top of page
LACİVERT   KOY
Lacivert Koy Akyaka.jpg

     İstanbul’a 3-4 saat uzaklıkta ki Lacivert Köyü belki sizler de duymuşsunuzdur. Lacivert köy; çocuklar, gençler, anneler, anne adayları velhasıl tüm insanlara hitap eden çok özel bir köy. Çam ağaçları ile çevrili denize yakın bir vadi içerisinde organik tarım yapılan, 65 dönümlük bir arazi. Kuruluş ilkeleri gereği, kolektif fayda ve kazanç sağlamayı ilke edinmiş. Bu nedenle gönüllülük esasını benimsemiş katılımcılarla, sosyal sorumluluk bilinciyle halka hizmet için kurulmuş. 

    İstanbul’a yakın yeşil cennet yerine, Mavi Yolculuğun başladığı başka bir cennete götürmek istiyorum sizi. Lacivert Koy, insan eli değmeden tanrı tarafından Gökova’nın incisi olarak yaratılmış. “Bodrum’a gelip Gökova’ya açılmamak sarayın kapısına gelip içeri girmemektir” sözleriyle betimlemiş Halikarnas Balıkçısı. Antik dönemde Kerameikos ismiyle anılan Gökova Körfezi, gerçek bir doğa harikası. Lacivert Koy ise onun tam ortası. Yeşil orman alanlarıyla yapılaşmaya yıllarca direnen körfez, sonunda direncini oldukça yitirse de emsallerine göre yine de ayakta kalmayı bildi. Koyun tehlikeli yanı da yok. Çevresinde korunaklı limanları ve kıpırtısız suları sizleri bekliyor aslında.

    

     Tatil bir sevdadır bana göre. Sevda ise öncesi ve sonrası ile keyifle yaşandığında çok değerli. Çalışan insan gezgin olamaz, çünkü gezgin dönmemek üzere yola çıkanlara denir. O zaman bizler ancak turist olabiliriz. Zira belirli sürenin sonunda işimize gücümüze dönmek zorundayız. Yani çoğunluğumuz üç beş gün iyi bir konaklama yerinde kaldıktan sora eski rutin yaşantımıza döneceğiz. Bu nedenle kısıtlı olan süremizi en kaliteli şekilde değerlendirmeyi öğrenmeliyiz. Bunun için gideceğimiz yerleri önceden tanımalıyız. Bu yazımı da sizlere bu amaçla hazırladım. Ülkemiz bir tatil cennetidir, çoğu insana göre. Taşı, toprağı, dağı, ovası ve hele o güzelim kıyıları gerçekten görülmeye değer. Ege denizinin sonlarında kalır Gökova körfezi. Bana göre cennetten payına düşenden fazlasını bile almıştır. Homeros’a göre, deniz ve fırtına tanrısı Poseidon’un bu güzel denizlerde doğduğu da yazılıdır. Bu cennet köşesinde yer alan güzelliklerin bir kısmına kara yolu ile ulaşmak mümkündür. Bazılarına ise sadece deniz yolu ile gidilebilir. İşte, Gökova körfezinin sonlarında bulunan Lacivert Koy da sadece denizden ulaşılan saklı cennet köşelerimiz arasında yer almıştır. Koyu bu kadar gizemli, temiz ve güzel yapan da sanırım ulaşımın zor olmasıdır. Gizlenmiştir, onu sizin bulmanız, keşfetmeniz yani emek harcamanız gerekir. Çok şanslıysanız hiç beklemediğiniz bir anda, her şey sıradan görünürken, karşılaşırsınız ki o zaman şaşkına çevirir sizi. Gördüğünüz anda büyülenirsiniz, tutulursunuz. Nasıl oldu da böylesine bir güzelliği daha önce görmedim diye hayıflanırsınız. Sanki ilk görüşte aşkta yaşanan gibi. Öyle ya da böyle Lacivert Koyu tanıdıysanız siz de şanslı azınlık arasındasınız. Koy, adını suyunun renginden alır. Doğanın en güzel yeşil ve mavi renklerini, bazı yerlerde turkuazını ancak bu koyda göreceksiniz. Mavi huzurun adıdır. Hele bu kadar koyu bir mavi yani lacivert, huzurun da koyusunu yaşatır insana. Huzuru düşlediyseniz o zaman doğru adrestesiniz. Aradığınız yer mutlaka Lacivert Koy olmalı. Lacivert koya gittiğinizde, dostlarınıza bu güzelliği anlatabilmek için kelimelerin yetersiz kaldığını sizlerde hissedeceksiniz. Bu koyun çevresini yüksek kayalıklar çevirmiş. Kayalıkların arasında ıtır, nane adaçayı ve kekik gibi keskin kokulu bitkiler yetişmiş. Bu nedenle denizde attığınız her kulaçta, bu bitkilerin güzel kokularını hissedeceksiniz. Koyun karaya yakın kısımları günün her saati güneşi alamadığı için suları serindir. Lacivert Koyun dibi ise fazlasıyla derin mi derin. Bu güzel lacivert renkli denizde yüzerken bacaklarınıza değen küçük balık sürülerinden ürküntü bile duyacaksınız. Dibini görmediğiniz suda yüzmek, ilk girişte sizleri tedirgin etse de kısa sürede alışacaksınız. Bu koyda dibe dalışta bir harika. Dalmaya başladığınızda sonsuzluğa doğru gittiğinizi hissedersiniz. Derinliğin ortadan kalktığı günümüz yaşantısında özlediğimiz derinlik hissi belki de budur işte. Derinliği olmayan ilişkiler, derinliği olmayan dostlar, arkadaşlar; nasıl da özletiyor gerçek derinlikleri. Hayatı, doğayı, insanları sevmekten vazgeçtiğimiz günümüz dünyasında böylesine derin bir deniz bize hayatın doğumla ölüm arasındaki derinliğini çağrıştırıyor. Bu derinlikte hayatın gizlerini keşfedebilirsiniz. Bu koysa denize girenler, bütünleştiklerini de hissedebilir. Vücudunuzu saran bu gizemli lacivert su, omuz başlarınızdan şefkatle öpmeye başlar teninizi. Tatlı bit ürperti kaplar tüm bedeninizi. Birkaç kez suya dalıp çıktığınızda sırtınızdaki hayatın yükünün de hafiflediğini hissedeceksiniz. Sadece yükünüzü mü? Sıkıntılarınızı, üzüntülerinizi, hatırlamak istemediğiniz şeyleri de alıp götürecektir belki. Lacivert Koyun denizi, yıkar arındırır sizi geçmişin kötü huylu dertlerinden. Yenilenirsiniz, serinliğini ve enerjisini aktarır sizin içinize. Başka biri olur, yeniden bağlanırsınız yaşama.

     Hayatınız zorlu ve sorunlarla dolu biriyseniz, mutlaka uğramalısın bu koya. Huzur almak için, enerji almak için, mutluluk almak için. Daha doğrusu belki de yaşam tarzınızı değiştirmek için. Ne almak istiyorsanız onu verecektir size, istemediklerinizi terk etmek koşuluyla. Çevresindeki su altı mağarası da ilginç gelebilir aslında. Giz aramaya, sırları çözmeye meraklıysanız, sizin için heyecan yeni başlıyor o zaman. Mağaraya girerken kalbiniz yerinden çıkacak gibi atmaya başlayacak, doğal olarak adrenaliniz yükselecek. Heyecanın doruğa çıkması belki de başka bir işinize yarar.


!

bottom of page