top of page
  • Facebook Social Icon
  • Twitter Social Icon
  • Google+ Social Icon
  • YouTube Social  Icon
  • Pinterest Social Icon
  • Instagram Social Icon

İNCİ  ARAL

    İnci Aral roman ve hikâyelerinde rol verdiği karakterleri birey olarak ve çevreyle ilişkilerini sosyal ve psikolojik açıdan ön planda tutar. Toplum hayatını incelerken karakterleri ve sorunları titizlikle analiz eder. Ülke sorunlarını bazen arka planda fon olarak kurgularken bazen de karakterlerin kişiliklerine ve konuşmalarına yansıtarak okuyucuya iletir. Fazla söz oyunlarına gerek duymaz, yalınlığı tercih eder. Dünya görüşü etkisini yazarlığına da bulaştırmıştır. Bu nedenle yapıtlarına Marksist ve feminist görüş yansımıştır. Ama siyasetin kokusu hiçbir zaman fazla gelmez okurun burnuna. Politik mesajlara ağırlık vererek yapıtın edebi değerini ikinci planda bırakmayı pek istemez. Ancak yazarı çağın tanığı olarak düşünür. Bu nedenle Sivas olaylarının olduğu dönemde yazmakta olduğu yeşil isimli kitabına yangın ile ilgili bir bölüm ilave eder. Feminist düşünce daha ağır hissedilir eserlerinde. İnsanların sevme hakkını özgürce kullanmasını her fırsatta savunur. Fazla eser veren çoğu yazar gibi tekrar tuzağına düşmekten maalesef kendini kurtaramamıştır. Kendine özgü tarzı ve içtenliğiyle okuyucusu ile bütünleşir. Edebiyat dili olarak Türkçeyi iyi kullanır. Kalemi kuvvetlidir ama o denli de acıtıcıdır. Bazı yerlerde bir neşter gibi iner okurun yüreğine. Yapıtlarında gözlemlerine dayanan kadın-erkek ilişkilerinde ince bir duygusallık vardır. Anlatım tekniği modern, bazen de postmodern olur. Seçtiği karakterlerde kişilik bölünmesine sıklıkla rastlanır. Sık rastlanan karakterler yerine çelişkili kimlikleri çözmeyi sever. Kusursuz insanı yazmanın zorluklarından da bu şekilde kaçınır. Genellikle kadını, kadının duygularını ve düşüncelerini yansıtmaya çalışır. Karakterlerine fiziki güzelliklerinin yanı sıra iyi bir kariyerde vermenin yollarını arar. Toplumun ön yargılarına karşıdır, bu nedenle evlilik dışı ilişkiler sık sık yaşanır yapıtlarında. Bireyin mutluluğu ön plandadır. Roman kahramanlarının cinsel ilişkilerini ayrıntılı olarak işler. Bu nedenle bireyci ve aşka sınır koymayan karakterlerle çalışır. Tüm yapıtlarında kadın-erkek ilişkilerini yapıcı bir sorgulama ile yapmaya özen gösterir. Anlaşmazlıkların temel iletişim eksikliğinden kaynaklandığına inanır. Sanata önem verir, bunun için romanlarında sanatla ilgilenen bir karakterin bulunmasına özen gösterir.

   

    İnci Aral üretken bir yazardır. Ağda zamanı, Kıran resimleri, Uykusuzlar, Sevginin eşsiz kışı, Gölgede kırk derece ve Ruhumu öpmeyi unuttun isimli altı öykü kitabı, Anlar izler tutkular, Unutmak ve Yazma büyüsü isimli üç denemesi ile Ölü erkek kuşlar, Yeşil, Hiçbir aşk hiçbir ölüm, İçimden kışlar göçüyor, Mor, Taş ve Ten, Safran sarı, Sadakat, Şarkını söylediğim zaman ve Kendi Gecesinde isimli on romanı bulunmaktadır. Öykülerinin bir kısmında kendi yaşamından yansımalar hissedilir. Genellikle kadın, ana tema olarak ele alınmıştır. Dili, gözlem gücü ve anlatımı kuvvetlidir. Ölü Erkek Kuşlar adındaki ilk romanında ön yargı ve yasaklarla çevrilmiş bir ortamda bağımsız olmak isteyen, aydın konumundaki üç kişi arasındaki aşk konu edilmiştir. Romanda evlilik kurumu sorgulamaktadır. Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinin ilk kitabı Yeşil de dinsel öğreti ile büyümüş ensest kurbanı bir genç kadın ile kişiliği oturmamış bir gazetecinin ilişkileri anlatılmaktadır. Hiçbir aşk hiçbir ölüm isimli kitabı eşinin cinsel farklılığa yönelişinin kadında doğurduğu bunalımlar konu ediliyor. Aile içindeki iletişimsizlik ise diğer sorunlara neden oluyor. İçimden kuşlar göçüyor bir anı roman. Yazarımız rahim kanseri olduğunu öğrendikten sonra ölüm korkusuyla karşı karşıya gelir. Ameliyattan sonra menopoz ile tanışır. Bu olayların getirdiği psikoloji ile savaşmaya başlayan yazar, bu süreç boyunca yaşadıklarını bizlere anlatır. Üçlemenin ikinci kitabı Mor’da 24 saatlik bir zaman diliminde geçiyor. Mutsuzluk içinde sarmalanmış bir gurup insanın hikâyesi. Özellikle genç insanları evlilikten korkutan bir kurgusu var. Taş ve Ten, Almanya-Türkiye ekseninde işlenen üçlü bir aşk hikâyesi. Romanın ana teması cinsellik, fonda ise ülkedeki siyasi olaylar kullanılmış.  Safran Sarı, Yeni yalan zamanlar üçlemenin son kitabı. Mutsuz, doyumsuz ve problemleri olan iki genç insanın hikâyesini anlatıyor. Sadakat romanında, evlilikte sadık kalma zorunluluk olduğu zaman, insan özgür olabilir mi? Sorusuyla baş başa bırakıyor okuru. Şarkını Söylediğim Zaman, ailesinin asi kızı Deniz ile Anadolu’dan gelen Cihan'ın hüzünlü öyküsünü anlatır. Son romanı ise Kendi Gecesinde adını taşır. Safran Sarı romanından tanıdığımız Hayali bu kez başrolde, partneri ise moda tasarımcısı Reyan’dır. Roman konusundan çok karakterler üzerinde yapılan titiz çalışma ile ön plana çıkıyor.

    Şimdi sizlere bunların içinden beni en çok etkileyen Kıran Resimleri adlı öykü kitabını tanıtacağım. 1978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’ta Alevilere yönelik bir katliam yaşandı. 200 den fazla ev yakıldı, 150 nin üzerinde işyeri tahrip edildi. Bir hafta süren bu olayların sonucunda 150 alevi yurttaşımmış öldürülmüştü. İnci Aral bu olaydan esinlenerek, onların acılarını nesilden nesile aktarabilmek amacı ile yazmıştı öykülerini. Kıran resimleri dokuz öyküden oluşuyor. Bu öykülerin yedi tanesinin kahramanı kadın. İkisinin ise erkektir. Kadınlarımızın tamamı bu olayın mağduru olmuştur. Çocuklarını, kocalarını, gelinlerini gözleri önünde kaybetmişlerdir. Erkek kahramanlardan biri olaylardan sonra kurulan mahkemede hâkimlik yapan bir kişidir. Diğer erkek ise olayın kışkırtıcılarından biridir.

   

    Anadolu insanımızın yüzlerce yıldır bitmeyen savaşı bu kez Şerife’de, Elif’te, Selver’de, Saliha’da, Zeycan’da, Sultan’da ve Güher’in kimliğinde devam ediyor. Yedi genç kadın, nüfus kâğıtlarına göre yaşları 20-40 arasında, yaşam yılları ise 100 leri geçmiş durumda. Yıllar boyunca birlikte dedikodu yaptıkları, kahve içip fal baktıkları arkadaşlarının aileleri yani kocaları ve oğullarını görüyorlar karşılarında. Bu adamlar onların kocaları ile birlikte tarlada çapa sallayan, kahvede tavla oynayan adamlardı. Ne olmuştu, hangi fitne onları bu hale sokmuştu. Bu kadınların ortak özellikleri vardı. Hepsi de doruğa erişen acıya katlanmayı, derin yaralarını sarabilmeyi beceren kadınlardı. Bunlar acımasızlığın en zorunu yaşadılar, ateşi görüp kan denizinde yüzlerini yıkamayı öğrendiler. Bir hafta boyunca ölümle koyun koyuna yaşadılar. Onları en çok sarsan olgu ise kendilerine saldıranların gözlerinde öldürücü kini görmeleriydi. Karnındaki doğmamış bebeği ile öldürülen gelinleri gördüler. Tecavüzlere uğradılar, çıldırdılar. Bazılarında ise korkuları tükenip sonsuz korkusuzluğa dönüştü. Bu kitapta okunanlar kelimelerle ifade etmenin yetersiz kalacağı öykülerdi.

bottom of page