı Dağı'ndan Ege'ye kadar uzanan çok geniş bir Anadolu coğrafyasını anlatan Yaşar Kemal, Deniz Küstü isimli romanında bizlere bu kez İstanbul'u anlatmıştır. Özellikle de eskiden şehrin balıkçı semti olan Menekşe’yi. Bunun yanı sıra Sirkeci, Eminönü, Haliç, Beşiktaş ve Boğazlar gibi İstanbul'un özel birçok semti de bu anlatıdan nasibini almıştır. İstanbul’u anlatırken denizini, balıklarını, balıkçısını ve tüm insanlarını inceleyerek yansıtmıştır okuruna. Sadece bunları anlatmakla da yetinmemiş, İstanbul’un ağaçlarını, kuşlarını, camilerini velhasıl onu şehir yapan tüm öğeleri, dokusunu ve kokusunu da unutmamıştır. Özellikle de bu dokunun çürüyüşünü anlatırken okurun içine adeta oya gibi işlemeye çalışmıştır. Deniz Küstü romanını okurken insan, içinde bol bol deniz kokusu hisseder, çığlık atan martıların sesini dinler.

     Romanında bulunan tüm karakterler, göç yoluyla gelen Anadolu insanıdır. İstanbul’a göçerken yanlarında hayallerini de getirmişler. Onlar toplumsal yapıya ayak uydurmaya çalışırken bir yandan da yaşadıkları kentle çatışmaya giren özel kişilerdir. Özellikle de Balıkçı Selim hepsinden farklı bir konumdadır. O tuhaf bir kişiliktir. Bakanın içine işleyen mavi gözleri ve yakışıklılığı ile herkesin üzerinde derin bir iz bırakır. Selim, bir kılıç balığını takmıştır kafasına. Çünkü amacını gerçekleştirebilmek için çok para kazanmak zorundadır. Halbuki onun arkadaşları, yunus avlama derdindedir. Oysa Selim’in dünyası denizde sevdalandığı bir yunus balığıdır. Çünkü o, yunuslar öldüğünde denizin küseceğine inanmış farklı bir insan. Balıkçı Selim arkadaşlarını engellemek ister ama bu mücadele kolay değil, başaramaz. Gerçekten Marmara’da yunuslar öldüğünde, deniz küser ve balık ta kalmaz bu sularda. Selim, insanlarla konuşmaz, kendi başına yaşamaya başlar. Çünkü o da artık insanlara küsmüştür. Yaşar Kemal, doğanın dengesi bozulduğu zaman insanın iç dengesinin de bozulduğunu vurgular eserinde. Yaşar Kemal, bu romanında, insanların birbirlerini sömürmediği, anasız babasız büyüyen küçük çocukların çalıştırılmadığı, kadına şiddet uygulanmadığı, hiçbir kötülüğün olmadığı ütopik bir dünya hayalindedir. O, romanda anlattığı yerlerin ve seçtiği mekanların ekonomik ve toplumsal yapısını en ince detaylarına kadar duyumsatır kitabında. İstanbul’u ayrıntılarıyla ve tüm çıplaklığıyla anlatırken, güzelliklerini ve pis sokakları ile yozlaşmış insanlarını da anlatmıştır.

     Büyük ustanın çevre sorunlarını hassasiyetle ele alan, kent dönüşümlerini ve onların insanlar üstündeki etkilerini de yansıtan, edebi nitelik taşıyan bir eseridir Deniz Küstü. Bu denli işlevsel bir romanda bu kadar fazla argo kelime ile küfre yer verilmesi büyük bir hatadır bana göre. Ayrıca romanda cinsel ilişkilerin bu kadar ayrıntılı anlatımı da abestir. Bu çirkinlikler romanın hak ettiği değere de gölge düşürmüştür.

Aganta Burina Burinata - Halikarnas Balıkçısı

      Halikarnas Balıkçısı adıyla tanınan deniz ve Bodrum tutkunu Cevat Şakir bu romanına bir denizci teriminin adını vermiştir. Kitap isminin günümüzdeki karşılığı "Serenlerin üstündeki üst ve alt yelkenleri tut" anlamına gelir. Bodrumlu bir denizci olan Mahmut'un ağzından deniz ve deniz insanının anlatımının konu edildiği roman, denize ve deniz insanlarına beslenen sevgiyi şiirsel bir dille ve coşkulu bir şekilde anlatmaktadır.

     Roman, ana kahraman Mahmut'un anıları olarak anlatılır. Realist bir anlayış ile gündelik yaşam hikayesidir. Mahmut'un babası Süleyman Kaptan, Bodrumlu bir denizcidir. Kendisine ait gemisiyle evinin geçimini denizden çıkarmaktadır. Denizde yaşadığı zorluklar onu denizden soğuttuğu için oğlunun denizci olmasını istemez. Fakat Mahmut küçük yaşta denize sevdalanmıştır.  Babasının sefere çıktığı bir gün evden ayrılıp bir gemiye tayfa yazılır, sevdiği denizlere açılır. Yıllar yılı Akdeniz'de oradan oraya dolaşır durur. Bir gün babasının denizde boğulduğu haberini alır, bir süre sonra anası da ölmüştür. Denizlerdeki yalnızlık hissi içinde yurt özlemini arttırır. Sonunda bir gün Bodrum'a dönüp yerleşir. Çocukluk aşkı ile evlenmek ister ama bu arzusunu da gerçekleştiremez. Mahmut, tekrar denizlere dönme planları yaparken babasının eski arkadaşlarından Zeynel Kaptan’ın kızı Ayşe ile evlenir ve deniz görmeyen bir köye yerleşir. Karısının ailesi zengindir, burada bir toprak ağası olarak yaşamını sürdürür. Ne var ki, karısının sırtından geçiniyor olmak Mahmut’un ağırına gitmektedir. Zaman içinde sebze meyve yetiştirmek onu toprağa alıştırır. Artık özlediği sakin hayata kavuşmuş, mutlu bir hayat sürmektedir. Ama karısının çevresindeki insanlardan sürekli bir şeyler koparmaya çalışması, insanların kalplerini kırması Mahmut’un gönlünü derinden yaralar. Günün birinde baba olacağını öğrendiğinde çok sevinir. Lakin hayatın sürprizleri devam eder, anasının karnındaki çocuğunu kaybeder. Bu olay onu topraktan da soğutur. Görüp yaşadığı olaylar onu sessizliğe boğar ve gün geçtikçe karısından da uzaklaşmaya başlar. Bir gün bir akraba düğünü vesilesiyle Bodrum'a giderken, Mahmut'un uzun zamandır içinde bastırdığı deniz özlemi uyanıverir. Mahmut kendini kaybedip ağlayarak denizine koşar, sanki onu sarıp sarmalar. Karısı düğün gezisinden sonra kocasındaki bu değişimi sezer ve onun içindeki deniz tutkusunun yeniden alevlendiğini anlar. Mahmut’u denizden uzak tutmak için elinden geleni yapar. Mahmut’ta içindeki deniz tutkusunu boğmaya çalışır ama nafile, artık ne yapsa boşunadır. Sık sık deniz kıyısında dolaşmaya başlar, çocukluk günlerinin zevkini yaşar yüreğinin içinde. Bir gece deniz kıyısında uyuya kalır. Sabah gün ağarırken, denizin buğuları içinde salınan bir kayık görür. Gönlü su gibi akıp gider. Bundan sonra iflah olmaz, her şeyi karısına bırakır ve delicesine sevdalandığı denizlere açılır geri dönmemek üzere.

     Cevat Şakir Kabaağaçlı, deniz hikâyeleri ile tanınmıştır. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki olaylardan esinlenerek yazdığı eserlerinde balıkçıları, sünger avcılarını ve denize karşı hissiyatını anlatır okurlarına. Bunu yaparken de bireyin sorunları karşısına toplumcu bir anlayış getirir. Yaşamın, insanıyla, doğasıyla, deniziyle, hayvanlarıyla kolektif bir süreç olduğunu yansıtır. Romanlarında insanoğlunun doğa karşısında ne denli aciz kalabildiğini gösterir. Halikarnas Balıkçısı, yalnızca bu romanında değil, neredeyse tüm eserlerinde, kişiliğinden mutlaka izler bırakır. Aslında o, Halikarnas Balıkçısı olarak bizlere koylarıyla, mavi turlarıyla ve de insanlarıyla Bodrum’u miras bırakmıştır.

Yaşlı Adam ve Deniz (İhtiyar Balıkçı) - Ernest Hemingway

     Hemingway, macera türü romanları ile ünlenen kendisi de maceraperest ruhlu bir gezgindir. Romanın başkahramanı Kübalı bir balıkçı olan Santiago'dur. Zayıf, kavruk yüzlü, kederli, ensesi kırış kırış ihtiyar bir adamdır Santiago. Yanakları, güneşin tropik denizlerde meydana getirdiği yansımaların esmer lekeleriyle kaplıdır. Elleri, oltasına takılan balıkları çekerken açılan yarıklar ve nasırlarla kaplıydı. Hemingway’in ifadesine göre roman, yaşlı balıkçı ile küçük bir çocuğun yaşanmış hikayesidir. Sonuç olarak bu roman, kazananın ve kaybedenin romanıdır.

      Roman, Santiago'nun Gulf Stream'in açıklarında büyük bir kılıç balığı (bazı çevirilere göre yelken balığı) ile karşılaşması ve onunla beş gün süren zorlu mücadelesini anlatır. Balıkçılık yapan Santiago, seksen dört gündür bir tane dahi büyük balık avlayamamıştır. Halbuki o köyün en tecrübeli balıkçısıdır. Ne var ki artık kocayıp yaşlanmıştır. Evine balıksız döndüğü seksen dört gün boyunca diğer balıkçılar kendisiyle alay etmiş ama o aç yattığı halde kimseye minnet etmemiştir. Santiago, bir an önce havanın açılmasını beklemektedir. Denizde olabildiğince uzaklara açılarak en büyük balığı yakalamak ve avlanamadığı günlerin acısını çıkarmak onun en büyük amacı haline gelmiştir. İlk kırk gün yanına küçük Manolin’i de almıştır. Fakat birbiri ardına onlarca gün eli boş döndükten sonra çocuğun ailesi, çocuklarını yardımcı olarak başka bir tekneye vermişlerdi. Çocuk ihtiyarın yanından ayrılmasına rağmen bütün boş vakitlerini balıkçı ile geçiriyor her sabah onu denize yolcu ediyordu. İhtiyar balıkçı, seksen beşinci günün sabahı gün ağarmadan sandalını denize indirip balığa çıktı. Sahilde onu yolcu eden eski yardımcısı küçük Manolin ise ona el sallamaktaydı. O gün olabildiğince açılıp uçları yemli oltalarını suya atarak, akıntıya doğru sıyırtmaya başladı. İşini tamamlamıştı artık, çok geçmeden güneşin doğuşunu büyük bir zevkle seyre daldı. Kıç tarafındaki oltanın ipleri ihtiyarın ayaklarının altında geriliyordu, ihtiyar adam kürekleri bırakıp oltayı eline aldı. Küçük bir balığın ağırlığını hissettiğinde hızla içeriye doğru çekmeye başladı. Beş kiloluk bir orkinosun oltanın ucunda çırpınıp durduğunu görünce sevindi. Kendi kendine “İyi yem olacak” diye konuşurken yüzünde mutlu bir gülümseme belirdi. Bugün seksen beşinci günüydü. Mutlaka büyük bir balık yakalaması gerekiyordu. Roman yaşlı Santiago’nun büyük bir kılıç balığını avlamasını ve onu limana getirinceye kadar uykusuz geçen beş gün süren zorlu mücadelesini anlatmaktadır.

     Hemingway, serüven insanıdır. Fırtınalarla dolu yaşam serüveni romanlarına da yansımıştır. Bu roman yazarın ölümsüz eserlerinin en ünlüsüdür. Yapıtlarında özlü ve çarpıcı bir dil kullanmış ve olayların bağlantısını büyük bir titizlikle kurduğu için sürükleyicilik sağlamıştır. İhtiyar Balıkçı, içeriği açısından güzel bir kitap olup okurken insanı sarıp sarmalar, denizin içine sokar. Baştan sona akıcı ve etkileyici olan roman, özellikle ihtiyar balıkçının azim ve karalılığı okuru etkisi altına alır. Romanın ana fikri, insanların amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için karşılarına çıkan zorluklarla, mücadele etmesini öğretir.

Deniz Kurdu - Jack London

    Jack London’un alışmadığımız bir kitabı Deniz Kurdu. Bu kez okyanusun derin sularındayız. London’un roman kahramanı yine bir kurt ama bu kez iki ayaklı, Kaptan Kurt. Kitabı okurken Kaptan Kurt Larsen’in vahşi yaşamdaki kurtlardan da vahşi olduğunu düşünür ve onu öldürmek isteriz. Yani kaptan okurun da kafasını karıştırır kitap boyunca. Bu roman sadece okunmaz, hissederek yaşanır ve insanı etkisi altına alır. Bu nedenle sürükleyici, etkileyici ve yaşanılası bir kitap Deniz Kurdu. Yazarın diğer romanları gibi doğa ile baş başa kalınıyor ancak bu kez zorluklara zorluk ekleyen deniz de olarak çıkıyor karşımıza.

      Romanın konusu, varlıklı bir aileden gelen Humphrey Van Weyden’in, geçirdiği bir deniz kazasının ardından Hayalet adlı bir balıkçı teknesi tarafından kurtarılışını anlatır. Fok avına çıkmış olan bu teknenin kaptanı Wolf Larsen’dir. Bu kaptan, eşi emsali görülmemiş bir insandır. Kapta acımasız bir insandır ve her zaman haklıdır. Bu nedenle tüm gemi adamları ondan nefret eder. Bir beyefendi olarak yetiştirilen kazazede Van Weyden, kaptan tarafından gemide zorunlu olarak çalıştırılır.   Kazazede kendisini bir anda şiddet dolu yeni bir dünyada bulmuştur. Yaşadığı olaylar onu kurtarıldığına dahi pişman olacak duruma sokmuştur. Sonra bir yolcu daha gelir tekneye. Deniz, bu kez güzel bir kadın çıkarmıştır karşımıza. Kadın bir yazardır. Van Weyden, âşık olur kadına. Kaptanda ilgi duymaktadır bu kadına. Gemide karışık olan kafalar bu kez daha da karışır. Gemide farklı sesler, farklı düşünceler çıkar. İsyan bayrağının çekilmesi yaklaşmıştır. Taraflar apaçık bellidir ama liderlerden biri eksiktir. Geriye bir tek kıvılcım çıkaracak lidere ihtiyaç kalmıştır. Van Weyden’in yaşadığı deneyim onun gibi elit bir insanı, cesur bir eylem adamına dönüştürür. Artık isyanı ateşleyecek kıvılcım da bulunmuştur. Van Weyden'la kaptan Larsen arasındaki çatışma, yalnızca zayıf olanın ezildiği bir dövüş değil, bir fikir savaşıdır aynı zamanda. Bu savaş idealizm ile materyalizmin savaşıdır. London'un başarısı ise büyük bir macera hikayesini ustalıkla geliştirip izm savaşı haline dönüştürmesinde yatmaktadır. Bu kurgu ve yaratılan nadide roman kahramanları, Deniz Kurdu romanını farklı düzeylerde okunabilecek bir yapıt haline getirmiştir.

      Deniz Kurdu, doğaya insan kalarak direnmenin hikayesini anlatır okuyucuya. Roman deniz yaşamından çok iki roman kahramanı üzerinden kimlik mücadelesi üzerine kurgulanmıştır. Yazarın salt deniz yaşamını anlatan hikayeleri ise Pasifik Öyküleri adı altında dört kitaplık bir sette toplanmıştır.

        Başka bir yazıda buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın, kendinize iyi bakın.  

bottom of page